Güncelleme Tarihi:
Ayşe Gizem, daha ilkokul yıllarından itibaren öğretmen olmayı kafasına koymuştu. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği’nden 2017’de mezun olduktan sonra bir yıl atanmayı bekledi. 20 tercih yaptı. Son tercih olarak Şanlıurfa Harran Küçükyıldız İlkokulu’nu yazdı ve buraya atandı. Haritaya baktığında köyü bulamadı bile. İlk kez köye ağabeyiyle gitti. Yolu bile olmayan bu köye vardığında yine de mutluydu. Köydeki onlarca çocuğa ışık olacak, onlara hayalindeki öğretmenliği yapacaktı.
FİLMLERDE GÖRDÜĞÜ BİR HAYATIN İÇİNDE
Daha önce köy hayatını filmlerde gören Ayşe Gizem öğretmen, Şanlıurfa’da sınıra yakın, 55 öğrencili birleştirilmiş sınıfı olan Küçükyıldız Köyü İlkokulu’na atanınca inek sağmayı, sıva yapmayı, en önemlisi kendisini tanımayı öğrendi. Anne-babası da onu bu yolculukta yalnız bırakmadı. Tekstilcilik yapan babası Mehmet Gülleç, işini bırakıp yanına eşi Nermin ve oğlu Refik Doğukan’ı da aldı, ailece köy okulunun içindeki iki göz odaya taşındılar. Ailece okulun temizliğini, çocukların bakımını üstlendiler. Gülleç ailesinin tek amacı kızlarının hayalini gerçekleştirmesine destek vermek.
‘BURADAN SONRA YİNE KÖY OKULUNDA OLACAĞIM’
Ayşe Gizem öğretmen, “Ailemin tek kızıyım. Her kız çocuğu mutlaka ailesi için prensestir ve asla büyümez. Buraya ilk geldiğimdeki tedirginliğim ailemi de rahatsız etti. Her şeylerini, evlerini, yaşam şartlarını bırakıp benimle köye yerleştiler” diyor: ”Beş yıl sonra buradaki görevim bitecek. Ancak benim hayalim, 15 yıl boyunca başka köy okullarında da dezavantajlı çocuklarımla eşit şartlara sahip olmanın yolunda ilerlemek. Onlara umut olmaya, ışık olmaya çalışmak. 15 yıl sonra da yine bir köy okulunda şahane şeyler yapmayı planlıyorum. Çocukların gözlerinin içine bakınca bazı şeyler için daha güçlü olmak istiyorsunuz.”
BURADA DAHA GÜÇLÜYÜM
“Daha önce insanları sevdiğimi düşünüyordum ama çocuklarla olan bu sevgi çok daha başka bir boyutmuş. Gerçekten ben insanları, hele çocukları daha önceden bu kadar sevmiyormuşum meğer. Onların ihtiyaçları olduğu için ya da onlar dezavantaj içinde doğdukları için değil, sadece onların sevgisi bana çok daha samimi, doğal gelmeye başladı. Öncelikle insan sevmeyi, ardından insanlardan bir şey istemeyi öğrendim. Çünkü ben kimseden, hele tanımadığım insanlardan su bile isteyemezdim. Okulum için, çocuklarım için öncelikle ailemden, sonra herkesten bir şeyler istemeye başladım. Buradan önce kendimi güçlü hissetmiyordum. Bir şeyler başarabileceğime inanamıyordum. Şimdi kendimi çok güçlü hissediyorum. Hayat size bir şekilde sorunlar çıkarıyor. Ama bunu bir süre sonra görmemeye başlıyorsunuz, ‘Onu da yaparım ne var ki’ diyorsunuz. Güçlü bir kadın oldum. Güçlü olmayı öğretti. Her şeyden önce öğrenmeyi öğretti çünkü her gün sürekli yeni bir şey öğreniyorum. Bir gün inek sağmayı, bir gün eşek sütünün hastalıklara iyi geldiğini, bir gün keçilerle çok yakın temasa girilmemesi gerektiğini öğreniyorum. Başka bir gün su tesisat sorunu nasıl çözülür, onu yaşayarak görüyorum. Okulun hizmetlisi de benim, müdürü de. Bu kadar yoğun toz altındaki bir yeri temizlemek tabii ki zor oluyor. Ailemin desteğini çok gördüm. Babam, annem benimle. Ağabeyim şimdi askerde. Çocukların tuvaletinin temizliğinde özellikle ailemin desteğini çok aldım. Soba yakmak konusunda yine annem ve babam yanımda oldu. Daha önce hiç soba yakmadım, burada öğrendim. Hâlâ çok iyi değilim soba yakmak konusunda ama...”
1000 ÖĞRETMENE DESTEK
Ayşe Gizem öğretmen, Milli Eğitim Bakanlığı, Türk Eğitim Derneği ile Zurich Sigorta’nın ortaklığında yürütülen ‘Eğitim Sigortası: Öğretmenlerimiz’ projesiyle destek sağlanan 50 öğretmenden sadece biri. 2023’e kadar, 1000 kadın öğretmene destek eli ulaştırılması planlanıyor. Mesleğe yeni başlayan veya iş hayatının ilk yıllarında köylerde çalışan kadın öğretmenlerin sorunlarına çözüm bulmayı hedefleyen proje, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü koordinasyonunda yürütülecek. Öğretmenlere okulun ihtiyaçları, öğretim materyallerinin yanı sıra mesleki ve kişisel gelişimleri için eğitim verilecek. Şanlıurfa’daki Küçükyıldız İlkokulu’na, TED Şanlıurfa Koleji de destek sağlıyor.
ÖĞRENMEK İÇİN KÖYLERE GELSİNLER
Ayşe Gizem Gülleç köy okulunda çok mutlu olduğunu söylerken meslektaşlarına şu çağrıda bulunuyor: “Köylere atanan arkadaşlara önerim öncelikle, nereden geliyorlarsa gelsinler her şeyi unutsunlar. Ben İstanbul’da doğdum, büyüdüm ve Ankara’da okudum. Hep büyük şehirlerde yaşadım. Meslektaşlarım böyle yerlere atanınca o hayatı hemen unutsunlar, bıraksınlar. Çünkü burada çok başka bir hayat var. Öncelikle öğrenmek için gelsinler. ‘Başka bir dünya varmış burada, biz bunu görelim’ diye gelsinler ve her şeye açık olsunlar. ‘Ben bunu yapmam’ demesinler. Ben başlarda onu, bunu, şunu yapmam diyordum. Ama, geçen hafta ellerime dikenler bata bata pamuk topladım. Herkesin duvarları vardır, o duvarları yıksınlar, yıkamıyorlarsa da en azından bir süre görmesinler. Kesin konuşmasınlar, çünkü insanın büyük konuştuğu başına gelir derler ya geliyor gerçekten de. Atandıkları yere önyargılarla gelmesinler. Buralarda sadece kültürleri farklı. Biz de farklı kültürleri öğrenmek için yaşamıyor muyuz hayatı? Öğrenmek için gelsinler.”
KIZIMIN HAYALİNİN PEŞİNDEN GELDİK
Anne Nermin Gülleç: “Kızımızı yalnız bırakmak istemedik. Köy okulu öğretmeni olmak onun hayaliydi. Biz de onun hayalinin peşinden geldik. Okul hayatı boyunca hep başarılı bir öğrenciydi. Mesleğini çok seviyor. Kızımı okurken mutfağa bile sokmadım. Fakat köye geldiğimizden beri bırakın mutfağı, evin ve okulun tüm işlerini o yapıyor. Tek sınıflı okul olduğu için camı siliyor, çöpünü döküyor, sobasını yakıyor, tuvaletlerini yıkıyor. Eşeğe de biniyor, süt de sağıyor. Hayatında pek hayvan görmemişti, yaklaşamazdı. Şimdi onlarla haşır neşir. Bayrağımızın dalgalandığı her yer bizim toprağımız. Vatan görevi. Bizler gelmezsek kimler gelecek? Köydeki çocuklarımızın hayatı kurtulsun yeter ki, onlar bir fidan. Yetiştirebilirsek çok güzel.”
KIZIMIN HAYALİNİN PEŞİNDEN GELDİK
Anne Nermin Gülleç: “Kızımızı yalnız bırakmak istemedik. Köy okulu öğretmeni olmak onun hayaliydi. Biz de onun hayalinin peşinden geldik. Okul hayatı boyunca hep başarılı bir öğrenciydi. Mesleğini çok seviyor. Kızımı okurken mutfağa bile sokmadım. Fakat köye geldiğimizden beri bırakın mutfağı, evin ve okulun tüm işlerini o yapıyor. Tek sınıflı okul olduğu için camı siliyor, çöpünü döküyor, sobasını yakıyor, tuvaletlerini yıkıyor. Eşeğe de biniyor, süt de sağıyor. Hayatında pek hayvan görmemişti, yaklaşamazdı. Şimdi onlarla haşır neşir. Bayrağımızın dalgalandığı her yer bizim toprağımız. Vatan görevi. Bizler gelmezsek kimler gelecek? Köydeki çocuklarımızın hayatı kurtulsun yeter ki, onlar bir fidan. Yetiştirebilirsek çok güzel.”