Güncelleme Tarihi:
 JOHN FITZGERALD KENNEDY FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN
Â
20 Ocak 1961’deÂJohn F. Kennedy 35. Amerika BirleÅŸik Devletleri BaÅŸkanı olarak yemin etti. Yemin töreninde yapmış olduÄŸu konuÅŸmada bütün Amerikalıların aktif birer vatandaÅŸ olmaları gerektiÄŸini vurguladı. "Ãœlkem benim için ne yapabilir yerine, ben ülkem için ne yapabilirim" sözleriyle Amerikan tarihine bir vatansever olarak geçmiÅŸtir. Ayrıca Amerikan halkından zorbalığa, fakirliÄŸe, hastalıklara ve özellikle de savaÅŸlara karşı el ele vererek bir bütün olma çaÄŸrısında bulunmuÅŸtur.
Genç başkan, karısı ve çocuklarıyla Beyaz Saray’a bir hareket, bir canlılık getirmiştir. Kennedy’ler Beyaz Saray’ın Amerikan tarihi, kültürü ve gelişmesinin kutlandığı bir yer olması gerektiği düşüncesindeydiler. Artisler, yazarlar, bilimadamları, şairler, müzisyenler, aktörler ve sporcular sık sık Beyaz Saray’a davet edildiler. Jacqueline de kocası gibi Amerikan tarihinden büyük zevk alıyordu. Amerika’nın dört bir yanından toplatmış olduğu mobilya ve tarihi eserleri onartıp Beyaz Saray’ı restore ettirmişti. Bu haliyle Beyaz Saray gerçek Amerika’yı, tarihini ve güzelliklerini yansıtmaktaydı. Yapmış olduğu çalışma ve yoğun çabası herkes tarafından büyük takdir topladı.
Başkan Kennedy her gün uzun saatler boyunca hırsla çalışıyordu. Işinin sabah yedide başlayıp gece on bir, on ikiye ve bazen de daha geç saatlere kadar sürdüğü oluyordu. Sabahları kahvaltı süresi içinde altı tane gazete birden okuyor, gün içersinde önemli kişilerle görüşüyor ve danışmanlarından gelen raporları okuyordu. Her zaman ülkesi için en doğru kararı verdiğine emin olmak istiyordu. Yanındaki danışmanlarına "Beni kendi yerinize koyun, ben de kendimi sizinkine... Ve en doğruyu bulmak için elimizden gelen çabayı harcayalım" derdi. Tek dileği dünyada barış ve demokrasi ortamının sağlanmasıydı.
Başkan Kennedy her zaman bilim, eğitim, iş imkánları ve diğer alanlarda Amerika’nın dünyaya öncülük etmesini arzu ederdi. Uzay araştırmaları yarışında Sovyetler Birliği’nin gerisinde kalındığını düşünen Kennedy, Apollo Projesi için yirmi iki milyar dolarlık bir bütçenin kabul edilmesini Meclis’e sundu. Projenin kabulünün ardından, böyle büyük bir projeyi Meclis’e götürerek Meclis’in onayını alan ilk Amerikan Başkanı olarak tarihe geçti.
Ülkenin acil olarak çözüm bekleyen sorunları vardı; gerekeni yaptı. Harekete geçerek insan hakları ile ilgili yeni "Insan Hakları Kanunu" nu Meclis’ten geçirdi. Bu kanunla okullarda, üniversitelerde ve diğer kamu kurumlarındaki ırk ayrımını ortadan kaldırdı. 1954 yılında Başkan Kennedy’nin isteği üzerine Amerika Yüksek Mahkemesi’nin aldığı kararla kamu okullarında beyazlarla siyahların aynı sınıflarda eğitim alabilmesi için gerekli kanunlar çıkarıldı. Komünizm rekabeti ortaya çıkana kadar "Gelişme Için Dayanışma" ve "Barış Teşkilatları" gibi Amerikan idealizmini yansıtan kuruluşları, gelişmekte olan ülkelere taşıdı.
Bununla birlikte John F. Kennedy’nin ülkeyle ilgili birçok kaygısı vardı. Bunlardan biri de Amerika BirleÅŸik Devletleri’yle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler BirliÄŸi arasındaki nükleer savaÅŸ olasılığıydı. Böyle bir savaşın çıkması halinde milyonlarca insanın öleceÄŸi çok açık ortadaydı. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana iki ülke arasında kızgınlık ve kuÅŸku vardı, ama o güne kadar da aralarında hiç bir çatışma çıkmamıştı. Iki ülke arasındaki bu "soÄŸuk savaÅŸ," tarihte fazla eÅŸine benzerine rastlanmamış bir savaÅŸtı.ÂIki ülkenin de birbirine güvenmemesi yüzünden caydırıcılık amaçlı nükleer silahların yapımına inanılmaz paralar harcandı.
KÃœBA NÃœKLEER FÃœZE KRÄ°ZÄ°
SoÄŸuk savaşın doruklara çıktığı günlerde Kennedy kararlı bir dış politika izlemekteydi. 1961 yılının Nisan ayında Amerikan gizli servisi CIA’nın düzenlemesiyle Fidel Kastro’nun komünist rejimine karşı olan kimi Kübalılar silahlanarak bir araya getirildiler.ÂAncak Domuzlar Körfezi’nden baÅŸlatılan Küba’yı iÅŸgal etme ve rejimi deÄŸiÅŸtirme giriÅŸimleri tam bir baÅŸarısızlıkla sonuçlandı. Kennedy dış iliÅŸkilerde inanılmaz derecede büyük aksaklıklara neden olan bu yanlış politik adımın bütün sorumluluÄŸunu kendi üzerine aldı. Bununla beraber Kennedy, Sovyet Rusya’nın Küba’ya yerleÅŸtirdiÄŸi nükleer silahlardan doÄŸabilecek muhtemel bir nükleer saldırı riskine raÄŸmen bu tarz bir hareket içine girmekten çekinmedi. Küba’daki nükleer silahların ABD’nin casus uçakları tarafından keÅŸfinin ardından, BaÅŸkan Kennedy kendi nükleer silahlarını Küba sınırına yığarak karşılık vereceÄŸini açıkladı. Sonuçta Ekim 1962 tarihinde Sovyetler Küba’daki Nükleer silahlarını geri çektiler. "Küba nükleer silah krizi" de böylece çözümlenmiÅŸ oldu.
Kısa bir süre sonra Kennedy, Batı Berlin garnizonuna destek güçler ekleyerek Federal Almanya’nın askeri gücünü arttırdı. Bu yeni gelişmelere Sovyetler Birliği’nin tepkisi büyük oldu. Berlin duvarının inşa edilmesiyle sonuçlanan bu tepki, şehri ikiye ayırmanın yanı sıra, baskıları azaltarak iki tarafın da rahatlamasını sağladı. 1963 yılında Kennedy Sovyetler Birliği’yle kısmi nükleer test anlaşması yaparak, ufak bir ölçüde dahi olsa silahlanma yarışını yavaşlatmayı başardı.
GÃœNEY VIETNAM
Amerika BirleÅŸik Devletleri’nin Vietnam savaşıyla iliÅŸkisi 1950 yılında bölgeye gönderilen özel bir timle baÅŸladı. Sonraki yıllar içerisinde gerek demokrat, gerekse cumhuriyetçi baÅŸkanlar tarafından atanan asker sayısı her geçen gün daha da arttı. Kennedy yönetimi Güney Vietnam’da gerçekleÅŸtirilen rejimin modernizasyon iÅŸleminin Kuzey Vietnam’da da baÅŸlatılması gerektiÄŸi fikrini savunmaktaydı. Bu fikre baÄŸlı olarak John F. Kennedy güneyin demokratikleÅŸme yolundaki ilerlemesinin Kuzeyi ve Komünist rejiminiÂolumlu yönde etkileyeceÄŸini savunuyordu. Güneye yapılan yardımlar, politik sistemde yapılacak deÄŸiÅŸiklikler karşılığında koÅŸullu olarak verilmekteydi. Bundan kısa bir süre sonra Kennedy yönetiminin danışmanları Güney Vietnam üzerinde etkin bir rol oynamaya baÅŸladılar.
Zamanın Güney Vietnam Başkanı, Ngo Dinh Diem, önerilen yenilikçi hareketlerin hiçbirini benimsemiyor ve uzlaşmaya da yanaşmıyordu. Amerika’nın vermiş olduğu iyileştirme planlarını üstün körü geçerek savuşturmaktaydı. Mesela genel seçimlerde kendisine karşı yalnızca bir tek kişinin aday olabileceği gibi demokrasiye uymayan kendine has kuralları vardı. Diem Amerikan tarzı bir demokrasinin Güney Vietnam’da çalışabileceğine hiçbir şekilde inanmıyordu. Kennedy’nin savunmuş olduğu Amerikan değerlerinin, kültür ve tarih farkı gözetmeden hemen her ülkeye adapte edilebileceği görüşü ise, otoriteler tarafından tam bir saflık örneği olarak nitelendirilmekteydi. Geçen zaman içinde Kennedy yönetimi artık Başkan Diem’e sinirlenmeye başlamıştı. Diem’in Budist Tapınağı’ndaki keşişleri öldürtmesi, çoğunluğu Budistlerden oluşan Güney Vietnam halkınında büyük tepkisini aldı ve Diem Amerika’nın uyarılarına aldırış etmeyen Güney Vietnam Askerleri tarafından öldürüldü. Yeni başa gelecek başkanın birliği ve düzeni sağlayacağı düşünülürken tam tersi oldu. Yeni başkan politik bilgisi olmayan tecrübesiz ve yeteneksiz birisiydi. Diem’in sağlamış olduğu merkezi otoriteyi katiyen koruyamamıştı. Kuzey Vietnam’ın büyük çabaları ve desteğiyle Güney Vietnam’da bir askeri darbe gerçekleşti. Diem’in ölümünden kısa bir süre sonra Başkan Kennedy de suikasta kurban gitti. Yerine Başkan Yardımcısı Lyndon Johnson başkan oldu. Böylece Vietnam savaşının güvenilir lider pozisyonu Başkan Kennedy’den kendisine geçmiş oldu.