Güncelleme Tarihi:
Okuma sorunları ilk kez ortaya çıktığında çoğunlukla çocuklukta tanımlanır. Ancak, disleksi yıllarca hatta on yıllarca da teşhis edilmeyebilir.
Disleksi zekâ ile bağlantılı değildir. Ancak, beynin dil işleme merkezi ile ilişkili kısımlarını etkileyen nörobiyolojik bir bozukluktur. Biyolojik temeline rağmen, disleksi basit bir kan testi veya beyin taraması ile teşhis edilemez. Tanılanırken hem çocuk ve ebeveynleri hem de öğretmenleri tarafından bildirilen semptomlarla birlikte bir dizi okuma testinin sonuçları dikkate alınır. Bu nedenle okul öncesi yıllarda tanılama yapılamaz ancak bazı belirtiler ışığında riskten bahsedilebilir.
AİLE GEÇMİŞİNE DİKKAT
Disleksinin en erken belirtileri, çocukların ilk kez ses çıkarmayı öğrendikleri 1 ila 2 yaşlarında ortaya çıkar. İlk kelimelerini 15 aylık olana kadar veya ilk cümlelerini 2 yaşına kadar söylemeyen çocuklar için disleksili olma riski daha yüksek. Bununla birlikte, konuşma gecikmesi yine bir risk faktörü olarak karşımızda durur. Ancak, konuşma gecikmesi olan tüm çocuklarda disleksi gelişmez ve disleksi olan tüm kişilerde çocukken konuşma gecikmesi görülür denemez. Konuşma gecikmesi, ebeveynlerin dil gelişiminde dikkat etmeleri gereken sadece bir işaret. Ailede disleksi (ya da okuma güçlüğü yaşaması da olabilir) geçmişi olan çocukları disleksi açısından daha yakından izlenmelidir.
Alfabedeki harflerin adlarını öğrenme ve hatırlamada sorun yaşama, yaygın tekerlemelerin sözlerini öğrenmekte zorluk çekme, kendi isminin harflerini tanıyamama, tanıdık kelimeleri yanlış telaffuz etme veya bebek konuşması kullanma veya kafiye kalıplarını tanıyamama, 5 yaşından önce ortaya çıkan disleksiye dair diğer uyarı işaretlerindendir.
Anaokulu ve birinci sınıfta çocukların okumayı öğrenmeye dair aktiviteleri artırmaya veya okumayı öğrenmeye başladığında (5-6 yaşlarında) disleksi belirtileri daha belirgin hale gelebilir. Okuma güçlüğü riski taşıyan çocuklar anaokulunda da tespit edilebilir. Bu yaş grubunda disleksiyi anlayabilmek için kullanılan standartlaştırılmış bir test yoktur, bu nedenle, hekim, çocuğu tanılamak için değil ancak şikayetleri değerlendirmek ve çözümler sunmak için ebeveyn, ergoterapist ve öğretmenleri ile çalışır.
Kelimelerin seslere ayrıldığını anlamamak, sayfadaki harflerin sesleriyle ilgili olmayan okuma hataları yapmak, okuma sorunları olan ebeveynleri veya kardeşleri olan bir geçmişe sahip olmak, okumanın ne kadar zor olduğundan şikayet etmek, okula gitmek istememek, konuşma ve telaffuz ile ilgili sorunlar, b-d, m-n, v-f harflerini içeren temel kelimeleri seslendirmede sorun yaşama, bu harfleri seslerle ilişkilendirmeme gibi problemler anaokulu veya birinci sınıf öğrencisinin risk altında olabileceğine dair işaretlerdir.
DİSLEKSİ İÇİN NASIL YARDIM ALINIR?
Öğrenme sorunu olan çocuklar için ne kadar erken müdahale edilirse o kadar iyidir. Eğitsel erken müdahale programları genellikle fonolojik (kelime sesi) farkındalık, kelime dağarcığı ve okuma stratejilerine odaklanır. Öncelikle, aile, çocuğun okuluna ulaşarak öğretmeninden fikir alınmalıdır. Çocuğun okuma düzeyi, yaşına göre öğretmenin beklediği seviyenin altındaysa, bir çocuk hekimine danışmalıdır. Hekim, aileyi nörolog, ergoterapist, pediatrik psikolog, göz doktoru, odyolog gibi bir uzmana yönlendirebilir.
Ergoterapi, okülomotor işlev veya görsel algılama, yürütücü işlev ve motor koordinasyon gibi becerilerin temel bileşenlerini ele aldığı için disleksi ile baş etmede çok etkili bir yol olduğu biliniyor. Uygun yöntemler ile değerlendirdikten sonra ergoterapist, disleksili bireyin yaşam becerileri, çalışma ve serbest zaman aktivitelerini mümkün olduğunca bağımsız bir şekilde sürdürmesi için özelleştirilmiş bir müdahale hazırlar.
Değerlendirmeler sonrası edindiği bilgi ile ergoterapist, bireyin güçlü ve zayıf yönlerini ve aktiviteleri ile ilgili önceliklerini (hedeflerini) belirlemeye yardımcı olur. Çeşitli fiziksel, psikolojik, sosyal ve çevresel ergoterapi uygulamaları (müdahale/terapi) sırasında bireyin hedeflerinin sağlanması için birey, bakım vereni ve diğerleri ile iş birliği yapılır. Sonuç değerlendirmesi ise bireyin hedeflerine ulaşıp ulaşmadığına ve müdahalede değişiklik gerekip gerekmediğine karar vermek için yapılır.
Ergoterapistler, disleksili bir bireyle, kişinin evde, okulda, hatta oyun veya resim yapma gibi serbest zaman aktivitelerinde yaşama katılımını geliştirmeyi amaçlayan bireyselleştirilmiş müdahaleler oluşturarak çalışırlar. Müdahaleler, bir çocuğun el yazısı becerilerini, düzenleme becerilerini, görsel algı becerilerini ve öz düzenleme becerilerini hedeflemeyi içerebilir; bunların hepsi bir çocuğun günlük yaşamında ve gelişiminde kilit roller oynayan becerilerdir. Bu nedenle, müdahalelere düzenli katılımın ve verilen ödevlerin yapılmasının sağlanmasında ebeveynin rolü önemlidir.
Bunun dışında ebeveynlere düşen roller nelerdir?
• Erken müdahale için bu bozukluk hakkında bilgi sahibi olmak ve çocuğunun varsa semptomları fark eder etmez öğretmeni veya doktoru ile irtibata geçmek.
• Çocuğu ile iletişimi sırasında keşfedici olmak ve olumlu kalınarak çözümleri birlikte tartışmak
• Birlikte yüksek sesle okuma yapmak, örneğin, aynı kitabı tekrar tekrar okuyarak çocuğun harfleri seslerle ilişkilendirmesine yardımcı olmak.
• Disleksinin terapi sürecinde küçük dönüm noktalarını ve başarıları kutlamak ve okuma dışında hobiler geliştirmek sürece oldukça yardımcı olabilir.
DOÇ. DR. GÖKÇEN AKYÜREK KİMDİR?
2004 yılında Hacettepe Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu’nda lisans eğitimini tamamladı. 2009 yılında Sağlık Bilimleri Enstitüsü Ergoterapi Programında yüksek lisans eğitimine başladı ve 2011 yılında bilim uzmanlık, 2017 yılında Doktora derecesini aldı. 2014-2019 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ergoterapi Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalıştı. 2019 yılında H.Ü. Sağlık Bilimleri Fakültesi Ergoterapi Bölümüne Öğretim Üyesi olarak atandı. 2020 yılında Doçent ünvanı alan Akyürek, Hacettepe Üniversitesinde Ergoterapi lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri vermektedir.
Halen Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ergoterapi Bölümünde görevini sürdürmekte olup, 2004 yılından beri Türkiye Fizyoterapi Derneği’nde, 2009’dan beri Ergoterapi Derneği’nde üye ve 2015’den beri de Sağlık Bilimleri Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği (SABAK) kurucu üye olarak görev yapmaktadır.