Güncelleme Tarihi:
Antalya’da düzenen MEB’in en üst danışma kurulu niteliğindeki şûrada, komisyonlar oluşturulacak. Komisyonların hazırlayacağı raporlar, genel kurula sunularak karara bağlanacak. Şûrada, Öğretmen Strateji Belgesi de kamuoyuyla paylaşılacak.
19. Milli Eğitim Şûrası’nın gündemini, “Öğretim Programları ve Haftalık Ders Çizelgeleri”, “Öğretmen Niteliğinin Arttırılması”, “Eğitim Yöneticilerinin Niteliğinin Arttırılması” ve “Okul Güvenliği” konuları oluşturuyor. “Karma eğitime son verilmesi”, “Aleviliğin seçmeli ders olması”, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde Aleviliğin daha geniş anlatılması” gibi konuların şûrada tartışılması bekleniyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan şuranın açılış konuşmasını yapıyor. Erdoğan’ın konuşmasından bir bölüm şöyle:
“Konu başlıkları ile ilgili hazırlıklar yapıldı. Şura için 4 ana gündem maddesi var.
Öğretim programları ve haftalık ders çizelgeleri başlıklı gündem maddesi, eğitimin kalitesinin artması için kararlar alınacak. Türkiye 12 yıllık başbakanlığım döneminde önümüze çıkan, bizim için önemli olan, güçlü nesillerin nasıl yetiştirileceği ile ilgili çok konuşuldu. Şura bu işin finali olacak.
Gelecekte yine şuralarla güncellemeler yapılacak.
Diğeri öğretmen ve eğitim yöneticilerinin niteliği, en önemli konu başlıklarından biri. Çünkü istediğiniz kadar müfredatı kaliteli yapın, nitelikli öğretmen olmazsa verim alınmaz.
Bir diğer önemli adım, o da çok çok önemli, öğretim programları ve haftalık ders çizelgeleri başlığı altında
Okul güvenliği konusu. Gerçektem uyuşturucunun cidid tehdit olduğu çağda, çocuklarımızın bu tehlikeden uzak tutulması konusunda bu şurada önemli kararlar alınacak. Türkiye’de şu anda 31 milyon civarında öğrenci eğitim görüyor. Bu çok önemli bir rakam. Bütün bu öğrencilerin rahat ve huzurlu olacağı, kendilerini güvende hissedeceği bir eğitim öğretim gerekiyor. Eğitim öğretim camiasının da artık yerleşik bir yapı içinde öngörülebilir bir sistem içinde huzur ve güven ortamına kavuşması gerekiyor.
Hepimiz biliyoruz ki eğitim öğretim hayat boyu devam eden bir süreçtir. Yeni şartlar ortaya çıkınca ihtiyaçlar yenilendikçe eğitim öğretimin de değişmesi son derece önemlidir.”
‘Dersliklerin bir kısmı osmanlı döneminden kalmıştı’
“Eğitim öğretimde nasıl bir duraklama yaşadığımıza dair sadece bir örnek veriyorum. 2002’de toplam derslik sayısı 346 bin idi. Bunların tamanı Cumhuriyet döneminde yapılmamıştı, Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine kalan dersliklerdi. Her ikisi 346 bin idi. Bizim hükümette olduğumuz dönemde, yani 12 yılda 235 bin derslik yaptık. Biz 12 yılda 79 yılda yapılanın üçte ikisinden fazla derslik yaptık. Ben 76 öğrenciyle okuduğumuz sınıfı hatırlıyorum. Halbuki 100’ü aşkın öğrencinin okuduğu sınıflar var. Biz kendimize bir hedef belirledik, azami 30 olacak dedik . Bazı yerlerde 30 ve altındayız, bazı yerlerde 30’u yakalayamadık. Duraklama dönemi dediğimiz dönemde derslik yapılsaydı bizim kalabalık sınıf sorunumuz olmayacaktı.
Biz devraldığımızda öğretmen, sınıf, yurt, pansiyon sayısı yeterli değildi. O yıl, sınıflarımız bilgisayarla tanışmış değildi.
12 yıl önce Türkiye’de 11 bin anaokulu vardı. 12 yılda biz 15 bin yeni anaokulu açtık. Üniversite sayımız 76 idi, biz 99 yeni üniversite ilave ettik. İlk ve ortaöğretimde 79 yılda yapılan yurt ve pansiyon sayısı 1450, 12 yıl içinde Türkiye’de biz bunun üzerine 1162 adet ilk ve ortaöğretim pansiyonu açtık.
Türkiye genelinde 19 bin laboratuvar vardı, biz buna 15 bin laboratuvar ekledik.
Okullarımızda tek tük bilgisayar vardı, 12 yıl içinde 1 milyon civarında bilgisayar gönderdik okullara. Fatih Projesi ile okullara 3 bin 657 etkileşimli tahta, çok fonksiyonlu yazıcı gönderdik.
737 bin tablet bilgisayar dağıttık, 10 milyon tablet bilgisayar dağıtacağız.
Şu anda 852 bin öğretmenimiz var, bunların 459 bini geçtiğimiz 12 yıl içinde göreve başladı.
Söylemek istediğim şu, 12 yıl önce hükümeti devraldığımızda eğitimde çok ciddi bir ihmal tablosuyla karşı karşıyaydık. Milli bütçemizin yarısını eğitime, kadrolarımızın yarısını eğitime tahsis ettik.
Çünkü eğitim, sağlık, adalet ve emniyet 4 temel konumuz arasındaydı. 12 yıl içinde eğitimin altyapısına ilişkin çok köklü reformlar yaptık. Gerek programlarda, gerek ölçme değerlendirmede. Şimdi eğitim öğretimde değerler dönemi başladı. Eskiden böyle bir şey yoktu. Değerler döneminde eğitim öğretim camiası bunu artık ayrı bir uzmanlık alanı olarak algılıyor. Sürekli reformlar yapmak zorundaydık.”
Dershanelerden ‘ihanet çeteleri’ne para
“Dershaneleri kaldırarak, öğrenci ve öğretmen lehile, özellikle de veliler lehine önemli adımlar atmak istiyorsunuz karşınıza ihale şebekeleri çıkıyor. Çok büyük eleştiriler aldık. Test, üniversite imtihanları, hepsi dershanelerin müfredatına göreydi. Ona göre hazırlanıyor ve çocuklarımız ona göre üniversite sınavlarına giriyor. Biz o çarka girince oyun bozuldu. Eğitimin önündeki bütün maddi engelleri kaldırmanın mücadalesini veriyoruz, ama öte yandan Anadolu’daki yoksul köylü yeri geliyor tarlasını satarak çocuğunu dershaneye göndermek gibi izah edilemez bir zulme katlanmak zorunda kalıyor. Yeri geliyor anne kolundaki bileziği satıyor.
Anneler bizim önümüzü keserek bunları s öylüyordu. O zaman bu okullar niye var diyorlardı, haklıydı. Siz bu sorunu ortadan kaldırdığınızda karşınıza gözünü para bürümüş ihale şebekeleri çıkıyor. Oradan ihanet sistemlerine, ihanet çetelerine para yetiştiriyorlardı. Siz bu kirli çarka çomak soktuğunuzda ithamlara maruz kalıyorsunuz.
Anadolu’nun yoksul gariban insanının kanını emecek, emeğini sömürecek, buna karşı çıktığınızda darbe girişimlerine maruz kalacaksınız. Biz buna boyun eymedik. Bundan böyle Milli Eğitim Bakanlığımız hafta sonlarında, isteyen öğrencilere, okullarımızda ücretsiz takviye kursları verecek dedik, bunun uygulaması belli yerlerde başladı ve Türkiye geneline yayılacak.
Einstein kimdir deseniz bilirler ama…
Dershane sorununu Türkiye’nin gündeminden çıkardık, çıkaracağız.
Eğitimin önündeki yasakları kaldırdık. Katsayı, başörtüsü, belli derslere kısıtlama vardı, kaldırdık. Bu reformları yaparken de çok ciddi dirençlerle karşılaştık. Attığımız her adımda karşımıza çıktı, milletimizin de desteğiyle bütün bu engelleri aştık. Eğitimi tam da olması gerektiği gibi özgürlükle buluşturduk. Seçme ve tercih hakkıyla buluşturduk. Eğitimin insan formatlama aracı olarak kullanılmasına bizim tahammülümüz yok. Sınav kazanmak için değil, öğrenmek için eğitim. Test çözebilmek için değil, bilgi edinebilmek için eğitim. Sınıf geçmek için değil, bilgiye ulaşmak için eğitim.
İşte bizim eğitimde bunu yapabilmemiz, gecikmiş ama aynı zamanda kaçınılmaz, ertelenemez bir şarttır. Bu şu anda başarılıyor, yapılan tüm reformlar buna yöneliktir. En iyi sistemi oturtarak, değişimde karar kılarak, sarsılmaz bir eğitim sistemini de Türkiyemize kazandırmış olacağız. Bu noktada tüm eğitim camiamızın büyük sorumluluğu var. Bizim eğitim sistemimiz en başta öğrenciye özgüven vermek zorundadır. Kendisini bir öz eleştiriye tabi tutmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. Eğer gençlerimiz en başta kendilerine, topluma ve ülkeye yabancı oluyorsa eğitim sisteminin kendisini özeleştiriye tabi tutması kaçınılmazdır.
Okullar dünyanın neresinde olursa olsun kendi dilinde, toplumundan utanan, kültür ve medeniyetinden uzaklaşan bireyler yetiştiriyorsa orada talimde ve terbiyede ciddi sorun vardır.
"İbni sina kimdir deseniz..."
Einstein kimdir deseniz? Her gencin diyecek bir sözü vardır. İbni Sina kimdir deseniz? Çoğu bundan habersiz. Yabancı popçuları ezbere sayan, Neşet Ertaş’ı hiç dinlemeyen utanan öğrencilerimiz var. Atalarının kelimelerinde mahcubiyet duyan gençlerimiz var. Başka kültürleri ait giyim kuşamı, yaşantıya özenen gençlerimiz var. Bu gençleri de sorgulayamayız. Beethoven'ı dinlesinler ama Itri'yi, Dede Efendi’yide bilmeliler.
Öğrencilerimizde eziklik değil, özgüven aşılayan bir müfredatı eğitim sistemine kazandırmamız gerekiyor. Bizim gençlerimizi ırkçılık hastalığından koruyacak olan eğitim - öğretimdir. Demokrasi ve milli iradeyi hayat tarzı haline dönüştürecek olan öğretmenlerimizdir.
‘Anaokulundan başlayarak bir hayat tarzı sunacağız’
“Taklit eden, takip eden her zaman bir adım geride kalır. Biz kendi medeniyet ve tarih birikimimizde biz olacağız, biz kalacağız.
İlim Çin’de de olsa, Amerika’da da olsa gidip alacağız. Çünkü biz, şuna inanan bir toplumuz, ilim Müslümanın yitiğidir nerede olsa gidip alacağız..
Ancak Çin’deki, Amerika’daki ilmi alırken, kendi özümüzden kopmayacağız. Başkalarına hayranlık duyan değil, kendi özüne hayranlık uyandıran gençler yetiştireceğiz. Demokrasinin, siyasetin ihtiyacı olan kendine güvenen gençlerdir. Biz biz olduğumuzda takip etmekten, taklit etmekten çıkacağız, takip edilen, öncü bir toplum olacağız.
Cumhurbaşkanı olarak en büyük arzum kendine güvenen gençlerimizin yetişmesidir. Geleceğe daha da umutla, güvenle bakıyorum.
Bizim gençlerimizi, ayrımcılıktan, horlamadan, nefret suçlarından uzak tutacak olan eğitim öğretimdir. Demokrasiyi, milli iradeyi, başkalarının tercihine saygı duymayı öğretecek olan da eğitim öğretimdir. Bunları tek başına kitaplara koymak yeterli değil. Irkçılığı en başta sınıfta öğretmenin yenmesidir. Aynı şekilde demokrasi ve milli iradeyi, başkalarına ve başkalarının değerlerine saygıyı kuru bilgi olmaktan çıkarıp, hayat tarzına dönüştürecek de öğretmenlerimizdir.
Bizim bazı sıkıntılarımız var hâlâ. Bu sıkıntıları anaokulundan başlayarak bir hayat tarzı sunarak yeneceğiz.”
Anayasa mahkemesi’ne de mesaj
“2014 yılındayız, 1960’ın o darbe atmosferine göre Türkiye’ye yön vermeye çalışan aktörler olduğunu görüyoruz. Kendisini milletten farklı ve üzerinde gören kişi ve kurumlar da insani ve demokratik bir tavır içinde değildir. Milli irade seçim sandığında belirir. 2014 yılındayız ama ne acıdır ki, ben şu kuralı tekrar tekrar hatırlatmak zorunda kalıyorum: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Egemenlik bürokrasinin değil, yargı ve askeri bürokrasisinin, Anayasa Mahkemesi’nin değildir, egemenlik milletindir.
Kimse, hiçbir kurumu milletin üzerinde, milletin meclisinin üzerinde, özellikle de siyaset kurumunun üzerinde görmemelidir.
Üniversiteyi bitirdiği halde kendisini 27 Mayıs 1960 tarihinde görenler varsa, oradaki eğitimde ciddi sorunlar vardır. Kuru bilgi yüklenmiş dogmatik zihinlere değil, demokrasiyi, milli iradeyi özümsemiş millete, yargıç ve yüksek yargıçlara ihtiyaç var. Bizim kitap yüklü merkeplere değil, kitabın içindekini sindiren insanlara ihtiyacımız var.”