Güncelleme Tarihi:
Ülkemizdeki üniversite sayısı 184’e ulaştı. Bunlardan 104’ü devlet, 72’si vakıf üniversitesi. Ancak elimizdeki veriler bu alanda çok daha fazla yol almamız gerektiğini gösteriyor.
Teknolojide yaşanan devrim niteliğindeki yenilikler mesleklere olan talepte ani, hızlı ve öngörülemeyen değişimlere neden oluyor. Son 10 yılda bilim ve teknolojideki değişmeler, ürün çeşitlerini, hemen her sektörde üretim biçimlerini ve çalışma usullerini değiştiriyor. Dolayısıyla yeni teknolojiler, yeni işler, yeni meslekler ve yeni eğitim alanları yaratıyor.
Son yıllarda özellikle Uzak Doğu’da Çin ve Hindistan yükselen ekonomileri ve bilgi teknolojileri ilerlemeleri doğrultusunda yükseköğretime ve lisansüstü eğitime büyük önem veriyorlar. Çin ve Hindistan her yıl 1 milyon mühendis yetiştiriyor. ABD ve Avrupa Birliği (AB) üniversiteleri bu rakamın çok altındalar. Böylece ABD ve AB’nin ihtiyaç duyduğu gelecekteki genç araştırma potansiyelinin Batı’dan ziyade Doğu’da olduğunu görüyoruz.
Doktora sistemi yeniden ele alınmalı
Türkiye’de yükseköğretim alanında çözüm bekleyen konuların başında, yüksek eğitimin üst seviyesi olan doktora programları geliyor. 2012-2013 Öğretim Yılı’nda Türkiye’de 192 bin tezli yüksek lisans öğrencisi ve ne yazık ki sadece 64 bin doktora öğrencisi vardı. Toplam 256 bin öğrenci mezuniyet sonrası eğitim alıyor. Bu rakam 2023 yılı hedeflerimiz için son derece yetersiz.
Dolayısıyla ülkemizde doktora sistemi yeni baştan ele alınmalı. Batı’da doktora öğrencileri bilimsel gelişmelerde çok önemli rol oynuyorlar. Türkiye’deki doktora sistemi, öğrencilerin bilimsel olarak verimli olmalarına yönelik bir hedef taşımıyor. Bu amaçla yoğun bir şekilde bilimle uğraşan, kendine özel bütçesi ve özerk yönetimi olan, araştırma enstitüleri ve ileri teknoloji enstitüleri kurulmalı. Bu enstitüler Batı’da olduğu gibi yüksek düzeyde bilim üretmeli ve ülke dışından da doktorantlar alabilmeli.
Bu alandaki sorunları konu başlıkları şöyle:
- Doktora eğitimindeki çeşitlilik
- Doktora derecesi için süreler
- Doktora sürecinin yönetimi ve denetimi
- Doktora sürecinin inovasyona yaratacağı ivme
- Seçilen konuların ülkenin sorunlarına ve gelişmesine sağladığı katkı
- Tematik alanlarda doktora programı yürüten enstitüler.
Bilimsel yaşamda doktora sonrası “post doktora” iki ya da üç yıllık dönem, Batı’da bilime doğrudan en etkin biçimde katkıda bulunulan dönemi oluştururken, Türkiye’de böyle bir dönem ve onunla ilgili düzenlemeler yok.
Batı’da ve ABD’de bilimin özel sektör tarafından finansmanı toplam bilim finansmanının yüzde 30 - yüzde 70 kadarını oluşturuyor. Bu sayede bilimsel buluşların süratle artı değer olmasını ve toplumun gönencine katkıda bulunmasını sağlıyor. Özel sektör üniversitede doktora yapan öğrencilere burs verebilmeli ve çalışma alanı açmalı. Hedeflediğimiz inovasyon için özel sektörle ortaklıklar ve dayanışma gerekiyor.
Türkiye’de özel sektörün Ar-Ge içindeki harcama payı 2002’de yüzde 29 idi. 2012’de yüzde 45.1’e yükseldi. Bunun olağanüstü bir gelişme olduğunu kabul etmekle birlikte hala AB ortalamasının yarısı civarında olduğunu da bilmemiz gerekiyor.
Öğretim üyesi yetiştirme programı (ÖYP) ile üniversitelerimizde, özellikle doktoralı öğretim üyesi sayısı az olan alanlarda daha fazla olmak üzere doktorantlar gerek mali gerek çalışma alanı olarak önemli ölçüde destekleniyor. ÖYP programı ülkemiz için ciddi ve önemli bir proje. Ancak ÖYP ile birlikte doktora programlarımızın kalitesinin değerlendirilmesi de ivedilikle gündeme alınmalı.
Üniversitelerarası işbirliği yapılmalı
2010-2013 döneminde bu programa yerleşen sayısı 14 bin 817’dir. Bu demektir ki bu sayı kadar orijinal araştırma bilim alanına katılacak. Bu araştırmaların ürüne dönüşmesi ve dünya literatüründe yer alması ülkemiz için inanılmaz bir kazanç olacak. Çünkü yetişen bu genç kadro sadece öğretim üyesi olmayacak her biri kendi alanının araştırmacısı da olacakt. Ama tekrar ifade etmek gerekirse kalite, derinlik, orijinal araştırma bu konuda en önemli üç kavramdır. Yükseköğretimin en üst seviyesi olan bu programlara hevesli genç akademik kadroların emekleri heba olmamalı.
Bir diğer konu, üniversiteler nasıl ki endüstri ve iş dünyası ile iletişim kurmayı hedef olarak koydular, aynı çaba üniversiteler arası işbirliği için de harcanmalı. Bulundukları üniversitelerde doktora yaptırabilme olanaklarına sahip olamayan yetkin öğretim üyeleri, özellikle coğrafi olarak birbirine yakın üniversitelerin kuracağı işbirliği ağı, Batı Karadeniz Üniversiteler Birliği bunun örnek bir modelidir, ile yürütülen doktora programlarına katılarak, bu alana çok önemli katkılar sağlayabilirler. Bu modelle labaratuvarlar ortak kullanılabilir, doktora dersleri ortaklaşa verilebilir.
Milletlerin dünyadaki yerlerini bilimsel alandaki çalışmaları ve başarıları ile koruyabilecekleri gerçeğini önümüze koyduğumuzda, yükseköğrenimde ciddiye alınması ve üzerinde ivedilikle yeni çalışmalar yapılması gereken konunun yüksek lisans, doktora ve araştırma enstitüleri olduğunu düşünüyorum.