Güncelleme Tarihi:
Kimi sihirli terlikleriyle Türkiye’yi karış karış dolaştığını, kimi dikensiz gül bahçelerini, kimi de yoksulluğun ve çocuk işçilerin son bulduğu bir dünyayı düşledi. Urla Halk Eğitim Merkezi’nin 15 kadın bursiyeri, Yaşar Üniversitesi Endüstriyel Tasarım Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Mine Ovacık’ın ‘Dans Eden Kırmızı Terlikler’ sergisinde hayallerini el emekleriyle buluşturdu. Clarissa P. Estés’in ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ kitabındaki ‘Kırmızı Ayakkabılar’ öyküsünden etkilenen Yrd. Doç. Dr. Mine Ovacık sıra dışı bir sanatsal çalışmaya imza attı. ‘Portİzmir 3’üncü Uluslararası Çağdaş Sanat Trienali Yavaş Tasarım: Beden/Giysi/Bellek’ adlı sergiye katılan Ovacık, çalışmasına Urla Halk Eğitim Merkezi’nin 15 kadın bursiyerini de dahil etti. Kırmızı keçe kumaşlarını ise ‘kırmızı ayakkabıların’ sembolü olarak kullanan Ovacık, kadınlardan da hayallerini bu keçe kumaşlarına yansıtmalarını istedi. Ortaya her biri ayrı bir hikayeye sahip 18 keçe terliğin çıktığını belirten Mine Ovacık proje ile ilgili soruları yanıtladı.
‘Dans Eden Kırmızı Terlikler’ sergisi nasıl doğdu?
‘Portİzmir 3. Uluslararası Çağdaş Sanat Trienali Yavaş Tasarım: Beden/Giysi/Bellek’ sergisi, farklı coğrafi ve kültürel bölgelerden gelen ve aralarında benim de bulunduğum 5 kadın sanatçı tarafından hayata geçen bir proje. Çalışmada yer alan Jasmina Fercek, Katja Burger, Doç. Dr. Şölen Kipöz, Tjasa Bavcon ve ben Clarissa P. Estés’in ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ kitabını okuduk ve çok etkilendik. Evcilleşmemiş, başka hayatlar yaşamayan, yaşıyormuş gibi yapmayan, iç güdülerini dinleyebilen bir kadının halleri, mit ve öykülerle anlatılıyor. Benim ise bu kitapta özellikle etkilendiğim bir öykü oldu, ismi ‘Kırmızı Ayakkabılar’. Öykü, bir kız çocuğunun kendi yaptığı kırmızı ayakkabılarını terk edişini, nasıl başkasının hayatının uydusu olduğunu ve o hayatta giydiği kırmızı rugan ayakkabıların kızın ruhunu nasıl ölüme götürdüğünü anlatıyor. Çocuğun kendi yaptığı kırmızı ayakkabılarla dans edişi, rugan ayakkabılarıyla dansından çok farklı. Yani hikayede gerçek hayatı sembolize eden rugan ayakkabılarla dans etmek ruhu öldürüyor gibi gösteriliyor. Tıpkı, başka hayatları ‘mış’ gibi yaşayan, kendi yaptığı kırmızı ayakkabıları sevse de terk eden ya da etmek zorunda kalan kadınların ruhların kaybedişi gibi...
Neden terlik?
Terlik aslında domestik yaşamlara gönderme yapıyor. İç mekanda, evde kullanılıyor. Evlerinin içinde olanları sır gibi saklayan kadınları hatırlıyorum; kendi hayatlarını başkalarının hayatlarıymışçasına yaşayan ve böylece kendilerine yabancılaşan. İşte bu çalışmada da terlikler kadın ruhunun birer temsili. Kırmızı keçeyi ise bir plaka olarak görüp, plakadan parça eksilterek biçimlendirilen ve sarılarak ayağa giyilen bir terlik yapılmaz mı diye sondum. Bunun için de 6 model terlik iskeleti hazırladım. Keçe terlikler böyle tasarlandı.
15 kadın sergiye nasıl dahil oldu?
Kafamdaki tüm bu düşüncelerle keşke kadınlar kendi terliklerini kendileri yapsalar dedim. El becerisiyle üreten kadınlar aradım. Urla Halk Eğitim Merkezi’nde keçe sınıfında el becerilerini geliştiren kadınlara ulaştım ve onlarla buluştum. Bir atölye yaparak önce masalı okudum ve ne yapmaya çalıştığımı açıkladım. Daha önceden hazırladığım terlik iskeletlerini göstererek bunlara el becerileriyle ruh katmalarını, kendi hikayelerini, düşüncelerini işlemelerini istedim. Böylece 15 katılımcıyla, 18 terlik üretildi. Atölyenin ardından ben de bu modellere bir yabancı gibi bakıp, onları bir iskelet gibi kabul edip ‘kendi ruhumu nasıl katarım?’ diyerek modellerin bağlantı detaylarını çözümledim. Bilumum malzemeyle kendimce ben de ruh kattım. Her şey el yapımı... Sergideki her terliğin etiketi tasarımcı ismini ve hikayesini taşıyor.
SERGİ 21 HAZİRAN’A KADAR AÇIK
21 Haziran tarihine kadar Austro-Türk Tütün Deposu’nda yer alacak sergideki eserlerin bazılarının hikayesi ise şöyle:
Meltem Tali (Özgürlüğüm):
Bu terlikleri yaparken siyah ve beyazdan uzaklaşıp, çok renkliliği, sınırları ve ezberleri yıkıp, özgürlüğe kavuşmayı hayal ettim.
Gülay Güngör (Melek):
Bu terliklerin, üzerinde melek gibi bebeklerini taşıdıkları bir anne olduğunu düşündüm. Dünyada savaşları çıkaranlar da bir zaman melek gibi bebeklerdi. ‘Büyünce ne oldu? Yanlış nerede yapıldı?’ demek istedim.
Aynur Uzal (Sihirli Terlikler):
Bu sihirli terlikleri ayağıma giyip Türkiye’de dolaştığımı düşledim. Ülkemde açlığın, yoksulluğun, hastalıkların ve işsizliklerin son bulduğunu düşledim.