Güncelleme Tarihi:
Gediz Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü öğrencileri Aslı Çetinkaya, Esra Esen, Selin Balta, Cem Düzgünsel ve Berkay Özerin, Yrd. Doç. Bekir Türkmen yönetiminde lise öğrencileri ve ailelerin ilişkilerini araştırdı. Sosyal Hizmet Uzmanı Ezgi Şengül’ün de mesleki destek verdiği bilimsel araştırmada yaşları 15 ile 18 arasında değişen 100 gençle görüşüldü. Her birine 38 soru yöneltildi.
Araştırmaya katılan liselilerden yüzde 55’i okulda başarılı olması için anne ve babasından baskı gördüğünü, yüzde 76’sı da ailesinin kendisine kötü davrandığını düşündüğünü açıkladı. "Ailenizin eğitim süreciniz hakkında bilgi sahibi olmak istemesi sizi rahatsız ediyor mu?" sorusuna öğrencilerin yüzde 75’i ‘evet’ yanıtı verdi. Yüzde 51’i ise gelecekten endişe duyduğunu paylaştı. Bir diğer düşündürücü sonuç da ailede kardeşler arasındaki ayrıma ilişkin oldu. Yüzde 92 ile gençlerin neredeyse tamamı anne ve babalarının kardeşleriyle kendisi arasında ayrımcılık gözettiğini vurguladı.
Gediz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Bekir Türkmen, anne ve babaların baskıcı tutumlarının yarardan çok zarar getirdiğini bilmelerini istedi, "Ailenin içtenlik ve güven ortamı olduğu, gençlerin özgüvenini düşürecek davranışlarda bulunulmaması, başarısız olmaları halinde benliklerini zedeleyici tutumlar sergilenmemesi gerektiği araştırmamızda elde ettiğimiz en önemli bulgu" dedi. Yrd. Doç. Dr. Türkmen, şu tespitlerde ve önerilerde bulundu:
"Aileler sınırlarının farkında olmalı, çocuklarına güven ve sorumluluk vermeli, onları önemsemeli, olumlu geri bildirimlerde bulunmalı. Aile içinde sınavlara yönelik konuşmalarda kırıcı ve bağlayıcı dil kullanılmamalı, gerçekçi olunmalı, öğrenciler akranlarıyla asla karşılaştırılmamalı. Sınavların ölüm-kalım mücadelesi haline getirilmesi halinde oluşacak baskının öğrencide bağımlı kişilik gelişmesine sebep olacağı, bu durumun da motivasyonu ve başarıyı büyük ölçüde olumsuz etkileyeceği unutulmamalı. Aileler sınavları yüceltmek yerine öğrencileri yüreklendirmeli, olumlu destek vermeli ve sürekli olarak başarısızlık hakkında konuşmaktan vazgeçilmeli. Çocuklar koşulsuz sevilmeli, başarı koşuluna bağlanmış sevgi anlayışından uzak durulmalı. Başarısızlık durumunda ölçme ve değerlendirme uygulamalarındaki aksaklıklar hatırlanmalı, çocukları sevgisiz bırakarak cezalandırmanın gençlerde bir ömür boyu sürecek silinmez acı izler bırakacağı unutulmamalı. Ailede duygular ile düşünceler samimi ve açık olarak paylaşılmalı, büyükler çocuklarının yerine kendilerini koyarak empati yapabilmeli. Okullarda PDR mezunu rehberlik öğretmenleri aktif rol oynamalı, ‘okul sosyal hizmeti’ uygulamaları başlatılmalı ve özellikle aile baskısı altındaki çocuklarla yakından ilgilenilmeli."