Güncelleme Tarihi:
MİMAR SİNAN FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN
Sinan’ın yaratıcılığı büyük ve orta boy camilerinde gerçekleştirdiği yapı şemalarının özgünlüğünde yatar. Kubbeli strüktürün varabileceği bütün olanakları deneyen Sinan, bir yandan var olan biçimleri kendi anlayışları içinde değerlendirerek aşarken, bir yandan da yepyeni çeşitlemelerle değişik katkılarda bulunabilmenin yollarını aramıştır. Sinan mimarbaşılığa atandığında karşısında ona meydan okuyan beş önemli eser bulunuyordu. Bunların şüphesiz en başta geleni, iki yarım kubbeyle desteklenen büyük kubbesiyle Ayasofya’ydı. Mimar Hayreddin’in Ayasofya’dan hareketle gerçekleştirdiği Beyazıt Camii bu tipte ikinci örneği oluşturuyordu. Arap camileriyle bunlardan esinlenen Selçuklu ve erken Osmanlı camilerinin enine dikdörtgen planlı, çok ayaklı, çok işlevli plan şemasını iki ayaklı bir sistemle çözüme ulaştıran Edirne’deki Üç Şerefeli Cami başka bir geleneğin temsilcisiydi. Sekiz ayağa oturan merkezi kubbesiyle eski bir kilise olan Küçük Ayasofya Camii bu plan şemasından haraketle etkileyici bir iç mekán yaratmakta yeni imkánlar sunan dikkat çekici bir yapıydı. Son olarak fetihten az sonra inşa edilen Fatih Camii dikdörtgen planı, ortada büyük kubbe üç yanda birer küçük kubbe ve mihrap üzerinde bir yarım kubbeden oluşan örtü sistemiyle daha da geliştirilebilecek bir örnek olarak duruyordu.
Meslek hayatının başlangıç yıllarında, 1543-1548 arasında gerçekleştirdiği Şehzade Camii ile hem plan, hem hacim ve mekán düzenlerinde mutlak denilebilecek bir merkeziliğe ulaşarak Ayasofya ve Beyazıt camileriyle hesaplaşmayı başardı. Sinan çıraklık eserim diye nitelediği Şehzade Camii’inde, merkezi kubbeyi dört yarım kubbeyle çevirerek köşelere birer küçük kubbe yerleştirmiştir. 1550-1557’de gerçekleştirdiği Süleymaniye Camii’inde ise merkeziliği ana kubbenin ortasından geçen birbirine dik iki eksenin hacimsel dengesiyle elde etmiştir. Eksenlerin birinde ana kubbeyi Ayasofya’da ve Beyazıt Camii’nde olduğu gibi iki yarım kubbeyle desteklerken yanlarda küçük kubbelerden yararlanmıştır. Istanbul’a siluetini kazandıran önemli eserlerden biri olan Süleymaniye’yi Sinan, kalfalık eseri olarak niteler. Sinan Ayasofya’nın planına benzer bir başka denemesi de 1580’de inşa ettiği Kılıç Ali Paşa Camii’dir. Orta sahın iki yarım kubbeyle desteklenen merkezi kubbeyle, yan sahınlar çapraz tonozlarla örtülüdür. Sinan, Kılıç Ali Paşa Camii’nde Ayasofya’dakine benzeyen bir plan şeması uygulamıştır.
Çok ayaklı, enine dikdörtgen planlı Arap ve Selçuklu camilerinin gelişmiş bir örneği olan Edirne’deki Üç Şerefeli Camii’de ana mekán bir büyük kubbe ve iki yanda ikişer kubbeyle örtülmüştü. Sinan, Kara Ahmet Paşa (1554-1555), Molla Çelebi (1561), Sokullu Mehmet Paşa (Kadırga, 1571-1572), Atik Valide (1583) camilerinde ana kubbenin köşelerini yarım kubbelerle destekleyerek bu sistemi daha da geliştirmiştir. Piyale Paşa Camii’ni (1573) ise çok kubbeli, çok işlevli ulu cami tipinden esinlenerek tasarlamıştır. Sinan burada dikdörtgen biçimindeki ana mekánı iki büyük sütunu bağlayan kemerlere oturttuğu altı kubbeyle örtmüş ve yanlara doğru tonozlarla genişletmiştir. Üç yandan iki katlı revaklarla çevrilmesi, yapıya değişik bir görünüm kazandırmaktadır.
Fatih Camii’nin bir ana kubbe, mihrap önünde ona dayalı bir yarım kubbe ve üç yandaki kubbelerden oluşan örtü sistemini Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Camii ile daha ileri bir düzeye ulaştırdı. Ana kubbeyi üç yönden yarım kubbelerle destekledi ve yarım kubbeleri köşelere doğru mukarnas dolgulu çeyrek kubbelerle genişletti.
Küçük Ayasofya’nın sekizgen şemasını ise Rüstem Paşa Camii’nde (1562) denedikten sonra 1568-1574 arasında inşa ettiği ünlü eseri Edirne’deki Selimiye’de doruğuna ulaştırdı. Sinan’ın Rüstem Paşa Camii’nde dikdörtgen planlı ana mekánı örten büyük kubbeyi yanlarda sekizgen kesitli ikişer filayağına, mihrap ve giriş yönlerinde ikişer duvar payesine oturtması yeni bir denemeydi. Sinan özlediği geniş ve zengin iç mekánı, iyi seçilmiş bir yapı strüktürünün verdiği imkánlarla Çustalık eserim" dediği Selimiye’de gerçekleştirmiştir. Onikigen kesitli sekiz filayağı üstüne oturan 31,22 m. çapındaki muazzam kubbe, kendisini destekleyen yarım kubbelerle arasındaki oran zıtlığı dolayısıyla içten ve dıştan yapıya egemendir. Ana kubbe cami alanının yalnızca yüzde 38,5’ini kapladığı halde hacmin tümü kubbenin altındaymış gibi görünür. Kubbeyi adeta parmakları üzerinde taşıyan küçük yarım kubbelerle geçiş pandantifleri, eşşiz bir uyum ve ivmeli bir ritimle yapıya olağanüstü bir dinamizm kazandırırlar. Sinan’ın sekizgen plan üzerine bir başka çeşitlemesi Azapkapı’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’dir. 1577-1578’de tamamladığı bu eserde 12 m. çapındaki kubbe altısı açıkta, ikisi mihrap duvarına dayalı sekiz ayağa oturur. Merkezi kubbe sekiz yarım kubbeyle çevrelenmiştir.
Sinan’ın inşa ettiği medreselerde üç plan tipi ayırt edilir. Birinci grupta ortadaki avluyu çevreleyen revaklar ve onların arkasında yer alan hücreleri ve dershanesiyle geleneksel tipte medreseler yer alır. Bunlar bazen Soğukkuyu ve Yavuz Selim örneklerinde olduğu gibi tek olarak, bazen Haseki, Üsküdar Mihrimah Sultan, Süleymaniye, Selimiye, Kılıç Ali Paşa örneklerinde olduğu gibi külliyenin bir parçası olarak inşa edilmişlerdir. Dershanenin yerini caminin aldığı medrese tipi ikinci grubu oluşturur. Edirnekapı Mihrimah Sultan, Kadırga Sokullu Mehmetpaşa, Zalmehmet Paşa külliyelerinin medreseleri, camiyle bütünleşen bu türün örnekleridir. Üçüncü olarak, Sinan, kompleks medrese diye adlandırılan türün öncüsüdür. Kompleks medreseler aynı avlunun etrafında yer alan ve ana unsuru medrese olan yapılar topluluğudur. Bu medrese tipinin külliyeden farkı, ana unsurunun cami olmaması ve bütün birimlerin ortak bir avlu etrafında toplanmasıdır. Sinan’ın yaptığı Üçbaş ve Şemsi Ahmet Paşa medreseleri komleks medrese özelliklerini tam olarak yansıtmasalar da, daha sonra yapılan kompleks medreselerin öncüsü olmuşlardır.
Sinan camiler ve diğer yapı türlerinde olduğu gibi türbelerde de eski örneklerin hemen her türünde denemeler yapmış, zaman aralıkları ile aynı şemaya yeniden dönmüş, sürekli yenilikler aramıştır. Sinan’ın 1539’da yaptığı baldaken tarzında, açık Ayaspaşa Türbesi’nden sonra bir dizi sekizgen planlı türbe yaptığı görülmektedir. Barbaros Hayreddin Paşa için 1541-1542’de yaptığı türbe sekizgen prizma gövdeli, sekizgen tamburlu kubbeli sade bir yapıdır. 1543-1544 tarihli Şehzademehmet Türbesi’nde sekizgen gövdenin köşeleri yuvarlak gömme sütunlarla bezenmiştir. Türbenin her yüzü iki sıra çift penceredir ve zengin silmeli kitabeler, yazılar ve kırmızı taş motiflerle zenginleştirilmiştir. Yine sekizgen planlı Hüsrev Paşa Türbesi (1545) köşelerindeki yedi tam iki yarım köşeli başlayan onikigen sütunlar tanbura kadar yükselir. Sekizgen planlı türbenin duvarlarında üstte sivri kemerli, altta dikdörtgen biçimli pencereler açılmışsa da önceden yapılmış olan revak nedeniyle ikinci kat pencereleri yalnız içten etrafı çini süslü kör birer niş biçimindedir. Süleymaniye Külliyesi’ndeki sekizgen planlı Hürrem Sultan Türbesi kapısının iki yanı çini panolarla süslenmiştir. Türbelerinde esas itibariyle geleneksel türbe şemalarına sadık kalan Sinan, Kanunî Sultan Süleyman ve II. Selim için yaptığı türbelerde yeni bir mimari aramış, çift kubbeli yeni bir plan geliştirmiştir. Türbe duvarlarına oturan dış kubbenin altında iç revaklar tarafından taşınan daha küçük bir kubbe vardır. Girişte iki yanda duvar içinde kubbelerin arasına çıkan merdivenler yer alır. Çift cidarlı kubbeler dünya kubbe mimarisinde binaların dış profilinin yüceltilmesi amacıyla kullanılmıştır. Osmanlı mimarisinde cami yapımlarında çift cidarlı kubbelere yer verilmemiştir. Sinan’ın Kanunî ve II. Selim türbelerinde ayrıntılara ve değişik süslemelere ne kadar çok yer verilmişse, kare planlı ve küçük boyutlu Şemsi Ahmet Paşa (1580) ve Yahya Efendi (1570-1571) türbelerine sadelik o kadar hákimdir.