Güncelleme Tarihi:
Soğuk ve yağmurlu bir gün, henüz tek blok halinde olan ve daha sonra kampusa dönüşecek üniversiteyi gezen mütevelli heyet başkanı Mustafa Aydın, bir sokak köpeğiyle karşılaşır. Önce öğrencileri korkuttuğunu düşündüğü için sinirlenir; “Buradan atın” der. Yerinden hiç kıpırdamayan ve kendisine dik dik bakan köpek daha sonra öğrencilerin ve çalışanların “kralı” olur. Kampusun inşaatından bugüne kadar üniversitenin kapısından bir an olsun ayrılmayan ‘Rocky’, şimdi arazide devriye geziyor, etrafta adeta kuş uçurtmuyor. Tanıdığı çalışan ve öğrenciler dışında kampusa giren yabancılara pek de göz açtırmıyor.
KAMPUSLA BİRLİKTE KRALLIĞI DA BÜYÜDÜ
Rocky’nin kampusu bu kadar sahiplenmesi karşısında duygulanan Mustafa Aydın, tam 10 yıl sonra onun heykelini dikiyor:
“Adeta kraldı. Bütün kampusu sahiplendi. Aradan geçen 10–15 yıl içinde kampusla birlikte onun krallığı da büyüdü. Kuruma sadakatle hizmet etti. Onun krallığı şimdi ebedi. Kurumu benimseyerek sadakatle hizmetin, ahde vefanın simgesi oldu heykeli.”
Aydın, halen üniversitede hayatını sürdüren Rocky ile tanışmasını ve heykelini dikme nedenlerini de şöyle anlatıyor:
“Burayı 2003 yılında kampus olarak belirlerken tek blok vardı. Çamur içinde, küçük bir yerdi. Açık alana çıktığımızda bizi karşıladı. O sırada pek de hoş bakmadım. Sık sık gelince güvenlik görevlisine ‘Bu ne yapıyor? Ortalıkta miskin miskin dolaşıyor’ dedim. Güvenlik görevlisi de ‘Hocam, akşamları aslan kesiliyor, içeri kimseyi sokmuyor’ dedi. Buraya tam olarak taşınınca öğrenciler ondan çekinmeye başladı. Ben de ‘Atın bunu buradan’ dedim. Ancak bana öyle bir baktı ki sonra da ‘Hiç kimse dokunmasın’ dedim. Şimdi 16-17 yaşında. Heykel bir vefanın göstergesi. Bizim aramızda kurumu en çok benimseyenlerin başında geliyor. Heykel fikrini ben düşündüm. Güzel Sanatlar Fakültemizin dekanıyla görüştüm. Heykelini yaptırdım. Kurum sadakati, bağlılık, kurumu koruma çok önemli. Bu aslında kurumun bütün çalışanlarına bir mesaj. Vefa olursa bir köpek de olsa heykeli dikilir. Bütün canlıların kutsal olduğuna inanıyorum. Vefa, sadakat, aidiyet temel ilkelerdir.”
MÜKEMMELLİYETÇİ ANNE-BABA SENDROMU
AŞIRI katı, kontrolcü ve mükemmeliyetçi ebeveynlerle mi büyüdünüz? Çocukluğunuzda aile içi iletişim çoğu zaman sınırlı ve gergin miydi? Kendiniz olmanıza fırsat verilmediğini ve duygularınızı ifade etmenize izin verilmediğini sık sık düşündünüz mü? Bu sorulara “Evet” yanıtını veriyorsanız, ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Aslı Bugay’a göre ‘mükemmeliyetçi anne-babanın’ çocuğusunuz.
Doç. Dr. Bugay, “Her davranışını onaylamamak, evde belli başlı kuralların olması ve bu kuralların açık olarak ona sunulması çocuğun gelişimi için sağlıklı. Ancak bu kuralların aşırı katı ve çok fazla olması hem çocuğun bu kurallara uyumu hem de ailenin takibi açısından zor ve yorucudur. Ne yazık ki bu noktada bazı ebeveynler, aşırı katı ve mükemmeliyetçi beklentilerle çocuklarında özgüven eksikliğine ve kaygı bozukluklarına sebep olabiliyor.” diyor. Evet, mükemmeliyetçi olmak günümüzde kulağa en hoş gelen sıfatlardan biri gibi görünüyor. Belli düzeyde mükemmeliyetçilik özellikle iş yaşamında olumlu ama bir o kadar da stresli. Doç. Dr. Bugay’a göre mükemmeliyetçi olmak, dostlukları, aile veya romantik ilişkileri kolaylıkla sabote edebilir.
İşte bunun nedenleri:
Mükemmeliyetçi anne-babaların çocuklarından beklentileri çok çok yüksek olur. Onlara “kusursuz bir proje” gibi bakan ve geleceklerini detaylı olarak planlayan bu tür ailelerin çocukları, beklentilerine ulaşamadığında hayal kırıklığı ve öfke hissedebilirler.
Çocukları için kusursuz gelecek planlarını kendileri yapar, genellikle onlara bu konuda fikir sormaz, sorsalar bile dikkate almazlar!
Çoğu zaman çocuklarına üzüntü ve öfke gibi olumsuz duyguları hissetmenin uygun olmadığını söylerler.
Çok duygusal, duyarlı, konuşkan, çok gürültücü ya da utangaç oldukları için de çocuklarını yargılayabilirler.
Duygusal tepkileri nedeniyle “Böyle hissetmen yanlış”, “Aptallık ediyorsun” ya da “Sürekli ağlaman sıkıcı” diyerek çocukları utandırırlar. Böylece çocuklar sadece olumlu duyguları ve özellikleri nedeniyle kabul göreceklerini ve değerli olabileceklerini öğrenirler.
İyi bir performans göstermediği ya da bir başarı elde etmediği sürece çocuklarına sevgilerini göstermezler.
Sevgi, şefkat ve onayını kazanmak için çocuğun sürekli bir koşulu yerine getirmesi gerekir. Yani çocuğa koşullu sevgi sunarlar.
Bütün bu olumsuz tablo karşısında Doç. Dr. Bugay, aileleri “Çocuğunuzun mükemmeliyetçi anne-babaya değil, onu her haliyle koşulsuzca seven ve kabul eden ‘yeterince iyi’ anne-babaya ihtiyacı var. Bu sevgi ve onayı çocuğuna koşulsuzca sunan ve onun için elinden gelenin en iyisini yapan her aile aslında kendi çocuğu için “mükemmel anne-babadır!” diye uyarıyor.