Güncelleme Tarihi:
Öğretmenlerimiz sürekli gelişen çağa ayak uydurmak, öğrencileri bu çağa ayak uydurabilen bireyler olarak yetiştirebilmek amacıyla önce değişimleri takip etmek, gerek bilgi, gerek beceri, gerekse teknoloji alanında yaşanan tüm değişimleri öğrencilerimize aktarmak için yoğun bir çaba sarf etti. Özellikle içinde bulunduğumuz eğitim öğretim yılı ülkemizin tarihinde önemli bir yer alacak kadar etkili bir değişime sahne oldu. Eğitim sistemimizde gerek zorunlu eğitim süresi, gerek okula başlama yaşı ve gerekse okullarımızdaki derslerin çeşitleri ve süreleri konusunda ortaya çıkan değişiklikler oldukça zorlu bir görevin göstergesiydi. Ama bizler bu zorlu görevin üstesinden hep birlikte geldik. Hep birlikte diyorum, çünkü velilerimizin desteği hiçbir zaman göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür.
Bir anne ve babanın çocuğu üzerinde ne denli büyük emekleri olduğunu, iki evlat sahibi bir anne olarak, çok iyi biliyor ve yaşıyorum. Her ne olursa olsun çocuklarımızın her zaman ve her koşulda yanındayız. En büyük hayallerimizden biri, onların iyi bir eğitim alarak geleceğe yönelik doğru adımlar atmasını sağlamak. Bunun küçük bir göstergesini bile görebilmek, dünyanın en mutlu insanlarından biri haline getiriyor bizleri. Evet, küçük göstergeyle kasttettiğim şey karneler.
İster öğretmenler olarak isterse veliler olarak öğrencilerimizin, çocuklarımızın karnelerindeki notlar bizleri ister istemez mutlu veya üzgün kılabiliyor. Ancak hayat karne değildir. Neden mi? Karnenin tanımını yaparak bunu açıklamaya çalışalım. Temel Eğitim Genel Müdürlüğü olarak okul öncesi, ilkokul ve ortaokul çağındaki çocuklar bizim görev alanımıza giriyor. Dolayısıyla bizler bu öğrencilerimize verilen karnelerle ilgili olarak da çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Buna göre Okul Öncesi Kurumları Yönetmeliği’mizin 56. maddesinde “Okul öncesi eğitimini tamamlayan veya okul öncesi eğitim kurumlarına en az bir eğitim yılı devam eden çocuklara, e-okul sisteminde düzenlenen Katılım Belgesi verilir. Çocukları başarılı veya başarısız gösteren; karne, diploma ve benzeri adlar altında hiçbir belge verilemez.” hükmü yer alıyor.
Diğer taraftan İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’mizin 45. maddesinde ise “Öğrencilere, e-okul sistemindeki bilgiler esas alınarak her dönem sonunda karne verilir. Karnede, öğrencinin derslerdeki başarısı ile davranışlarına ilişkin değerlendirme sonuçları, sosyal etkinlik çalışmaları ve okula devam durumu gösterilir. Velileri bilgilendirmek ve öğrenci gelişimlerini takip etmek amacıyla ilkokul 1, 2 ve 3’üncü sınıf öğrencilerine, kasım ve nisan aylarının ikinci haftasının son iş gününde Öğrenci Gelişim Raporu verilir” hükmü yer alıyor.
Buna göre Yönetmeliğimizin diğer maddelerinde de belirtildiği gibi ilkokul 1, 2 ve 3’üncü sınıflarda öğrencilerin gelişimi ile öğretmen rehberliğinde gerçekleştirilecek olan proje ve öğrenci performanslarını belirlemeye yönelik çalışmalar, öğretmen gözlemlerine dayalı olarak yapılıyor. Sınavlar ilkokul 4’üncü sınıftan itibaren başlıyor. Ortaokulda çocuklarımızın aldığı seçmeli dersler ise notla değerlendirilmiyor. Sadece hangi dersi seçtikleri, karnede belirtiliyor. Çünkü burada amaç onların çok farklı alanlarda kendilerine sunulan ders seçeneklerinden ilgi, istek ve ihtiyaçları doğrultusunda oldukça demokratik bir şekilde tercihlerini yaparak eğitimlerine yönelik farkındalık oluşturmak.
Hayattaki başarının göstergesi değil
Elbetteki her zaman ve her yerde yapılan çalışmaların bir değerlendirmesi mutlaka olmalı. Okullarda da karneler bu değerlendirmelerin küçük bir örneğidir. Ancak bunu çocuklarımızın hayattaki başarılarının bir göstergesi olarak görmemek gerekir. Bu konuya çok farklı açıdan da bakabiliriz.
Örneğin ampul, telgraf ve daha birçok buluşa imza atan Edison, ilköğretim çağında algılama yetersizliği nedeniyle okuldan atılır. Özellikle matematiği anlamakta güçlük çeker. Onun sözleri “Öğretmenim sersemin teki olduğumu söylüyor, babam da aptal olduğumu düşünüyordu. Bense artık budalanın teki olduğuma karar vermiştim.” şeklindedir.
Büyük alim İbni Sina da çocukluk yıllarında matematik dersinde başarısız olur ve medreseden kaçar. Ya da Fransız yazar Honoré de Balzac, okulda defalarca kez cezalandırılır ve en sonunda okul müdürü, babasına bir mektup göndererek “Bundan hayır gelmez; ne dersi biliyor, ne ödev yapıyor. Verilen bir işle uğraşmaya karşı öyle bir tiksinti var ki, ne yapsanız boşuna…” diyor. Balzac okuldan alınıyor; ama sonra dünyanın en büyük yazarlarından biri oluyor.
Bir başka örnek de Albert Einstein’dir. Einstein’in “Öğretmenlerim aklımın yavaş çalıştığını, asosyal olduğumu ve ölene kadar aptal rüyalarımın peşinde sersemce savrulacağımı söylüyorlardı” sözü, dahiliğin keşfedilmesinin o kadar kolay olmadığını gösteriyor.
Bu verdiğim örnekler istisnai durumlar olabilir. Ancak; anlatmaya çalıştığım, karnesindeki bütün notları çok iyi olan çocukları hayatta çok başarılı olacaklar, diğerlerini de başarısız olacaklar gibi kategorilendirmenin doğru olmadığıdır. Doğru olan hangi rolde olursak olalım ister anne baba, ister öğretmen, ister bir genel müdür yapacağımız ve yapmamız gereken şey çocuklarımızın iyi bir eğitim alarak mutlu, huzurlu, üretken, ülkesine ve milletine faydalı birer vatandaş olarak yetişmelerini sağlamaktır. Bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı günümüzde, bilgiyi kullanma ve bilgiyi üretme yolunda çocuklarımıza rehberlik etmemiz gerekir. Onların düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alışan, vatan, millet, aile ve yurttaş sevgisiyle yoğrularak doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi besleyen nesiller olarak yetişmelerini sağlamalıyız.
Eğitimin mekanik bir süreç olmadığı ve en gelişmiş sistemin bile öğretmen-öğrenci ya da anne baba-çocuk ilişkisi olmadan, birlikte gayret göstermeden bir anlam ifade etmeyeceği bir gerçektir. Bu gerçekten hareketle çocuklarımızın karnelerindeki notlara göre onları şımartmak ya da cezalandırmak hiçbir zaman hayallerimizi gerçekleştirmeye yardımcı olmamıştır, olmayacaktır. Hayallerimize, yani çocuklarımızın kaliteli eğitim almalarının anahtarı, onlara verdiğimizi değeri çocuklarımıza hissettirmektir.
Çocuklarımız, çocukluklarını da yaşamalı. Biz Genel Müdürlüğümüzde yaptığımız çalışmaların temeline öğrencilerimizi alıyoruz. Hazırladığımız “Çocuk Oyunları” kitabı, ilkokulda haftalık ders çizelgemizde yer alan “Oyun ve Fiziki Etkinlikler Dersi”, birinci sınıf öğrencilerimiz için hazırladığımız okula ve öğrenmeye uyumlarını kolaylaştırıcı öğretim materyalleri bu çalışmalarımızdan sadece birkaçıdır.
Hayat karne değil ve olmayacak da.