Güncelleme Tarihi:
Vakıf Üniversiteleri Birliği tarafından bu yıl 3'üncüsü düzenlenen EDU Summit Eğitim Zirvesi Taksim Intercontinental Otel'de yapıldı. Toplantıya Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'yı temsilen katıldığını belirten Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, "Artık üniversiteler siyasi arenada ülkelerin dünya konjektöründe en ciddi rekabet kurumlarından biri" dedi. Müsteşar Tekin, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile imzaladıkları protokolün bir benzerini Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yapacaklarını söyleyerek, bu protokolle 5'inci sınıf öğrencilerinin bir yetenek taramasından geçirilip, yeteneklerine göre eğitim alacaklarını vurguladı. Önümüzdeki yıl yaklaşık 1 milyon 200 bin öğrencinin sportif anlamda yetenek taramasından geçeceğini söyleyen Tekin, şöyle konuştu:
"Önceki gün Gençlik ve Spor Bakanlığı ile yaptığımız devasa protokol. Çocuklarımızın sportif yetkinliklerinin ortaya çıkarılması ve bunun üzerine alacakları eğitimlerin bina edilmesi üzerine yaptığımız protokol. Aynı protokolü Kültür ve Turizm Bakanlığı ile planlıyoruz. Sanırım bu ay içerisinde Kültür ve Turizm Bakanlığı ile benzer bir protokol yapacağız. Yaklaşık 18 milyon öğrencimizin kültürel, sanatsal ve sportif yetenekleri çok erken yaşta tespit edilip bu yeteneklerine göre eğitim alacakları bir mekanizmayı hayata geçireceğiz. Önümüzdeki yıldan itibaren 5'inci sınıfın başında eylül kasım ayları arasında çağ nüfusuna göre yaklaşık 1 milyon 200 bin öğrenci sportif anlamda yetenek tarama testinden geçecek. Çocuklarımız olimpiyatlara hazırlık merkezleri ve benzer merkezlerde bu yeteneklerini geliştirileceği eğitimlere tabii tutulacak.
5’İNCİ SINIFLAR HAZIRLIK OLACAK
Bir diğer konu çocuklarımızın yabancı dil ile ilgili problemleri. Burada MEB'e bağlı okullarda yabancı ders saati arttırılsın önerisi dile getirebilir. Maalesef bu çözüm değil. Türkiye'deki çocuklar ders saati üzerinden OECD ortalamasına göre 2 katı saat eğitim alıyor. Ama maalesef yabancı dil yeterlilikleri çok düşük. Bununla ilgili olarak 5'inci sınıfların yabancı dil yetkinliklerini arttırabildiği hazırlık sınıfı olarak hazırlama çalışmasındayız. Bunun hazırlıkları sürüyor. Bir aksilik olmazsa pilot uygulama ile başlatıp, bütün ülkeye yayacağız. 5'inci sınıfları bir anlamda çocukların yetkinliklerinin geliştirildiği ortamlar haline dönüştüreceğiz.
Bir de şunu söylemek de gerekir. Üniversiteler MEB'i suçluyor. Bu çocuklar 12 yıl eğitim alıyor ama bize böyle geliyorlar, eleştirisini yapıyorlar. Biz de şunu diyoruz; bizim çocuklarımızı yetiştiren öğretmenlerimiz üniversitelerde yetişiyorlar. Bazı okullarda öğrencilerimizin okullarda kaldığı süre 46 saate kadar çıkıyor. Daha ne kadar ders koyacağız. Ders kitaplarında hepsinde akademik destek alıyoruz. Karşılıklı birbirimizi eleştirmek yerine ortak çözümler üretmeliyiz. Ben şunu tecrübe ettim: Bir şey yapmak istemediğiniz zaman karşı tarafı suçluyorsunuz. Biz aslında çok şey yaptık ama oradan bir hareket yok çok, yanlış. Biz hiç buna girmedik. Bize öğretmenlerimiz zayıf geliyorlar eleştirisini yapmadık. Biz öğretmenlerimizin niteliklerini arttıralım üzerine söylemlerimizi kurduk.
Artık üniversiteler siyasi arenada ülkelerin dünya konjektöründe en ciddi rekabet kurumlarından biri. Bu anlamda ülkemizdeki üniversitelerin misyonu çok çok önemli. Biz siyasi irade olarak bu rekabet gücünü güçleştirecek, rekabet eden yapıların önünü tıkayacak mekanizmalar yerine en azından içeride daha hareket edecek mekanizmalar üretmemiz gerekiyor. Bu toplantıları biz MEB tecrübelerinden de biliyoruz. Özel okulların temsilcileri arkadaşlarla konuştuk. Biz onlarla yaptığımız çok uzun istişareler neticesinde MEB'de bu anlamda rekabeti oluşturabilecek mekanizmaları gerçekleştirdik. Bu tür toplantılar bizlere yol gösteriyor."
YAKLAŞIK 10 BİN SURİYELİ YÜKSEKÖĞRETİMDE
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç yaptığı konuşmada, Türkiye'de farklı illerdeki üniversitelerde yaklaşık 10 bin Suriyeli öğrencinin eğitim gördüğünü söyledi. Prof. Dr. Saraç, "UNİCEF'in Suriye'nin kayıp nesli olarak değerlendirdiği bu gençlerin eğitmenin gayreti içinde olmak yükseköğretimin görevleri arasında. Bugün Türkiye yükseköğretiminde 6 bin 500'ü erkek, 3 bin 500'ü kız olmak üzere yaklaşık 10 bin civarında Suriyeli öğrenci bulunuyor. Bu öğrenciler İstanbul ve Ankara dışında Kilis, Gaziantep, Maraş, Adıyaman, Adana ve Osmaniye'de bulunan üniversitelerimizde eğitimlerini alıyor. Bu şehirlerimize ve üniversitelerimize müteşekkiriz" dedi. Prof. Dr. Saraç, 2001-2005 yılları arasında yükseköğretim sisteminde sayısal değişimlerden bahsederek şöyle konuştu:
"2001-2015 yılları arasına baktığımızda çok büyük hareketlilik görüyoruz. Ciddi bir büyüme var. Yükseköğretim kurumu sayısı 75'ten 193'e çıktı. Öğrenci sayımız 1 milyon 664'ten 6 milyon 785 bin 535'e yükseldi. Bu gerçekten devasa bir hacim. Öğretim üyesi sayısı 23 bin 975'ten 68 bin 342'ye çıktı. Öğretim elemanı sayımız da 66 bin 750 iken 148 bin 903 oldu. Tabii ki öğretim elemanı sayısındaki artış hükümetimizin son yıllarda bu hususta tüm imkanlarını seferber etmesiyle doğrudan alakalı. Bu rakamlara baktığımızda önümüzde bir gerçek var, Avrupa yükseköğretim alanında öğrenci sayısı açısından 2'nci büyük ülke olduğumuz gerçeği. Bu tabii yönetilmesi birtakım yetkinlikler gerektiren bir durum. Uluslararası öğrenci sayılarımıza baktığımızda 100 bini aştığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu çok ciddi bir artış. Katlanarak da yükseliyor. Bunun temelindeki etken de bundan 5, 6 yıl önce YÖK'ün mevzuatta yapmış olduğu değişikliklerle üniversitelerimize yurtdışından getireceği öğrencileri kendilerinin seçme imkanı vermesi. Yükseköğretimin birinci önceliği kalite, ikinci önceliği yine kalite, üçüncü önceliği de kalite. YÖK olarak yükseköğretimin yeniden yapılandırılması gerektiğine inanıyoruz. Bunun 3 sac ayağı üzerine kurgulanmasının doğru olduğunu düşünüyoruz: Yükseköğretim Kalite Kurulu, Yükseköğretim Kurulu ve bunların yanında diğer önemli bir kurumsal yapı Yükseköğretim Planlama ve Yönlendirme Kurulu."
ADİL BİR BURS DAĞILIMI OLMALI
Zirvede tartışılacak konulara değinen Vakıf Üniversiteleri Birliği Başkanı Rifat Sarıcaoğlu ise, adil bir burs dağılımının olması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
"Yükseköğretimde burs kelimesinin kaçılmaz olduğunu ve topluma katkıların belki de en kutsallarından biri olduğunu ve bu konuda da ciddi anlamda bir dağıtıma gitmemiz gerektiğini düşünüyorum. Vakıf üniversitelerine bilhassa gelen öğrencilerin çoğunun, yüzde 100 burs kazananların çoğunun maddi durumunun iyi olduğunu belirtmiştik. Bunu istatistiklerde görebiliyoruz. Burada hem ihtiyacın da hasıl olması gerektiğini vurguladık. Birisinin durumu iyiyse, eş değer ortamda maddi durumunu iyi olmayana vermemiz gerektiğini ve buna bir çözüm bulmamız gerektiğinin altını çiziyorum. Üniversitelerdeki kaynak kullanımı en önemli sorunlardan. Üniversitelerin sürdürülebilirliği gibi konuları tartışıyor olmamız lazım.
Akreditasyonla birlikte hep tartışılan bir konu ölçüm konusu. Vakıf Üniversiteleri Birliği olarak görüşümüz şudur: Eğer ki bir üniversite kendi alanında, genel değerlendirmede dünyada ve yerel olarak yerini bilmezse, hangi alanlarda zayıf olduğunu tespit edemezse bir sonraki aşamaya geçmesi ve dünyayla rekabet edebilmesi çok güç."