Güncelleme Tarihi:
Şimdi neden durduk yerde böyle bir yazı kaleme aldığım akla gelebilir. Ben daha çok akademik makale yazan bir öğretim üyesiyim. Ne var ki, son birkaç aydır duyduğum bazı olaylar beni alt üst etti ve işe yaramayacağını bilsem de böyle bir yazıyı kaleme alma ihtiyacı doğurdu. Basına yansıyandan çok yansımayan çocuk istismarları artık pek çoğumuzu insan olmaktan dahi utanç duyduğu bir raddeye getirdi. Daha ortaokul öğrencisi pek çok çocuğumuz cep telefonlarıyla kaydedilen uygunsuz görüntüleri ile tehdit ediliyor. İnternet üzerinden yayılan bu görüntülerle daha fazla tacizciye de davetiye çıkartılıyor. Okullarda öğrencilerin cinsel içerikli uygunsuz fotoğraflarını birbirleriyle paylaştıkları iddialar arasında. Ve daha neler neler… Hastanelerin psikiyatri kliniklerinde bu tür taciz mağduru çocuklarımız tedavi görüyor. Aileler perişan ve geleceğimiz dediğimiz çocuklar daha 13-14 yaşında kaybolmuş durumda.
İNSANIN İÇİNDEKİ KÖTÜYÜ ÇIKARMAYI KOLAYLAŞTIRDI
İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu olan zorbalık, internet ve bilişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla sanal dünyada da kendine yer edindi. Özellikle de sosyal medyanın yaşamımızın her alanını işgal etmesi ve kontrolsüzce kullanımı akla hayale gelmeyecek çirkinlikleri de ortaya çıkardı. 2015 yılında “Siber Âlemin Avatar Çocukları” isimli kitabımda da yazdığım gibi “İnternet insanoğlunun bugüne kadar yapmış olduğu en önemli icatlardan biridir ve kesinlikle bir devrim niteliğindedir. Ne var ki, yüzlerce faydasının yanı sıra insanoğlunun içindeki canavarı ve kötülüğü de açığa çıkartan bir katalizör görevi görmüştür. İnsanın içindeki kötülüğü ortaya çıkartmada internetten daha kolaylaştırıcı rol oynayan bir araç henüz bulunmuş değildir.” Burada interneti kötülemek ve lanetlemek gibi bir niyetim olmadığını vurgulamak istiyorum.
HAZIRLIKSIZ YAKALANDIK
Hatta internet en başta benim de içinde bulunduğum bilim dünyasının vazgeçilmez bir aracı niteliğinde. Ne var ki, bu kadar etkili bir teknolojinin nasıl yıkıcı bir araca dönüştüğü de ayrı bir vaka. Peki, neden böyle oldu?
Bunu yazmak sayfalar sürer. Verebileceğim en basit cevap, “hazırlıksız yakalandık”. Tüm dünya hazırlıksız yakalandı. Aslında askeri ve bilimsel amaçla geliştirilen bir teknolojinin sıradan insanların kullanımına sunulmasıyla tüm dünya toplumları hazırlıksız yakalandı. Sanayide, ticarette, ekonomide, bilimde ve siyasette inanılmaz fırsatlar yarattı. Fakat herhangi bir kanun, düzenleme ve daha da kötüsü kullanım kültürüne sahip olmadan 3 yaşındaki bir çocuk bile kullanmaya başladı. Bu tüm dünya için böyle oldu. Bizim yaşadığımız sorunların aynısını bir Amerikalı, bir Çinli, bir Arap da yaşıyor. Sonuç, geriye dönüşü olmayan bir yola girdik. Faydalarının yanı sıra zararları da ortaya çıktıkça internet sorgulanır oldu. Önlem alma telaşına düşen devletler, bazı toplum kesimlerince özgürlük düşmanı olarak yaftalandı. Hükümetler vatandaşların tepkilerinden çekindikleri için çocuk ve gençler için yapılması gereken yasal düzenlemeleri yapmakta geç kaldı. Aileler okulları, okullar aileleri suçlar duruma geldi. Bu durumdan kim karlı çıktı derseniz, milyarlarca dolarlık gelirleriyle porno siteleri başta olmak üzere, internet bahis şirketleri ve sosyal medya devleri oldu. Bu konuda aykırı ses çıkaranlar, kara cahil, teknoloji düşmanı ve insan hakları ihlalcisi olarak ilan edildi. Bir de üstüne üstlük ailelerin toplumsal baskı ve basına malzeme olma korkusuyla adli sürece başvurmaktan çekinmesi, bu tacizci kesimin daha da palazlanıp toplum için daha da büyük bir tehdit oluşturmasına neden oldu. Kısaca yapanın yaptığının yanına kar kaldığı bir toplumda yaşar hale geldik.
18 YAŞ ALTI İÇİN DÜZENLEME YAPILMALI
Özgürlük meselesine gelince; bu konu da üzerinde sayfalarca yazılmış ve yazılabilecek bir konu. Özetleyecek olursak, mesele çocuklar ve gençler olunca daha da dikkatli olmamız gerekiyor. 18 yaş altı bireyler ceza hukuku nezdinde tam yetkin bireyler olarak dahi görülmezken bir çocuğun tüm hayatına mal olabilecek eylemler konusunda neye, nereye kadar özgürlük sorusunu sormamız gerekiyor? Kaldı ki özgürlüğün sorumluluk demek olduğunu, sınırlarını (haddini) bilmek demek olduğunu, bir başkasının sınırlarına girmemek olduğunu aklıselim her insan anlar ve bilir.
Son söz; acilen internet ve sosyal medyanın 18 yaş altı kullanımına ilişkin yasal bir düzenlemeye gidilmeli. Hatta 18 yaş altı cep telefonu kullanımı dahi bir düzenlemeye tabi olmalı. Uzun vadede bu işin eğitim yönü, okullarda nasıl ele alınması gerektiği gibi konular zaten Milli Eğitim Bakanlığının üzerinde çalıştığı konular. “Yasaklamakla değil, eğitimle bu işi düzeltmeye çalışmak daha önemli” diyenleri duyar gibiyim. Ben de aynı fikirdeyim, fakat bir de bunu çocuğu tacize uğramış ve sosyal medyada görüntüleri elden ele dolaşan anne ve babalara sorun.
OSMAN TOLGA ARICAK KİMDİR?
Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak 1993 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını Marmara Üniversitesi’nde tamamladı. 1994-1999 yılları arasında Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitimde Psikolojik Hizmetler programında araştırma görevlisi olarak çalışan Arıcak, 1999 yılında aynı programda yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. 2006-2007 yılları arasında Indiana Üniversitesi Bloomington Psikolojik Danışma ve Eğitim Psikolojisi Bölümü’nde konuk araştırmacı, 2007-2008 yılları arasında ise Tulane Üniversitesi New Orleans Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 2008 yılında Trakya Üniversitesi’ne döndü ve 2010 yılında Eğitim Psikolojisi alanında doçent oldu. 2013-2014 akademik yılında Harvard Üniversitesi Berkman Center Gençlik ve Medya Laboratuvarında araştırmacı olarak çalıştı. 2014-2023 yılları arasında Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Halen Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde görevine devam ediyor.