Güncelleme Tarihi:
ERKEN ÇOCUKLUK YILLARI ÇOK KRİTİK
Ortalama bir insan ömrünü düşündüğünüzde, yaşamın ilk altı yılı nicel olarak kısa bir dönem olsa da yani çocukluk çok çabuk geçse de, çocukluk hayatının izleri bütün yaşamımızı etkileme gücüne sahip. Erken çocukluk yılları, yaşamın en hızlı büyüme, gelişme süreçlerinin yaşandığı ve öğrenmeye ilginin en üst seviyede olduğu ‘merakın ateşlendiği’ çok kritik zamanlardır. Çocuklar, her gün yeni bir şeyi daha yapabilir hale gelir çünkü, bu yaşlarda onlar gelişimsel olarak çok hızlı ve çok şey öğrenebilecek seviyede oluyor. Çocuklar, dünyayı keşfetme merakı ve ilgisiyle dünyaya gelir, doğuştan getirdikleri kapasitelerini geliştirme yönünde sürekli çevreleriyle etkileşim içinde kalmaları gerekiyor.
ÇOCUKLAR BOŞ BİREYLER DEĞİL
Sanılanın aksine çocuklar; boş, doldurulmayı bekleyen pasif alıcı durumundaki bireyler değil. Onlar dop dolu doğar, doğal bir kaynaktır, çocukların bir gücü var. Bizim bu kaynağı görmemiz, onların doğal gücüne inanmamız ve çocuklar için en uygun ortamları sunarak, kendilerini gösterebilecekleri fırsatlarla buluşturmamız gerekiyor. Erken çocukluk yaşlarındakiler, beyin gelişimleri itibariyle, tüm yaşamlarını etkileyecek güçlü bağlantıların kurulabildiği, en esnek, en alıcı dönemdedir. Uyarıcılar yönünden zengin ortamlarda büyüme olanağı bulan çocukların beyin gelişiminin olumlu yönde desteklendiği biliniyor. Erken çocukluk yılları, çocukların, güçlü ve desteklenmeye açık yani daha zayıf yönlerinin erken dönemde teşhis edilmesi açısından da önemli. Bu dönemde çocukların özel ilgi ve yeteneklerinin fark edilerek gerekli yönlendirmelerin yapılması mümkün olabiliyor. Benzer şekilde gelişimsel olarak tipik özellikler gösteremeyen, özel gereksinimleri olan çocukların en erken yaşta tespit edilerek, gelişimsel ve eğitsel rehberlikten yararlanmaya başlamaları da söz konusu.
AİLENİN BİLGİLENDİRİLMESİ ÖNEMLİ
Erken çocukluk yaşlarında aksatmadan, zamanında ve yeterli düzeyde temel yaşamsal gereksinimleri karşılanan çocuklar da temel güven duygusu oluşur. Çocuğun bakımından ve eğitiminden sorumlu olanların, onların temel güven duygusunun inşa edilmesinde çok önemli bir rolü, sorumluluğu var. Bu bağlamda, çocukların erken yaşlardan itibaren sadece eğitim alanında değil; daha iyi bakım, güvenli alan yaratma, yeterli ve dengeli beslenme olanaklarına kavuşması da gerekiyor. Bu dönemdeki çocuklar, gelişimsel özellikleri ve gereksinimleri itibariyle, yetişkin desteğine daha büyük yaşlardaki çocuklardan daha fazla ihtiyaç duyar. Bu nedenle, çocuk eğitimiyle birlikte, aile eğitimleri ile aile katılımlarının arttırılması, erken çocukluk eğitiminin öneminin anlaşılması için anne-babaların erken çocukluk gelişimi, eğitimi alanlarında bilgilendirilmesi de önemli. Çünkü, ancak bu şekildeki okul aile işbirliği ile, aile üyelerinin çocuklarıyla olan nitelikli iletişim ortamlarında artış gözlemek mümkün olabiliyor. Evde oluşan olumlu aile iklimi vasıtasıyla, ruh, beden ve zihin sağlığı daha iyi bireylerin yetişmesinde de olumlu yönde gelişmeler ortaya çıkıyor. Erken çocukluk yaşlarından itibaren bilinçli yönlendirmelere maruz kalan çocukların, uzun vadede yaşam kalitesi yüksek bireyler haline gelebilmesi için temeller atılıyor.
İLK 3 YILINI DOLU GEÇİREN ÇOCUK OKULA HAZIR OLUR
Yukarıda erken çocukluk yıllarının neden çok önemli olduğunu anlatmaya çalıştım. Ancak, özellikle 0-6 yaş döneminde ilk üç yıl, çoğunlukla bebeklik dönemi olarak düşünüldüğü için, bebeğin öğrenme gereksinimleri konusunda eğitiminden çok bakımına ağırlık verilmesi tüm dünyada olduğu gibi bizde de yaygın bir durum. Oysaki yukarıda belirtilen erken çocukluk yıllarının önemine ait tüm özellikler ilk üç yılda çok daha duyarlı olunmasına, dikkat çekmeyi hedefliyor. Çocuklar, doğdukları andan itibaren dış dünyanın etkisi altında kalmaya başlıyor. Bu nedenle, onların anaokuluna başlamadan önceki dönemde de nitelikli eğitim olanaklarından yararlanmasını; bebeklere kitap okumak, masaj ve bebek jimnastiği yapmak, ellerini meşgul etmek, onları müzik, sesler, tatlar, farklı dokularda şeylerle karşılaştırmak, doğayla buluşturmak, bebek grupları içine dahil etmek, bol bol oynamak ve göz göze bakarak konuşmak gibi birçok fırsattan yararlanmalarını sağlamak gerekiyor. Yaşamın ilk üç yılını böylesi zengin uyarıcılarla geçiren çocuk, sonrasında bir saat gibi kısa bir süreyle başlamak üzere giderek artan sürelerde, yarım gün ve son olarak da tam günlük eğitim veren bir erken çocukluk eğitim kurumuna başlamaya daha hazır hale gelebilir. Çocukları en iyi tanıyan kişiler aileleridir, aileleri olmalı. Onların çocuklarını evden ‘önce kısa süreli zamanlarda’ ayrılmaya ve tanımadıkları kişilerle birlikte zaman geçirmeye alıştırmaları gerekir.
YETKİNLİĞİ OLMAZSA OKULA UYUM SAĞLAYAMAZ
Evden ayrı olduğu zamanda kişisel bakımını, beslenmesini, güvenliğini sağlama becerileri açısından hiçbir yetkinliği olmayan bir çocuğun en nitelikli okula dahi uyum sağlaması zor. Bu nedenle çocuklar için en ideal okula başlama yaşının ne olduğundan çok, onların okula başlama yetkinlikleri üzerinde durmak gerekiyor. Çocuklar evlerinden ayrılmaya hem sosyal, duygusal hem de fiziksel ve zihinsel olarak hazır olmalı. İsteklerini dile getirebilecek kadar rahat konuşabilecek dil becerilerinin gelişmiş olması önemli. Bunun yanısıra, başkalarıyla bir arada olmayı sürdürebilecek dinleme, paylaşma, yardımlaşma, bekleme gibi sosyal becerilerinin en azından, okula uyumunu aksatmayacak temel seviyede kazanılmış olması da önemli bir hazır bulunuşluk göstergesi. Çocukların yabancılara, ayrılığa, karşılaştığı alışılmadık durumlara karşı toleransının gelişmiş olması, okula başlama yaşından çok daha önemli. Anlaşıldığı üzere takvim yaşı, her zaman çocukların okula başlama sorumluklarını üstlenebileceğinin kesin göstergesi olamayabiliyor. Çocukların ilkokula başlamadan önce en az bir yıl anaokuluna gitmiş olması kesinlikle öneriliyor. Sosyal, zihinsel ve fiziksel olarak uyarıcılar yönünden zenginleştirilmiş nitelikli çevrelerde erken çocukluk eğitimi alan çocukların, bu eğitimi alamayan yaşıtlarına göre iki yıl önde performans gösterdikleri biliniyor.
EN İYİ OKUL HANGİSİ?
Çocuklar ‘nitelikli bir anaokulunda’ eğitim aldıklarında; kendini idare etme, sosyalleşme ve özgüven, kendini ifade becerilerinde artış, sosyal ve zihinsel problem çözmede ustalık, yaratıcılık, yeni durumlara uyum sağlama, paylaşma, yardımlaşma, bekleme, sıraya girme, empati gibi sosyal davranışlara eğilim, okula, öğretmene ve öğrenmeye karşı olumlu bir ilgi gibi çok temel yaşam becerilerinde çok önemli gelişmeler gösterebiliyor. Bu sorunun yanıtını ararken, her zaman tüm çocukları kapsayacak bir yanıt bulmak oldukça zor. Çocuklarımıza okul seçerken, onların okula uyum sağlayıp sağlayamayacağına odaklanırken, okulların çocuğumuza uygun olup olmadığını da göz ardı etmememiz gerekiyor. Örneğin doğada olmanın, hayvanların, hareketli etkinliklerin ve sporun hayatında çok önemli yeri olan bir çocuk için bahçesi olmayan ya da yetersiz bir bahçeye sahip olan okul, hiçbir koşulda ideal bir tercih olmayacaktır. Ya da resim yapmak, sanatsal tasarımlar yaratma konusunda ellerini kullanmada hevesli bir çocuk için yoğun akademik programı olan bir okul, tatmin edici bir memnuniyet veremez. Bu açıdan çocuklarının ilgilerini gereksinimlerini çok iyi tespit etmiş anne-babalar, seçecekleri okulun eğitim önceliklerinin çocuklarıyla uyumlu olup olmadığına bakmalı.
Bunun ötesinde ben çocuğuma bir anaokulu seçecek olsam okulu mutlaka çocukların orada olduğu zamanda ziyaret ederdim. Okul boşken çocukların orada ne yaptığını anlamak, yaptıklarından zevk alıp almadıklarını gözlemlemek, onların birbirleriyle ve öğretmenleriyle nasıl bir iletişim içinde olduklarını gözlemlemek mümkün olmaz. Çocukların huzuru, neşesi, özgürce hareket etmesi, birbirlerini ve öğretmenlerini sahiplenmesi hemen anlaşılır.
OKUL SEÇERKEN BU SORULARI SORUN
Ne kadar çok ve farklı kurs (dans, müzik, folklor, kodlama, STEM, yabancı dil, satranç, bale, heykel, origami, gems, yüzme, tenis, jimnastik, drama olduğuyla ilgilenmeyin. Onun yerine okulda çocukların ne kadar süre oyun oynadıklarını, bahçeye ne sıklıkla çıktıklarını, koşup zıplamaya zaman bulup bulmadıklarını sorun. Oynadıkları oyuncakları, oyuncak olmayan şeylerle yaratıcı işler çıkarıp çıkarmadıklarını gözlemleyin. Hangi konuları, neleri öğreteceklerini değil de çocuklardan ‘Neler öğreniyorsunuz?’ diye sorun. Çocukları nasıl heyecanlandırdıklarını ve meraklarını nasıl ateşlediklerini merak ettiğinizi söyleyin. Kütüphanelerinin olup olmadığını, varsa çocukların oradan nasıl yararlandığını sorun. Yaşadıkları şehirle ilgili ne tip farkındalık gezileri yaptıklarını; bir dönem boyunca okula davet edecekleri çocuklara ilham olacak konukları olup olmadığını sorun. Çocukların okulda ne tip sorumlukları olduğunu, ardından da çocuk haklarıyla ilgili neler yaptıklarını anlatmalarını isteyin. Özel gereksinimli çocuklarla çocuğunuzun buluşma şansı olup olmadığını sorun. İşler yolunda gitmediğinde, çocuklara nasıl yardım edildiğini, onların okula koşa koşa gelmesi için neler yaptıklarını sorun. Arkadaşlık ilişkilerini güçlendirmek için ne tip çalışmalar yaptıklarını sorun. Öğretmenlerinin hangi üniversiteden mezun olduğunu değil de neden öğretmen olmak istediklerini, hayallerini, hobilerini, çocuklarla en çok ne yapmaktan hoşlandıklarını sorun. Neden sizin gibi bir ailenin velileri olmasını istersiniz diye sorun. ‘Siz olsanız, çocuğunuzu neden bu okula verirdiniz?’ diye sorun. Ama okuldan ayrılmadan önce çocukların unutulmaz öğretmeni olmaya talip olmanın ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu söylemeyi de ihmal etmeyin.
PROF. DR. BELMA TUĞRUL KİMDİR?
1960’da İstanbul’da doğdu. 1983’te Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü’nden mezun oldu. Henüz öğrenciyken gönüllü olarak üniversitenin anaokulunda çalışmaya başladı ve üniversiteyi bitirdikten sonra emekliye ayrılıncaya kadar aynı anaokulunda toplam 31 yıl çocuklarla, aileleri ve öğretmenlerle çalışmaya devam etti. Kendi tanımıyla ‘Çocuklardan öğrenmeyi seçen bir anaokulu profesörüdür. 5 binden fazla 3-6 yaş çocuğunun öğretmenliğini yaptı. İstanbul Aydın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okulöncesi Eğitim Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak çalışan Prof. Dr. Tuğrul, Kuzey Kıbrıs’ta Uluslararası Final Üniversitesi’nde de dersler veriyor. Dünya Oyun Birliği (IPA-International Play Association) üyesi ve bu birliğin Türkiye temsilcisidir. Global düzeyde dünyada kutlanan okul dışarıda günü Outdoor Classroom Day’in Türkiye temsilcisidir. Ondan fazla ulusal ve uluslararası meslek birliğine ve sivil toplum kuruluşuna üye ve bilim kurulu üyesidir. Milli Eğitim Bakanlığı Okulöncesi Eğitimi programlarının geliştirilmesinde alan uzmanı olarak çalıştı. Milli Eğitim Bakanlığı, TÜBİTAK, UNICEF, Kalkınma Ajansları, Avrupa Birliği, Üniversitelerin Bilimsel Araştırma Projeleri BAP gibi 20’den fazla projede danışmanlık, yürütücülük, koordinatörlük, asistanlık yaptı. Ülkemizde 72 ilde ve yurtdışında 30’dan fazla ülkede, konferanslar verdi. Çocuk gelişimi ve eğitimi, erken çocukluk yıllarıyla ilgili birçok dergide makaleleri yayınlandı. Ulusal ve uluslararası yayınevleri tarafından basılan kitapları ve kitap bölümleri bulunuyor. Çok sayıda lisans üstü öğrencinin tez danışmanlığını yaptı. Çocuklara ve ailelere yönelik kitapları bulunuyor. Çocuklar için eğitsel materyaller tasarlıyor. Televizyon programları için içerik ve senaryolar yazdı. Çocuklarla oyun, yaratıcılık, çocuklarla felsefe, matematik ve erken çocuklukta alternatif eğitim modelleri üzerinde çalışıyor. Çocukların oyun hakkı savunucusu olarak da tanınıyor.