Güncelleme Tarihi:
Çocuğunuz okula başladı ve siz belki de ilk kez veli oldunuz. Peki nasıl hissetmeli ve öğretmenlerle, diğer velilerle nasıl iletişim kurmalısınız? Çocuğunuzun okula uyumu hakkında bir sürü kaynaktan faydalanıp bilgi edinmenize rağmen bir veli olarak uyum süreciniz hakkında neler biliyorsunuz? Bu zorlu ama keyifli yolculukta yol göstermek için bazı bilgileri sizin için derledik.
ÇOCUĞUNUZ İLK KEZ OKULA MI BAŞLIYOR?
Çocuğunuz kreş/anaokuluna başlıyor ve belki de anne-baba olarak ondan ilk kez bu şekilde ayrılıyorsunuz. Şimdi çocuğunuz kreş/anaokuluna başlarken birçok olumlu ve olumsuz duyguyu bir arada hissetmeniz olası. Bugüne kadar onun rol model olarak görebileceği en önemli kaynak sizdiniz, sizin katkılarınız ve ona tanıdığınız fırsatlarla çocuğunuz belli düzeyde bir psiko-sosyal olgunluğa ulaştı; ancak bu gelişim sınırlı. İşte bu dönemde okul öncesi eğitimin devreye girmesi ve gelişim alanlarını destekleyici çalışmalar yapılması onun sahip olduğu potansiyele ulaşabilmesi için önemli.
Bilindiği gibi kreşe/anaokuluna başlamak çocuğun toplumsallaşma sürecinin ilk resmi basamağıdır. Yani okul öncesi eğitim, çocuğun aile dışına attığı ilk adım olarak görülüyor. Bu yeni deneyime uyum sürecinde sadece çocuklar değil, ebeveynler de kaygı, endişe, korku yaşayabilip, bu duygularını çocuklarına da bulaştırabilirler. Bu süreçte ailelerin duygusal olarak hazır olması çocuğun okula ve öğretmenine uyumunun en önemli belirleyicisi. İlkokul birinci sınıf velileri de benzer süreçler yaşamakla birlikte, bunlara ek olarak çocuğun akademik performansının nasıl olacağı kaygısını da hissediyor. Bu süreçte yapılması gerekenler şöyle özetlenebilir:
SİZDEN GELEN SİNYALLER ONUN OKUL KORKUSUNU ARTIRIYOR
1. Çocuğunuzun duygu düzenleyicisi olduğunuzu unutmayın: Kreş/anaokuluna yeni başlayan çocukta, başlangıçta belirsizlik ve terk edilme (ayrılma) kaygısı görülebilir. Bu duyguların benzerini ailelerde de gözlemlemekteyiz. Aileden gelen bu sinyaller çocukta okul korkusunu arttırıyor ve bu korkuyu sürdürmesine neden olabiliyor. Bu noktada ailelerin çocuklarının duygu düzenleyicileri olduklarını fark etmeleri önemli. Çocuğun ayrılırken duygusal olarak sizin üzüntü ve kaygınızı hissetmesi okula uyum sürecini zorlaştıracaktır.
2. Kararınızı sorgulamayı bırakın: Çocuğunuzu kreşe başlatmak için erken mi geç mi kaldınız? Bu kreş iyi mi? Öğretmenlere güvenebilir miyim? Bu soruları bir ay için bir kenara bırakın. Bir ayın sonunda eğer eksiler artılardan fazla ise o zaman kararınızı tekrar gözden geçirirsiniz.
3. Okulla iyi iletişim kurun: Anne-baba olarak çocuğunuzun öğretmeni ile tanışın ve iyi iletişim kurmaya çalışın.
4. Çocuğunuz hakkında bilgi verin: Çocuğunuzun temel özellikleri hakkında genel bilgileri öğretmenle paylaşın. Öğretmenin kısa sürede çocuğunuzu tanıma şansı olmayabilir. Nasıl çocuğunuzun bir yiyeceğe alerjisi varsa ve bu bilgiyi paylaşıyorsanız, onun sigortalarını attıran bir kelime ya da psikolojik olarak hassas olduğu bir durum varsa bu konuda da önceden öğretmenini bilgilendirin.
5. Öğretmenin prensiplerini öğrenin: Sınıf ve okul kurallarının yanı sıra öğretmenin önemli gördüğü temel prensipler hakkında bilgi alın ve onunla işbirliği yapmaya hazır olduğunuzu göstermeye çalışın.
6. Kuralları çocuğunuza tanıtın ve ona bu konuda rehberlik edin: Okullar dönem başlarken genel okul kurallarını tanıtıcı oryantasyon etkinlikleri düzenlese bile çocuğunuzun ilk tanışma anında sunulan kuralları hızlıca öğrenmesi ve hatırlaması çok olası değil. Bu nedenle yazılı ya da yazılı olmayan okul hayatıyla ilgili kuralları siz de öğrenin ve çocuğunuza bunları ilk iki hafta arada bir hatırlatın.
7. Kendinizi düzenleme becerinizi gözden geçirin: Okula başlama saatine ilk hafta alışmakta zorlanabileceğinizi unutmayın. Sizin zorlandığınız bir konuda onun da zorlanmasına şaşırmayın.
8. Velilerle tanışın: Onun ilk resmi arkadaşlarının aileleri ile tanışın, kimlerle arkadaşlık edecek, öğrenin. Ona nasıl arkadaş edinileceği hakkında rol model olun.
ÇOCUĞUNUZ LİSELİ Mİ OLDU?
Altıncı sınıfla birlikte öğrencilerde ergenliğe doğru gelişimsel değişimler beliriyor ve bunlar tüm orta okul boyunca sürüyor. Dokuzuncu sınıfla birlikte liseye başlamak ise çocuğunuzdaki değişimlerin şiddetini artırıyor. Bu durum çocuğunuzla ilişkinizi birçok yönden güncellemenizi gerektiriyor. Hem ortaokul hem de lise velilerinin bu noktada yapabilecekleri şunlar:
1. Ergenlik döneminin özellikleri hakkında bilgi alın: Ondaki fiziksel ve psikolojik değişimleri bilin. Bunların ilişkinizi etkileyeceğini unutmayın.
2. Sınıf öğretmeni ve rehberlik servisi ile tanışın: Araştırmalar lise başlangıcı olan dokuzuncu sınıfta riskli davranışların arttığını, akademik başarının gerilediğini gösteriyor. Bu nedenle, henüz sorunlar çıkmadan ve krizler yaşanmadan önce rehberlik servisinde görevli olan psikolojik danışmalarla iletişim kurup bu dönemi en sağlıklı nasıl geçilebileceğiniz hakkında bilgi alın. Ayrıca sınıf öğretmeni lisede en çok iletişim kurmanız gereken öğretmen. Onunla mutlaka tanışın ve kendinizi tanıtın.
3. Kurallarınızı güncelleyin: Çocuğunuz büyüyor. Gelişimsel özelliklerine bağlı olarak ihtiyaçlarının ve yeterliliklerinin değiştiğini unutmayın. Kurallarınızı çocuğunuzun ihtiyaçlarını ve yapabileceği şeyleri ortak bir şekilde tartışıp, değerlendirerek güncelleyin.
4. Arkadaşlarını tanımaya çalışın: Bu dönemde onun için en önemli sosyal kaynağın arkadaşları olacağını bilin ve bunu kabul edin. Onlarla geçen zamanın kıymetsiz ve boşa geçmiş olduğunu düşünmeyin.
5. Spor yapması ve sağlıklı bir hobi edinmesi için çocuğunuzu cesaretlendirin: Spor yapan ya da sağlıklı bir hobisi olan ergenlerin lise hayatında hem akademik hem de sosyal ilişiklerde daha başarılı olduğu ve daha az riskli davranışlara yöneldiği görülüyor.
O ARTIK ÜNİVERSİTELİ, SİZ NELER HİSSEDİYORSUNUZ?
Çocuğunuz uzun bir eğitim yolculuğunun sonunda önemli bir dönüm noktası olan üniversite hayatına başlıyor. Umut ve heyecanla başladığı bu yolculukta aslında onu birçok zorluluk da bekliyor. Peki bu süreçte siz neler hissediyorsunuz ve ona nasıl yardımcı olabilirsiniz?
1. Vedalaşma stresine girmeyin ama güzel bir uğurlama yapın: Çok klişe ama gerçekten de vedalaşmayı birçok kişi sevmez. Çünkü vedalaşma sevdiklerimizi kaybetme korkusunu beraberinde getirir. Bu nedenle vedalaşmak yerine onu yeni hayatına güzel dileklerle uğurlayın. Bu dileklerinizi çocuğunuza dile getirmeyi unutmayın.
2. Çocuğunuzun duygularına kulak verin: Yeni hayatına başlarken çocuğunuzun olumlular kadar olumsuz duygulara kapılmasının da normal olduğunu bilin ve onu yatıştırmak ya da yargılamak için değil, anlamak için dinleyin. Özellikle size kaygı ve korkularını açan bir çocuğa, kendi kaygı ya da öfkenize yenilerek “Ama bunu sen istedin“ demeyin.
3. Bağlı ama bağımlı olmayın: Üniversite yaşamının en önemli işlevlerinden biri de çocuğunuzun bağımsızlığını kazanması. Sizle ilişkisinde her şeyi size sorması yerine, ona sağlıklı inisiyatifler verin. Her an sizin onayınıza ihtiyaç duyması ileride iş ve evlilik hayatında da benzer ilişkiler kurmasına ve sorunlar yaşamasına neden olacaktır.
4. Yeni hayatını görün: Çocuğunuzun yeni hayatını oluşturan şehri, üniversiteyi, ev ya da yurdu mutlaka görmeye çalışın.
5. Odasını değiştirmeyin: Eğer imkânınız varsa en azından ilk dönemin sonuna kadar odasını olduğu gibi tutun. Ona ihtiyaç duyduğunda gelip kalabileceği güvenli bir liman saklayın!
6. İlişkinizin renk değiştirmesine hazır olun: Çocuğunuz artık üniversite hayatıyla birlikte gelişimsel olarak “beliren yetişkinlik dönemine” geçiş yaptı. Yani artık karşınızda bir çocuk ya da ergen yerine bir yetişkinin belirmeye başladığını unutmadan ilişkinizi tekrar buna göre düzenlemeye çalışın. Çocuğunuz aniden eve geri dönmek isteyebilir. Bu durumda onun duygu düzenleyicisi olarak siz sakin kalın ve çocuğunuzun kararını sorgulamayıp bir süre bu yeni hayatı deneyimlemesi için cesaretlendirin. Bir gecede çocuğunuz hem akademik hayatını, hem öğrenci evi ve yurt yaşamını, beslenmesini ve maddi konuları düzenleme yetisine kavuşup “üniversiteli” olamaz. Tüm bu becerilerin ancak ve ancak tecrübe ve zamanla öğrenilebileceğini unutmayın.
7. Lisedeki akademik başarıyı beklemeyin: İlk yıl akademik başarının en düşük olduğu dönem. Çünkü çocuğunuz hem değişen akademik beklentilere hem de yeni bir sosyo-kültürel yapıya alışamaya çalışırken zorlanması ve başarısının sekteye uğraması olası ve bir o kadar da doğal. Bu süreçte ona karşı sabırlı ve anlayışlı olun.
8. Boş yuva sendromu: Boş yuva sendromu, yalnızlık, yas, amaçsızlık gibi anne-babaların çocukların eğitim, iş ya da ilişkileri yüzünden evden ayrıldıklarında ortaya koydukları semptomların toplamını anlatan bir sendromdur. Ebeveynlerin çoğunun esasında çocukları artık onların bakımına ihtiyaç duymayıp kendi hayatlarını kurmaya başladığında mutlu olmaları beklenirken, yönsüzlük, amaçsızlık, kaybolmuşluk ve yalnızlık gibi çok çeşitli duyguları yaşayabilirler. Bu durum özellikle bakım verme işini hayatının tek anlamı olarak tanımlayan ebeveynlerde, evlilikte tatminsizlik yaşayan bireylerde ve tek çocuklu ailelerde daha çok görülüyor. Çocukları evden ayrılan ebeveynlerde yalnızlık, soyutlanma, kaygı veya panik, aşırı yas, ilgisini kaybetme ve genel bir amaçsızlık görülebiliyor. Bu tür duygular sekiz haftadan uzun sürdüğünde mutlaka bir uzmandan yardım alınmalı. Aksi takdirde evliliklerin tehlikeye girdiği durumlara rastlanabiliyor.
9. Affedin/af dileyin ve yeni bir sayfa açın: Çocuğunuzla aşağı yukarı 18-20 yıllık bir ilişkiniz var. Bu süreçte hem siz, hem de o değişti. Onu büyütürken iyi anılarınız kadar olumsuz deneyimleriniz de olmuş olabilir. Şimdi tam da çocuğunuzu yeni hayatına uğurlarken onu kaybetme korkusu duyabilirsiniz. Karşılıklı hatalar yapılmış, bazen telafisi yapılmadan ve gönül alınmadan olayların üstü örtülmüş olabilir. Bunun için yaptığınız hataların sorumluğunu alın, olayları o dönemin koşullarına göre değerlendirin ve çocuğunuzdan öncelikle siz af dileyin. Çünkü ona bu konuda model olması gereken kişi yine sizsiniz.
Son olarak, çocuğunuza verdiğiniz emekler ve fedakarlık için kendinizi ve eşinizi tebrik edin. Yapamadıklarınız için kendinizi, eşinizi ve çocuğunuzu suçlamakla zaman kaybetmek yerine “şimdi ve burada” oluşturabileceğiniz güzel anılara odaklanın ve okul hayatıyla gelen yeni deneyimleri teğet geçmeyin.