Güncelleme Tarihi:
Türkiye’de yeni eğitim-öğretim yılı başlarken biz de Eğitim Reformu Girişimi (ERG) olarak geçtiğimiz dönemi değerlendirdiğimiz ‘Eğitim İzleme Raporu 2014-15’i yayımladık. Raporda üzerinde durduğumuz konulardan biri, okul çağındaki çocukların eğitime erişim düzeylerindeki gelişmeler ve bu bağlamda kız çocukların ne durumda olduğu.
Geçtiğimiz 10 yılda kız çocukların okullulaşma oranları önemli ölçüde yükseldi. 2004-2005 eğitim-öğretim yılında, kızların yüzde 87’si ilköğretime kayıtlıyken, bu oran şimdi yüzde 97’ye ulaştı. 2004-2005’te erkekler ve kızların okullulaşma oranları arasında yüzde 6 puanlık fark vardı, bu yılki oranlarda ise fark yok.
Ortaöğretimde okullulaşma oranlarımız henüz bu kadar yüksek olmasa da, cinsiyetler arasındaki fark bu kademede de giderek azaldı. 2004-2005’te genç kadınların yüzde 51’i, genç erkeklerin yüzde 59’u liseye kayıtlıydı. 2004-2005 itibarıyla bu oran, kadınlarda yüzde 79’a, erkeklerde yüzde 80’e ulaştı. Yani hem okullulaşma oranında genel bir artış var, hem de cinsiyetler arasındaki fark azaldı.
Kesinlikle göz ardı edilmemesi gereken bu olumlu gelişmeleri paylaşmak önemli. Ancak rakamlara biraz daha ayrıntılı baktığımızda, “Bu sorunu çözdük, artık eğitime erişimde kadınlar ve erkekler eşit” demek için erken olduğunu görebiliyoruz.
Okullulaşma oranlarının ötesinde eğitime erişim
Öncelikle, Türkiye’nin her yerinde genç kadınlar okula aynı düzeyde erişemiyorlar. Türkiye genelinde ortaöğretimde okullulaşma oranları cinsiyetler arasında pek farklılaşmasa da, Kuzeydoğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde fark yüzde 5’e çıkıyor. Farkın yanı sıra bu bölgelerde okullulaşma oranları oldukça düşüyor. Örneğin Muş’ta genç kadınların sadece yüzde 46’sı, Ağrı’da yüzde 48’i, Şanlıurfa’da yüzde 53’ü liseye kayıtlı.
Eğitime erişimi anlamak için, okullulaşma oranlarını kesinlikle devamsızlık ve okulu terk verileriyle tamamlamamız gerekiyor. Okullulaşma oranları bize eğitim-öğretim yılı başındaki kayıtlara dayanarak bilgi verir. Ancak eğitim-öğretim yılı boyunca öğrenciler okula düzenli devamlı edemeyebilir veya okuldan ayrılabilir, bunları da hesaba katmamız lazım.
İlkokul öğrencilerinin yüzde 15’i, ortaokul ve lise öğrencilerinin ise yüzde 35’i geçtiğimiz yıl 20 gün veya daha fazla devamsızlık yaptı. Bu ilkokulda yaklaşık 815 bin, ortaokulda 1 milyon 740 bin, lisede yaklaşık 1,5 milyon öğrenci anlamına geliyor. Her kademede bu kadar fazla öğrencinin 20 gün veya daha fazla devamsızlık yapıyor olmasını göz ardı edemeyiz.
20 günden fazla devamsızlık ne demek? Öğrencilik yıllarımızdan biliriz, birkaç gün veya ders kaybedildiğinde bile, “konuların yetişmeyeceğini” dert eder öğretmenlerimiz. Okula 20 gün gidemeyen çocuk kaç konuyu kaçırır? Hangi temel becerileri öğrenme şansını kaybeder? Kaç teneffüsü arkadaşlarıyla güle oynaya geçirememiş olur? Bu örnekleri çeşitlendirmek ve çocukların eğitim-öğretim hayatlarının ne denli aksadığını detaylandırmak mümkün.
Gelir durumu düştükçe okula devamsızlık artıyor
Mardin, Muş, Şanlıurfa ve Van illerinde geçen yıl yaptığımız bir araştırma, devamsızlığın ailenin gelir düzeyiyle de yakından ilişkili olduğuna işaret ediyor. Yüksek gelir grubundan çocuklar, ortaokulda ortalama 10 gün devamsızlık yapıyor, bu sayı düşük gelir grubundan akranları için ortalama 15 güne çıkıyor. Dahası, düşük gelirli ailelerin kız çocukları daha da dezavantajlı konumda ve ortalama 18 gün devamsızlık yapıyorlar.
Devamsızlık oranları kadar önemli bir başka gösterge de, liseyi tamamlamadan eğitimden ayrılma oranı. Avrupa genelinde genç kadınların yüzde 10’u, genç erkeklerin yüzde 13’ü liseyi tamamlamadan eğitim sisteminden ayrılıyor. Avrupa’da birçok ülkede, erkekler eğitimden erken ayrılmaya eğilimli. Türkiye’de ise durum tam tersi, kadınların yüzde 41’i, erkeklerin yüzde 35’i eğitimden erken ayrılıyor. Bu durum, eğitim sistemimizin gençlerin gereksinimlerini yeterince karşılayamadığına, özellikle de genç kadınları ortaöğretimde tutmada zorluk yaşadığımıza işaret ediyor.
Evde ve ev dışında çalışan çocuklar
Okullulaşma oranları ne kadar artsa da eğitim sisteminin dışında kalan veya okula düzenli devam edemeyen çocuklar var. Burada vurgulamak istediğim bir grup, çalışan çocuklar. 2012 itibarıyla 6-17 yaşlarındaki 893 bin çocuk ekonomik bir işte çalışıyor. Bunlardan 450 bini aynı zamanda okula devam ediyor. Çalışan çocuklar, okula kayıt olsalar da düzenli devam edemiyorlar, iş yükleri nedeniyle derslerine ve sosyal etkinliklere diğer akranları kadar zaman ayıramıyorlar. Bu çocukların okulu terk etme olasılıkları akranlarına göre daha yüksek.
Bu alandaki araştırmaların bize söylediği en önemli şeylerden biri, yalnızca ekonomik işlerde çalışmanın değil, ev işlerine ayrılan zamanın da eğitim hayatını son derece olumsuz etkilediği. 6-17 yaşları arasındaki 7 milyon çocuk, okula devam ederken aynı zamanda ev işlerine destek oluyor. Tahmin edersiniz ki, ev işleri konusunda kız çocukların üzerindeki yük daha ağır. 6-14 yaşlarındaki kızların yüzde 52’si, hem okula gidiyor, hem evde çalışıyor. Bu oran 15-17 yaşındaki kızlarda yüzde 76’ya çıkıyor, oysa aynı yaştaki okula giden erkeklerin yüzde 52’si okula gitmeyenlerin de sadece yüzde 16’sı evde çalışıyor.
Ev işlerine yardım değil de evde çalışmak diyorum, çünkü burada söz konusu olan sofrayı kurarken anne babamıza yardım edip tabakları yerleştirmek değil. Ev işi derken, anne babamız çalışırken kardeşlerimize bakmaktan, yemek ve temizlik yapmaktan bahsediyoruz. Kızların yüzde 36’sı için haftada 3-7 saati, yüzde 27’si için 8 ila 40 saati ev işlerine ayırmaktan bahsediyoruz.
Erişimin ötesinde eşitlik
Geçtiğimiz 10 yılda, özellikle kız çocukların eğitime erişiminde çok yol kat ettik. Bu bizi sevindiriyor ve gelecek için umut veriyor. Özellikle Haydi Kızlar Okula, Baba Beni Okula Gönder gibi girişimlerde kamu ve sivil toplum aynı hedef doğrultusunda, omuz omuza hareket etti ve bu dayanışma, elde edilen başarıda kuşkusuz önemli rol oynadı.
Şimdi de aynı dayanışma ruhunu korumak, aynı kararlılıkla çalışmaya devam etmek çok önemli. Kızların okula kayıt olduktan sonra devamlarını da sağlamak, ilköğretim kadar liseye erişmelerini, liseden mezun olup üniversiteye gidebilmelerini hedeflemek gerekiyor.
Son olarak, kız çocukların eğitim hakkı elbette bu yazıda ele aldıklarımla sınırlı değil. Erişimde elde edilen kazanımların toplumda eşitliğe dönüşebilmesi için, eğitim ortamlarında ve süreçlerinde de eşitliği sağlamamız gerekiyor. Kızların eğitime erişimlerine paralel olarak okulların, müfredatın ve eğitimcilerin toplumsal cinsiyet eşitliğini desteklemesine ihtiyacımız var. Bu konuda nerede olduğumuz ise sanıyorum başka bir yazının konusu.