Güncelleme Tarihi:
Buna karşın dünya nüfusu artış hızı, -doğuda daha yoğun olarak-, hâlâ yükseliyor. Artan nüfus küresel ölçekte gereksinimleri de çoğaltıyor, çeşitlendiriyor. Ancak küresel iklim değişikliğinin neden olduğu yıpranma kaynaklı, su ve enerji öncelikli olarak, yararlanılabilen doğal kaynaklar hızla eksiliyor. Yani, bugün giderek yoğun hissettiğimiz gibi, daha az doğal kaynağı eskisinden fazla nüfusla paylaşmak zorundayız. Paylaşım sorunu, ekonomik olduğu kadar siyasal kimlik kazanarak ve büyüyerek gündemimizin başında yer almayı sürdürecek. Bugün dünyanın doğusu ve batısını kendi içinde ve birbiriyle burun buruna getiren bu sorunun küresel barışı tehdit ettiğini görüyor, izliyor, hatta bizzat yaşıyoruz.
KÜRESEL BARIŞ İÇİN BİLİM
Gereksinimler ile kaynaklar arasındaki farkı gidermenin yolu, bunu nasıl yapacağını bilmekten, yani bilim üretme gücünden geçiyor. Bilimin üretim ve paylaşımı, ihtiyaçların dengeli ve sorunsuz karşılanmasını sağlayan kaynakların dağıtımı kadar küresel barışın tesisi sayesinde yaşamın sürdürülebilir kılınması için de yaşamsal bir zorunluluk ve sorumluluk. Sürdürülebilir gelecek ile barış arasındaki dengenin sağlanması için bilim üretiminin önemi bugün anlaşılmış değil. Bunu daha önce kurumsallaştırmış batılı toplumlar, bu becerilerini küresel ölçekte üstünlüğe dönüştürdü; yarattığı refahı iki yüzyıldan fazladır ayrıcalık olarak yaşıyor. Bu olanağı olmayan toplumlar için bilim her dönemde gidip yerinde öğrenilmesi ve kendi yaşamlarına aktarılması gereken bir beklenti oldu. Milyonlarca öğrenci bilimi öğrenmek ve yarattığı refahı kendi toplumuna aktarmak için aile ve ülke ekonomilerinden ayırdığı kaynakları seferber etti. Zamanla bilimi uzaklardan öğrenen toplumların bunu kendi toprağında üretme ve öğretme becerisi gelişti. Böylece bilim, yerel ve bölgesel ihtiyaçlara öncelik tanıyabildi. Bu, uluslararası yükseköğretim pazarında daha önce olmayan rekabeti tetikledi. Küresel ölçekli ekonomik ve siyasi krizler zinciri sonunda, taşların yerinden oynadığı alanlardan biri de uluslararası yükseköğretim pazarı. Gelişmeler batılı bilim endüstrisinin sarsılmaz otoritesini tartışılır hale getirdi; arz-talep hareketliliğinin yönünü tersine çevirdi. Artık pazarda rakipsiz batı yok; en az altı rekabet coğrafyası var. Batı buralarda olabilmek için öğrencileri ile rekabet etmek zorunda.
KRİZ YÜKSEKÖĞRETİM PAZARINI DA ETKİLİYOR
ABD üniversiteleri ekonomik kriz sonrasında temel girdilerinden biri olan uluslararası öğrencilerini hızla kaybediyor. Bunun yarattığı sarsıntıları gidermek için Amerikan bilim endüstrisi lisansüstü programlara ağırlık vererek lisans düzeyinde eğittiği yerli talebi bir kez daha cezbetmeye çabalıyor. Bu arada, kayıpların neden olduğu bütçe kısıntıları Amerikan bilim endüstrisi arzının daralmasına; bu da değerli bilim insanlarını ABD dışındaki talep coğrafyalarında kariyer arayışlarına yönlendiriyor. Avrupa Birliği’nde de durum pek farklı değil. Yunanistan ekonomisiyle başlayan çöküş, İtalya, İspanya, İzlanda, İrlanda, Portekiz, Fransa ve Almanya’ya kadar yayılıyor. Ekonomik krizden etkilenerek evine dönen uluslararası öğrencilerin kaybından doğan bütçe açıkları, AB’de öğrenim harçlarının arttırılmasını zorunlu kıldı. Bu, Avrupalı öğrenci protestolarını tetikleyerek sosyal ve siyasal bir krize dönüştü. Bütçe daralmaları AB üniversitelerinde bilim insanlarının kaybına da neden oluyor.
BİLİM ENDÜSTRİSİ DOĞUYA KAYIYOR
11 Eylül sonrasında Orta Doğu kökenli bilim insanları ve üniversite öğrencileri, ABD’yi terk etmeye zorlandı. Bu, bilim birikimlerinin ve akademik potansiyelinin sınır dışı edilmesi sonucunu doğurdu. Amerikan bilim endüstrisini sarsan Tersine Beyin Göçü, uluslararası yükseköğretim pazarında da beklenmeyen talep hareketliliğine neden oldu. Arz ve talep batıdan doğuya kayıyor. Avrupa’da nüfus, üniversitelerini besleyecek oranda artmıyor. Talebin doyum noktasına gelmesi yükseköğretim arzının ekonomik değerini yitirmesini; bu da arzın açığa çıkmasını ve finansman sorununu tetikliyor. Avrupa üniversiteleri ilgi ve yatırımlarını bu nedenle talebin yüksek olduğu genç nüfuslu coğrafyalara kaydırıyor. Avrupalı üniversite yatırımlarının, güvenlik riskine karşın taşıdığı ekonomik cazibe nedeniyle “Sorunlu Coğrafyalar”da (Orta Doğu, Orta Asya ve Uzak Doğu ülkeleri) artması bundan. Hindistan, akılcı girişimlerle pastadan en kârlı sonuçları elde etmiş bir ülke. Bosna-Hersek, Makedonya ve Arnavutluk başta olmak üzere Orta Avrupa’daki Eski Doğu Bloku ülkeleri, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan vb. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Kuzey ve Orta Afrika ülkeleri bu anlamda yeni ve cazip talep/yatırım alanları. Türkiye coğrafî konumu nedeniyle batının açığa çıkan arzı ve doğunun katlanarak artan talebi ile “sınırdaş”, batıdan doğuya kayan bilim hareketliliğinin tam merkezinde. Bu arada yoğun rekabet daha önce sözcük haznemizde olmayan bir turizmi de tetikliyor: Bilim Turizmi. Küresel ölçekte yoğunlaşan, Türkiye’de iç arz ve talep hareketliliğini de tetikleyen bu sağlıklı gelişme üniversitelerin hizmet biçimlerine egemen anlayışları da değiştiriyor.