Güncelleme Tarihi:
Tartışmanın bağlamını oluşturabilmemiz için öncelikle bir tespitle başlamamız gerekiyor. Mesleki eğitimin kökeninde hangi sorunlar yaşandı ki bugün mesleki eğitimi güçlendirmek ve tartışmalarda sıklıkla ifade edildiği üzere ‘eski günlerine ulaştırmak’ için gayret ediyoruz? Mesleki eğitimin sorunlu hale gelmesinin temel nedeni, kendi mecrasına dair olağan sorunlar yaşamasının ötesinde 1999 yılında yürürlüğe giren ve ‘katsayı uygulaması’ olarak bilinen bir dış müdahaledir. Bugün izleri halen devam eden bu müdahalenin ülkemiz adına eğitimin sınırlarını aşan çok boyutlu maliyetleri oldu. Kısaca hatırlatmak gerekirse bu müdahale ile öğrencilerin meslek liselerini tercih etmeleri durumunda yükseköğretime geçiş sürecinde başarı puanları görece düşük bir katsayıyla çarpılarak hesaplanmaya başlandı. Bu durumun doğal bir sonucu olarak, akademik açıdan başarılı öğrenciler yükseköğretime geçişte dezavantaj yaşayacakları düşüncesiyle mesleki eğitimden uzaklaştılar. 10 yılın üzerinde uygulanan bu politika sorunları kronik hale getirdi ve mesleki eğitim, akademik açıdan akranlarına göre düşük başarılı öğrencilerin kümelendiği bir eğitim kademesine dönüştü.
‘ARADIĞIM ELEMANI BULAMIYORUM’ ÇIĞLIKLARI ATILDI
Eğitime ilgi duyan herkes bilir ki, öğretmenlerin öğrencisinden beklediği başarı düzeyi, öğrencinin başarısını doğrudan etkiler. Çünkü öğretmen ve öğrenciler, birbirlerinden beklentilerini gerçekleştirmek üzere çaba göstermeye eğilimlidir. Bu müdahale ile akademik açıdan düşük başarılı öğrencilerin mesleki eğitimde yoğunlaşması, öğretmenlerin öğrencilere yönelik başarı beklentisini de giderek düşürdü. Sonuçta, düşük başarılı öğrenci akışının süregelmesi ve düşük başarı beklentisinin pekişmesiyle mesleki eğitim veren okullar çok daha dezavantajlı hale geldi. Mesleki eğitim sisteminin bu olumsuzluk sarmalına girmesi yakından ilişkili olduğu işgücü piyasasında da yansımalara yol açtı. Mezunların sahip olduğu beceriler iş gücü piyasasının beklentisini karşılamayınca, işverenler ‘aradığım elemanı bulamıyorum’ çığlıkları atmaya başladı. Aranan elemanın bulunduğu birçok durumda da mezunlar işverenlerin istediği becerilere yeterince sahip değildi. İş gücü piyasası uzun vadede bu sonuçtan kaynaklanan büyük maliyetler ödemek zorunda kaldı.
LİSELER ARASINDA BAŞARI FARKLARI VARDI
Diğer taraftan, ortaöğretim sistemine daha geniş bir perspektiften bakarsak, liselerle ilgili en büyük sorunun liseler arası başarı farkları olduğunu açıkça görürüz. Bir başka deyişle, liselerimiz benzer bilgi, beceri ve yetkinliğe sahip mezunlar yetiştiremiyordu. Başarı farklarına dair bir örnek vermek gerekirse, meslek liseleri ve benzer başarı düzeyindeki liseler ile fen liseleri arasında Türkçe, matematik ve fen okuryazarlıklarında dünyadaki benzerlerinden çok daha büyük farklar oluşuyordu. Yani, zaten dezavantajlı ailelerin çocuklarının kümelendiği meslek liseleri, eğitim süreci boyunca öğrencilerin akranlarına göre dezavantajlı hale geldiği bir döngüye girmişti. Öyle ki, PISA’nın 2003 uygulamasında ülkemiz, okullar arası başarı farkının en yüksek olduğu ülkeler arasında bulunmaktaydı. Üstelik PISA uygulamasının her döngüsüne dair sonuçlar açıklandığında benzer bulgular ve tartışmalar yineleniyordu. Buna rağmen söz konusu tartışmalarda liseler arası başarı farklarının temelinde yatan ana faktörler arasında katsayı uygulaması olduğuna yeterli vurgu yapılmıyordu. Dolayısıyla, katsayı uygulaması bir yandan işgücü piyasasına önemli maliyetler çıkarırken diğer yandan eğitim sistemindeki eşitsizlikleri artırmış, eğitimde fırsat eşitliğine önemli darbe vurmuştur. Yüksek sosyoekonomik düzeydeki ailelerin çocukları akademik başarısı görece yüksek olan liselerde kümelenerek yükseköğretime daha kolay geçmekteyken dezavantajlı ailelerin çocukları meslek liselerinde kümelenmekte, dezavantajlı bir eğitim ortamını deneyimlemekte, yükseköğretime geçişte ek zorluklar yaşamakta ve kendilerine olumsuz bakan bir işgücü piyasasıyla yüzleşmek zorunda kalmaktaydı.
OLUMSUZLUKLAR TOPLUMSAL ALGIYI ETKİLEDİ
Katsayı uygulamasının mesleki eğitimde oluşturduğu etkiler, akademik başarı ve yükseköğretime geçişteki sınırlılıklardan ibaret değildi. Katsayı uygulamasının meslek liselerinde oluşturduğu dezavantajlı eğitim ortamı, birçok istenmeyen davranışın yaygınlaşmasına vesile oldu. Meslek liselerinde madde bağımlılığı ve akran zorbalığı yaygınlaşmış, okul terki ve devamsızlık oranları da diğer liselere kıyasla yükselmişti. Tüm bu olumsuzluklar, meslek liselerine yönelik toplumsal algıyı da daha olumsuz bir noktaya taşıdı. Dolayısıyla katsayı uygulaması, işgücü piyasası ve ortaöğretim sistemine ödettiği maliyetlerin ötesinde genç neslimize ilave yükler yükledi.
ALMANYA’NIN MODELİ UYGULAMAYA BAŞLANDI
Milli Eğitim Bakanlığı, 2012 yılında katsayı uygulaması kaldırıldıktan sonra mesleki eğitimi güçlendirmek için büyük çabalar sarf ederek çok sayıda projeyi hayata geçirdi. Burada hedef, mesleki eğitimi girdiği darboğazdan çıkararak bahsi geçen olumsuz döngüyü kırmaktı. Bu yazıda, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin en önemli insan kaynağı olan çırak, kalfa ve usta yetiştiren mesleki eğitim merkezleri (MESEM) üzerinde duruluyor. Bilindiği gibi MESEM’ler ortaokul mezuniyetinin ardından öğrencilere 4 yıllık mesleki eğitim sunan programlar. Eğitim, okul ve işletme olmak üzere iki ayrı yerde gerçekleştirilmekte, bu nedenle MESEM’ler için ‘dual mesleki eğitim kurumları’ tanımlaması yapılıyor. Aslında, bu tanımlama mesleki eğitimde özgün ve etkin bir modele sahip Almanya’nın okuldan işe geçişi kolaylaştıran ve genç işsizliğini azaltan ‘dual mesleki eğitim modeli’ne atıf yapıyor. Bir başka deyişle, Almanya’nın güçlü dual mesleki eğitim modeli ülkemizde MESEM’ler aracılığıyla uygulamaya geçti. Öğrenciler haftada bir veya iki gün MESEM’lerde eğitim alırken diğer günler işletmelerde uygulamalı ve ‘yaparak öğrenme’ modeline dayalı eğitim alıyor. Öğrenciler 3 yılın sonunda kalfa, 4 yıllık eğitim sonunda da usta unvanıyla mezun oluyor. Mezun olduklarında diğer işletmelerde çalışabildikleri gibi, kendi işyerlerini de açabiliyor. Dahası, 4 yıllık eğitim boyunca her bir MESEM öğrencisi için iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı sigorta yapılıyor ve masrafları devlet tarafından ödeniyor. Ayrıca, öğrenciler 4 yıllık eğitimleri boyunca asgari ücretin yüzde 30’ndan az olmamak üzere belirli bir ücret de alıyordu. Bu ücretin önemli bir kısmı işveren, geriye kalanı devlet tarafından ödeniyordu.
MESEM’DEKİ ÖĞRENCİLERİN SAYISI ARTTI
MESEM’lerin güçlendirilmesi için son yıllarda iki önemli iyileştirme yapıldı. Bunlardan ilki, öğrencilerin MESEM aracılığıyla diploma alma süreçlerinde yapılan iyileştirmeydi. Nitekim uzun yıllardır, ortaokuldan sonra 4 yıllık eğitim almalarına rağmen MESEM mezunlarının doğrudan lise diploması alma hakkı bulunmuyordu. Bu öğrencilerin lise diploması alabilmeleri için vermeleri gereken fark derslerini henüz eğitimleri devam ederken alabilmelerine imkân veren esnek bir model kuruldu ve mezunların lise diploması alabilmeleri sağlandı. Bu model devreye girdiğinde 80 binler seviyesinde olan MESEM öğrenci sayısı 150 binler seviyesine yükseldi. İkinci iyileştirme 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda gerçekleştirildi. 2021 yılı sonunda yürürlüğe giren yeni düzenlemeyle, her ay MESEM öğrencilerine ödenen asgari ücretin yüzde 30’u kadar ücretin tamamı devlet tarafından karşılanmaya başlandı. Ayrıca, 3 yıllık eğitim sonunda kalfa olan öğrencilerin aldıkları ücret de asgari ücretin yüzde 30’ndan yüzde 50’sine yükseltildi. Bu iki önemli düzenleme ile MESEM’ler hem öğrenciler hem de işverenler için çok daha cazip hale getirildi. Diğer taraftan, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile işbirliği yapılarak tüm organize sanayi bölgelerinde (OSB) mesleki eğitim merkezleri kurularak MESEM’lere erişim kolaylaştırıldı. Yeni yaklaşım, 1-1 buçuk yıl gibi kısa sürede meyvesini verdi ve MESEM’lerde öğrenci sayısı 150 binler seviyesinden 1 milyon 400 binler seviyesine yükseldi.
YOLSUZLUK İDDİALARI SORGULANDI
Çok ilginçtir ki, MESEM’lerde bu iyileştirme süreci yaşanırken mesleki eğitimin güçlenmesinden mutlu olmayan bazı kesimler tarafından iki konu üzerinden MESEM’ler saldırılara maruz bırakıldı. Bu kapsamda ortaya atılan iki iddia, bazı işletmelerin çalışanlarını MESEM’ler üzerinden işe aldıkları ve maliyeti devlete ödettikleri ve MESEM’lerin çocuk işçiliğini yaygınlaştırdığına yönelikti. Birinci konu ile ilgili iddialar, MEB başlangıçtan itibaren süreci Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile yürüttüğü için sahada çalışma müfettişleri tarafından soruşturuldu. Tıpkı diğer düzenlemeler veya geliştirilen sistemlerde olduğu gibi MESEM’lerle ilgili bu tip iddialar ciddiyeti dolayısıyla zaman kaybedilmeden sorgulandı. Burada sorun MESEM’lerden değil, bu imkânı kötüye kullanmak isteyenlerden kaynaklanıyordu. Dolayısıyla soruşturma sonucunda yolsuzluk yapıldığı değerlendirilen durumlar varsa gereği yapıldı.
YÜZDE 75’İNDEN FAZLASI 18 YAŞIN ÜSTÜNDE
Diğer konu, yani MESEM’ler üzerinden çocuk işçiliğinin yaygınlaştırıldığı iddiası ise tam bir saçmalıktır. Herkes bilir ki tüm ülkelerde çocuk işçiliği ile mücadele edilirken kullanılan en önemli enstrüman mesleki eğitimdir. Bu bağlamda, MESEM’ler çocuk işçiliğini yaygınlaştırmak bir yana tam tersine çocuk işçiliğine karşı tam bir panzehir sunuyordu. MESEM’ler üzerinden bu gençler eğitim sistemine dâhil ediliyor, eğitimleri sürecinde iş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı sigortalanıyor ve burs olarak ücret de alıyorlardı. Dahası, yeni geliştirilen MESEM modelinde kayıt yaptıranların yüzde 75’inden fazlası 18 yaş üzeri bireylerdi. Dolayısıyla, MESEM mezunlarının istihdam oranının meslek lisesi mezunlarının istihdam oranının çok üzerinde olduğu göz önüne alındığında, MESEM’lerin yeni düzenlemelerle güçlendirilmiş yapısının ülkemizde genç işsizliği azaltmada önemli bir fırsat sunması birilerini rahatsız etmişti.
MESEM KONUSUNDA DİKKATLİ OLUNMALI
Sonuç olarak, ülkemizin kalkınmasında ve genç işsizliğin azaltılmasında çok önemli katkılar sunan, mesleki eğitimin önemli bir bileşeni olan MESEM’lerin çok daha güçlendirilmesi gerekiyor. Elbette, ülkemizde mesleki eğitimin güçlendirilmesinden rahatsızlık duyanlar her zaman oldu, oluyor ve olacak. Katsayı uygulaması, bu niyetin en açık örneği olarak önümüzde duruyor. Bütünüyle hatalı ve yukarda değinilen çok boyutlu maliyetleri üreten bir uygulamayı kaldırabilmek için verilen mücadeleler de zihinlerde tazeliğini koruyor. Şimdi de hedefte MESEM’ler bulunuyor. Bu nedenle bu konuda çok dikkatli olunmasında fayda var.
MAHMUT ÖZER KİMDİR?
5 Mayıs 1970 yılında Tokat’ta doğan Mahmut ÖZER, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümünden (1992) mezun oldu. 1992-1994 yılları arasında Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü Dalaman Havalimanında Elektronik Mühendisi olarak görev yaptı. Yüksek Lisans ve Doktorasını Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ), Fen Bilimleri Enstitüsü Elektrik-Elektronik Mühendisliği Anabilim Dalında sırasıyla 1996 ve 2001 yıllarında tamamladı. 1994-2002 yılları arasında Gazi Osmanpaşa Üniversitesinde Öğretim Görevlisi, 2002-2010 yılları arasında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühendisliğinde öğretim üyesi olarak görev yaptı.
28 Kasım 2010-4 Ekim 2017 tarihleri arasında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü olan Özer, 1 Ağustos 2015-1 Ağustos 2016 tarihleri arasında Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Başkanlığı yaptı. Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkan vekilliği ve Türk Standartları Enstitüsü (TSE) Genel Kurul Üyeliği görevlerini de yürüten Özer, 4 Ekim 2017 tarihinde Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanlığı görevine atandı. Özer, 8 Ağustos 2018 - 5 Ağustos 2021 tarihleri arasında Millî Eğitim Bakanlığı Bakan Yardımcılığı görevini yürüttü. 6 Ağustos 2021 tarihinde Millî Eğitim Bakanı olarak atandı. Özer, Millî Eğitim Bakanlığı görevinin ardından 2023 yılı Mayıs ayında gerçekleştirilen seçimde TBMM'nin 28. döneminde Ordu Milletvekili olarak görev yapmaya başlamıştır. Ardından Özer, 14 Haziran 2023 tarihinde halen yürütmekte olduğu TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanlığına seçildi.