Güncelleme Tarihi:
Her insanın yaşamının her anında ister kendi kendiyle, ister başkalarıyla bağlantısında olsun, eğitimle yakın bir ilişkisi var. Ayrıca eğitim insanın toplumsal, tarihsel ve kültürel bir varlık olmasıyla bağlantılı olarak benzer nitelikleri taşıyor; eğitim de toplumsal, tarihsel ve kültürel.
Sadece toplumsal niteliğiyle kalmayan, kalmaması gereken eğitim, belli kurumsal ortamlarda gerçekleşmeye başladığında, artık kamusal bir durum ya da nitelik kazanıyor. Gelişmiş, hukuk düzenine kavuşmuş toplumlarda eğitimin kamusal oluşu daha belirgin bir biçimde ortaya çıkıyor. Çünkü bu türden toplumlarda eğitim etkinliği kendi doğal haline bırakıl(a)maz; hukuka dayalılığın öteki adı olan kamu tarafından, akla dayalılık ve açıklık ilişkisi içinde biçimlendirilir, yönlendirilir, yönetilir.
Burada sıralanan biçimlendirme, yönlendirme ve yönetme işlemlerinde etkin olan özneler öncelikli olarak karar vericiler ve uygulayıcılardır. Ancak karar vericilerin, uygulayıcıların ve kararların bir bakıma konusu/nesnesi olanların da eğitim sürecinde söz söyleme hakkının olması temel noktalardan biri. Karar vericiler uygulayıcılara, uygulayıcılar da eğitim alacak ya da eğitim verilecek kişilere danışmadıkları, onların gereksinimlerini, konuya ilişkin görüşlerini dikkate almadıkları takdirde ‘iyi’ niteliğini taşıyacak olan bir eğitimden söz edilemez.
‘Eğitim gereksinimi’ ve ‘eğitim alma hakkı’ arasında sıkı ilişki var
Karar vericilerin ve uygulayıcıların her şeyden önce, ‘eğitim gereksinimi’ ile ‘eğitim alma hakkı’ arasındaki sıkı ilişkiyi görmeleri ve bunun üzerinde düşünmeleri gerekiyor. Çünkü eğitim gereksinimi doğru bir biçimde saptandığında ve karşılandığında ancak eğitim alma hakkı korunabilir ve geliştirilebilir. Bu iki temel dayanak arasındaki sıkı bağı görmeyi sağlayacak olan da eğitim anlayışının ne olduğu ya da nasıl bir eğitim anlayışının benimsendiğidir. Bu bağlamda ortaya konulan görüşler, benimsenen kavramlar, değerler, eğitenin, eğitilenin, karar vericilerin, yöneticilerin, değerlendiricilerin, denetleyicilerin eylemlerine ve ilişkilerine yansıyor.
Eğitim kavrayışının, anlayışının, eğitim idesinin temelinde de her zaman belli bir insan anlayışı var. Örneğin; eğitim etkinliğine katılanların insan anlayışı, değişmezliklere, kişilerin ‘sözde değerler’in, ‘değer yargıları’nın aracı haline getirilmesine dayalıysa, eğitim sürecinin hiyerarşik ve otoriter bir yapı içinde oluşması kaçınılmaz. Bunun tam tersi konumda yer alan insan anlayışına göre ise, insan özgür, açık bir varlıktır; bir olanaklar varlığıdır. İşte böyle bir insan anlayışına dayanan eğitim de özgürlüğü, açıklığı en temel değer olarak benimseyecektir. Bu türden bir eğitim anlayışı, her öznenin aslında öğrenen bir olduğu, farklı potansiyelleri bulunduğu temel düşüncesini, yaklaşımını içerecektir. Bu potansiyeller, öğrenene uygun koşullar sağlandığında, yaşamının her döneminde gerçeklik alanına çıkabilir.
İnsan her yaşta eğitilebilir, kendini eğitebilir ve öğrenebilir
Eğer eğitim günümüzde olduğu gibi yaşam boyu öğrenim, yaşam boyu eğitim anlayışıyla örgütlenirse, her yaş diliminde insana ulaşmak ya da her yaş diliminde ‘öğrenen’ olmak mümkün. Öyleyse, eğitimi yalnızca örgün, yaygın öğretim kalıpları ve yalnızca belli yaş sınırları içine kapatmak doğru bir tutum değil. İnsan uygun koşullar ve olanaklar yaratıldığında her yaşta eğitilebilir; kendini eğitebilir ve öğrenebilir.
Ayrıca, eğitime katılan özneler birbirlerini sürekli etkiliyorlar. Bu bağlamda kesin bir hiyerarşi de söz konusu değil artık günümüzde. Öte yandan her özne, söz konusu etkinliğe belli bir bilgi birikimiyle ve tüm bireyselliğiyle katılıyor. Bu nedenle, eğitimin çıktıları büyük ölçüde bireyseldir; kişiye özgüdür. Eğitimin çıktılarını ölçmeye dayalı dizgeler, belli bir ortaklığı elde etmeyi, eğitimde standartlar oluşturmayı amaçlıyor. Ancak elde edilen sonuçlar, her zaman yaklaşık değerlerdir.
Bilgi dışı eğitimde öğretme var, öğrenme yok
Eğitim, yaşama dünyasıyla olan bağlantıları içinde bilgiye dayalı olduğu takdirde aynı zamanda özgürdür. Bilgi dışı ögelerle işletilen eğitim süreçleri insanı kısıtlamaktan öteye geçemez. Böyle bir durumda da sağlıklı, nitelikli, insanca bir eğitimden, eğitim gereksiniminin doğru bir biçimde karşılanmasından, eğitim alma hakkının korunmasından ve geliştirilmesinden ve/veya insanın olanaklarını keşfetmesinden, kendini geliştirmesinden söz edilemez. Böyle bir ortamda salt öğretme vardır; öğrenme söz konusu değildir.
Sonuç olarak, aklın kamusal kullanımının sonucu olan kamusal nitelikli bilgi, kamusal nitelikli bir öğrenim-öğretim ortamında yaşam boyu ve insan haklarına dayalı olarak sürdüğü takdirde sağlıklı bir eğitimden söz edilebilir. Burada genel amacı oluşturan, öznelerin öğrenme istemini eleştiri ve tartışma ortamında harekete geçirmektir. Buna ek olarak her öznenin potansiyelini ortaya çıkarmasına, kendini daha iyi bir biçimde gerçekleştirmesine yardımcı olmaktır; her özneye alan açmak, kendini denemesine fırsat yaratmaktır. Bunu sağlayacak olan da eğitim etkinliğinin, içerdiği her aşamada bilgi dışı olana değil, tam tersine ve kesinlikle bilgiye dayalı olarak örgütlenmesi; bilginin eğitimin her aşamasında, gereksinimlerin saptanmasında, gereksinimlerin karşılanmasında, eğitime ilişkin hedeflerin ve amaçların belirlenmesinde asal ekseni oluşturmasıdır.