Güncelleme Tarihi:
Otizmli, down sendromlu, hiperaktif çocukların daha başarılı ve uyumlu olması için öğrendiklerini farklı okullarda uygulamaya başladı. Çocukların farklı bir dili öğrenmeleriyle ilgili yaşadıkları zorlukları fark eden Hazar, çocukların 'öğrenmeyen' değil 'bir nedenle öğrenemeyen' şeklinde değerlendirilmesi gerektiğine inanarak, bu felsefeyle araştırmalarını sürdürdü. Oğlunun, sınıfında okumayı öğrenen ilk öğrenci olmasına rağmen 4’üncü sınıfta halen hecelemeye devam etmesiyle birlikte disleksi ile tanışıp, farklı öğrenen çocukların bir arada eğitim almasını sağlama hedefiyle kendi anaokulunu kurdu.
Öğrenme güçlüğü, dikkat dağınıklığı, hiperaktivite, otizm, down sendromu gibi konularda farklı öğrenen çocuklara yönelik eğitim programları hazırladı ve uyguladı. 10 bine yakın çocuğa ulaştı. Şimdi açtığı anaokulunda özel gelişim gösteren çocuklara da kapılarını açan, devlet okulları başta olmak üzere bu konuda ihtiyacı olan kurumlardaki eğitimcilere destek veren Hazar, “Özel çocuklar, akranlarıyla birlikte eğitim almalı. Kapsayıcı eğitim şart” diyor.
1976’dan bu yana eğitimin içindeyim. 22 yıl Özel Kalamış Lisesi’nde İngilizce öğretmeni ve genel müdür yardımcısı olarak çalıştım. Emekli olduktan sonra kendi anaokulumu açtım. Yapılan araştırmalarda akademik başarının sadece bilişsel zekanın gelişimiyle değil, sosyal duygusal zekanın gelişimiyle de pozitif korelasyonda olduğunu ortaya koyuyordu. 2000’li yıllarda ülkemizde henüz bu durum farkedilmemişti.
- Özel çocuklara kapılarınızı açtınız sanırım.
1997’de emekli oldum ve uzun yıllardır üzerinde çalışma yaptığım alanda çocuklara destek olmak istedim. Down sendromlu, otizmli, hiperaktif ya da dikkat dağınıklığı olan çocuklar maalesef okullara alınmıyor ya da istenmiyordu. Ben de bu çocukların da diğer akranlarıyla birlikte eğitim almasını istiyordum. Açtığım anaokulunda bunu gerçekleştirdim. Başarılı bir 10 yıl geçirdik. Otizmli, down sendromlu çocukların akranlarıyla bir arada olması kapsayıcı eğitim üzerindeki ilk çalışmalarımız işte o dönem başladı. Çünkü o dönemlerde kaynaştırma sınıfları çalışılırken ve yapılandırıcı yaklaşım geldiğinde o dönemde henüz kimse farkında değildi. Oysa Avrupa ve Amerika’da kapsayıcı eğitim başlamıştı. Halen de tam anlaşıldığını düşünmüyorum. Daha sonra maalesef okulu kapatmak zorunda kaldık. Sonra SWPBIS modeli Üsküdar ve Sultanbeyli İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri işbirliğiyle okullarda uyguladık. Bu arada İSTEK Belde Okulları’nda sekiz yıl görev yaptım. Ancak, aklım hala otizmli ve dislektik çocuklardaydı.
- Oğlunuzda da bu konuda sıkıntı yaşadınız sanırım.
Her çocuk bir değerdir ve her çocuğun farklı yanını biz keşfedersek toplumdaki yerini sağlamlaştırmış oluruz. Çıkışım oğlumla başladı, sonra tüm çocukların eğitim sürecinde ne kadar etkilendiğini görünce bu konuda daha fazla kişiye ulaşmak istedim. 2010’da Hollanda’da SWPBIS-Olumlu Davranış Geliştirme programı üzerine eğitim aldım. Üç yıllık bir eğitim alarak Macaristan, Finlandiya, Portekiz ve Türkiye’den bir grupla araştırmalar yapıp, üniversitelerden bu alanda eğitim aldığımıza yönelik sertifikamızı alarak mezun oldum. Ekibimle üç yıl çalışma ve araştırmalar yaptık. Bu bir Avrupa birliği projesiydi. Projenin pilot uygulamasını yaptığımız okullarda ses getirdi. Çünkü yapılan araştırmaların verileri çok önemliydi. Ciddi anlamda çocukların devamsızlıklarında ve disiplin cezalarında azalma ve akademik başarılarında ise ciddi bir artış görüldü.
- Ne yaptınız da başarılı oldunuz?
Okul genelinde öğrenci, öğretmen ve veli takımları oluşturduk. Öğrencilerin ihtiyacını belirledik. Okul genelini gözlemledik, sınıf düzeyini araştırdık. Sınıfta öğrenemeyen, zorluk yaşayan ve problem davranış sergileyen öğrencileri irdelemeye başladık. Bunu bizzat biz yapmadık, bütün bu becerileri, stratejileri öğretmene kazandırdık. Çünkü davranışın ardında yatan nedeni tespit etmemiz çok doğru müdahale ve stratejileri uygulayabilmenin temelini oluşturur. Bunu içtenlikle uygulayan öğretmenler zorluk yaşayan bu öğrencileri kazanmayı başardı. Okullarda genellikle problem davranış sergileyen öğrenciler ya sınıftan atılır, rehberliğe ya da müdüre gönderilir. Olumlu Davranış Geliştirme programı SWPBS öngörülü (proaktif) hareket etmeyi sağlayan bir program olduğu için yaptığımız ölçek ve değerlendirmelerle sorunun altında yatan nedeni erken fark edip en uygun stratejileri uygulayabildiler. Örneğin bir öğrencimiz sabahları uyukluyor, sonrasında çok agresif oluyor. Uyukladığı için dersi dinlemiyor. Öğlenden sonra tekrar uyuklamaya başlıyor ve bir türlü derse katamıyoruz bu öğrenciyi. Bireysel çalışmaya başlayınca çocukta bir sağlık sorunu bulunduğunu, şeker hastası olduğunu keşfettik. Bütün derse giren öğretmenler onun davranışını betimliyor. Farkındalık kazanıyor. Öğretmenlere bu farkındalıklar kazandırılınca çocukların disiplin cezaları, devamsızlıkları, okuldan uzaklaşma ve okul bırakma azaldı.
EĞİTİME YAPILAN YATIRIM EN ERKEN 15 YILDA GERİ DÖNER
Her gittiğimiz okulda, özellikle devlet okullarında önce öğretmen ve müdürlere eğitim verdik. Sonra velilere bunu aktardık. Ortalama üç yıllık bir eğitim ve uygulama süreci sonucunda okullarda değerler üzerine yapılandırılmış olumlu davranışlar kazandırdık. Eğitime yaptığınız her yatırım en erken 15 yılda size geri dönüyor.
EN BÜYÜK SIKINTI ÖĞRETMEN DİRENCİ
Bu eğitimleri alan öğretmenlerde önce direnç oldu. Programların yayılmasında ve öğrenilmesinde en büyük sıkıntı öğretmen direncidir. Kullandığımız stratejiler çok önemliydi. İlk önce belirli bir öğretmen grubuyla başladık, okul genelinde gönüllü olan öğretmen takımları oluşturduk. Her branştan her zümreden birer öğretmen ve bir yöneticiyle devam ettik. Bu takımlar sayesinde olumlu sonuçlar ortaya çıktıkça model okul geneline yayılmaya başladı. Tabii ki yüzde 100 öğretmene ulaşmanız mümkün değil. Ancak öğretmene destek verdiğimiz, her zaman yanında olduğumuz ve onun da kendi aidiyeti geliştiği için okulun da bir parçası olmaya hazır hissediyor. Bu sınıf içindeki çalışmalardan sonra aşağı yukarı her bir okulda 290 saate varan bir yıllık çalışma ve uygulamalar var. Çok ciddi bir emek harcıyoruz.
OKULÖNCESİ HAYATİ ÖNEMDE
Günümüzde gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar ve deneyler, sosyal-duygusal becerileri gelişmiş çocukların sorumluklarına bağlılığının, çalışma ahlâkının ve akademik başarılarının da aynı oranda arttığını ve toplumsal yaşam içinde verimli, aktif, bağımsız ve yaşam becerileri gelişmiş bireyler olarak var olabildiklerini gösteriyor. Okulöncesi eğitim süreci çok hayati önem taşıyor. Ancak ülkemizde son 10 yıldır bu önemin farkındayız. Okulöncesi eğitimine ya evden gönderilmek istenen çocuklar ya mecburen çalışan annenin çocukları ya oyun oynamak ya da akranlarıyla vakit geçirmek için gönderilirdi. Şu anda okul öncesi eğitimin yararı artık ispatlanmış durumda. 3-6 yaş kriteri artık eskide kaldı. 0-6 yaşta bu eğitim almalı.
KİMDİR?
Lale Hazar, Üsküdar Amerikan Lisesi’nden mezun oldu, Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ni bitirerek Özel Kalamış Lisesi’nde İngilizce öğretmeni olarak meslek hayatına başladı. PREP- Psikolojik Rehabilitasyon ve Eğitim Programları Derneği'nin kurucusu, uluslararası birçok kuruluşun da üyesi. Bugüne kadar farklı eğitim kurumlarında öğretmen, müdür, genel müdür yardımcısı ve uluslararası eğitim programları koordinatörü olarak görev aldı. Eğitimdeki 41 yıllık deneyimiyle, özellikle etkin sınıf yönetimi becerileri, öğrenci merkezli eğitim, 'Communicative Approach' gibi konularda eğitici eğitimcisi olarak çalışmalarını sürdürüyor. Danimarka, İngiltere, Almanya ve Hollanda’nın da üyesi olduğu PBS Europe’un kurucusu. 2019 yılında ortağı Tanju Yıldırım ile birlikte Türkiye’nin ilk ve tek PBS okulu olan ve tüm bilgi birikiminin laboratuvarı olarak adlandırdığı EDC Okulları’nı kurdu.