Geçen eğitim yılından politika yapıcılar neler öğrenmeli?

Güncelleme Tarihi:

Geçen eğitim yılından politika yapıcılar neler öğrenmeli
Oluşturulma Tarihi: Aralık 30, 2013 09:06

2012 sonbaharı ile Türkiye’de eğitim sisteminde pek çok köklü değişiklik yaşama geçirildi.

Haberin Devamı

Okula başlama yaşı 66 aya indirildi ve velilerin talebi doğrultusunda 60 aylık çocukların birinci sınıfa kayıt yaptırmasının önü açıldı. İlköğretim okulları ilkokul ve ortaokul olarak ikiye ayrıldı. Genel liseler Anadolu liselerine dönüştürüldü ve zorunlu eğitim süresi 12 seneye yükseltildi. Okul öncesinden ortaöğretime, üniversite öncesi eğitim sisteminin her düzeyini doğrudan etkileyen bu değişiklikler pek çok sıkıntı ve sorunu beraberinde getirdi.

Okula başlama yaşına ilişkin değişiklik, Türkiye’de okul öncesi eğitime erişimin hala sınırlı olduğu ve okul ortamları, öğretmenler ve okul yöneticileri bu değişikliğe uygun biçimde desteklenmediği için pek çok zorluğun ortaya çıkmasına neden oldu. Çok farklı gelişim düzeylerinde bulunan 60 ve 80 aylık öğrencilerin aynı sınıfta aynı programla eğitim almasına neden olan bu değişiklik, 2012-2013 eğitim-öğretim yılı sonunda veliler, öğretmen ve okul yöneticilerinden gelen geribildirimler temelinde önemli ölçüde esnetildi ve 66-69 ay aralığındaki öğrencilerin birinci sınıfa kayıt olması velinin tercihine bırakıldı. Böylece önemli bir yanlışlıktan geri dönülmüş oldu.

Haberin Devamı

Ancak 2012-2013 eğitim-öğretim yılında, hazır olmamalarına rağmen, birinci sınıfa başlayan yüzbinlerce çocuk eğitim hayatlarının ilk yılında travmatik bir süreçten geçtiler. Okula erken başlayan öğrenciler için bu tecrübenin eğitim yaşamlarının izleyen yıllarını da etkilemesi halen yüksek bir risk oluşturuyor.

Öğrenciler kahvaltı yapacak zaman bulamadı

2012-2013 eğitim-öğretim yılında ilköğretim okullarının, ilkokullara ve ortaokullara dönüştürülmesi sürecine ek olarak ortaokul düzeyinde seçmeli dersler sunulmaya başlandı. Okul dönüşümleri sonucunda Türkiye’de tam gün öğretim veren okulların sayısı önemli ölçüde azalırken ikili öğretim yaygınlaştı. Ayrıca ortaokul ders çizelgelerine seçmeli derslerin eklenmesi ile okulda geçirilen süre uzadı.

Böylece ikili öğretim yapan ortaokullar sabah 6:00 gibi çok erken saatlerde açılıp, akşam 7:30 gibi çok geç saatlere kadar hizmet verebilmeye başladılar. Bu dönüşümün pek çok farklı olumsuz etkisi eğitim-öğretime aksetti. Örneğin, öğrenciler kahvaltı yapacak ve öğle yemeği yiyecek zamanı bulmakta zorlandı; okul bahçelerine derslik gereksinimini karşılamak için pre-fabrik derslikler kuruldu ve okul kütüphaneleri ve çok amaçlı salonlar dersliğe dönüştürüldü. Böyle bir ortamda seçmeli ders sürecinin öngörüldüğü biçimde yaşama geçirilmesi mümkün olmadı.

Haberin Devamı

Pek çok öğrenci ve veli seçmeli derslere ilişkin kapsamlı olarak bilgilenemedi. Birçok öğrenci seçtikleri dersleri alamadı, alsa bile öğretmen bulunmadığı için seçmeli dersleri boş geçti. Bu sorunların üstesinden gelinebilmesi için ek derslik gereksiniminin acilen karşılanması, öğretmenlerin seçmeli dersler için nitelikli hizmetiçi eğitimlerle desteklenmesi ve ders seçim süreçlerinin iyileştirilmesi kritik önem taşıyor.

Genel liseler geçmişte kaldı

Genel liselerin Anadolu liselerine dönüştürülmesi sonucu, sınava girmeden kayıt olunabilecek, yani seçici olmayan akademik liseler geçmişte kaldı. Böylece, ortaöğretimde mesleki liseye kaydolmayı tercih etmeyen öğrenciler için akademik eğitim alma olanağı çok programlı liselerin bünyesindeki akademik programlar ile sınırlandırılmış oldu. Ayrıca daha fazla öğrenci, tercihleri dışında mesleki eğitime yönlendirdi. Bu politika tercihinin olası etkilerini gelecekte göreceğiz.

Haberin Devamı

Ancak, uluslararası eğilimler meslek eğitiminin ortaöğretimin son senelerine ve hatta yükseköğretime ertelenmesi yönünde ilerliyor. Ayrıca, sayısız akademik çalışma akademik beceri temelinde öğrencileri okullara ayrıştırmanın hem bir bütün olarak eğitim sisteminin verimsiz işlemesine, hem de eşitsizliklerin artmasına yol açtığını gösteriyor. Bu nedenle, bu dönüşümün Türkiye’de liselerde sunulan eğitimin kalitesini düşürme ve eşitsizlikleri arttırma riski bulunuyor.

Türkiye, ortaöğretimde nitelikli eğitime eşitlikçi erişimin sağlanmasına yönelik adımlar atmadıkça, ortaöğretime ilişkin sorunların ve bu sorunların yükseköğretime yansımalarının önümüzdeki yıllarda şiddetlenerek artması olaslığını gözardı etmemek gerekiyor. Bu sorunla ilişkili olarak vurgulanması gereken diğer önemli bir nokta 2013-2014 eğitim öğretim yılı ile beraber ortaöğretime geçiş sisteminin değiştirilmiş olması. Türkiye’de politika yapıcılar okul-dışı kaynaklara yönelmenin önüne geçmek amacıyla sık aralıklarla sınav sistemlerinde değişikliğe gidiyorlar. Ancak sınav sistemlerindeki değişikliklerin ortaöğretimin niteliğini neden ve nasıl yukarı çekeceği açıklanmıyor.

Haberin Devamı

Açık liselerin ihtiyacı ne kadar karşılayacağı belirsiz

Son olarak, zorunlu eğitimin süresinin on iki yıla yükseltilmesi sonucu öğrencilerin önemli bir bölümünün açık liselere yönlendirileceği anlaşılıyor. Öğrencileri açık liseye yönlendirme ihtiyacı önemli ölçüde genel liselerin kaldırılmış olması ve ortaöğretim düzeyinde yeterli sayıda derslik bulunmamasıyla ilişkili görülüyor.

Ancak açık liselerin öğrencilerin ortaöğretim düzeyinde öğrenme gereksinimini ne ölçüde karşıladığı ve karşılayacağı belirsiz. Bununla beraber, alternatif melez (yüz yüze ve uzaktan eğitimi bir araya getiren) modelleri kapsamlı biçimde tartışmadan öğrenci nüfusunun azımsanamayacak bir bölümünü açık liseye göndermek açık liselerin toplumda ikinci sınıf eğitim olarak etiketlenmesinin önünü açıyor. Türkiye, mesleki eğitime ilişkin benzer bir algıyı tüm çabalara rağmen yıllardır kıramamışken buna yenilerinin eklenmesinin, zorunlu eğitimin 12 seneye yükselmesiyle ortaöğretim sistemi üzerinde artan yükü azaltması zor görünüyor.

Haberin Devamı

Özetle, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında yaşama geçirilen uygulamalar Türkiye’de eğitim politikalarının sonuçlarına ilişkin pek çok farklı alanda neleri doğru neleri yanlış yaptığımızı öğrenmemize yardımcı olacak. Elbette, bu amaçla, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) bu değişikliklerin eğitim-öğretim süreçlerini nasıl ve ne yönde etkilediğini izleyen, değerlendiren ve kamu ile paylaşan çalışmalar gerçekleştirmesi büyük önem taşıyor. Bu çalışmaların gerçekleştirilmesi ile beraber veri ve kanıta dayalı politika yapım süreçlerinin devreye sokulması, Türkiye’de nitelikli eğitime eşitlikçi erişimi destekleyecek adımların temelini oluşturacak.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!