Güncelleme Tarihi:
Büyük bir ekonomi olmak, çok boyutlu düşünülmesi gereken bir konu. Zira büyük ve güçlü bir ekonomi, beşeri ve fiziksel sermayenin etkin kullanımı kadar, ortaya çıkan fırsatların iyi analiz edilmesini ve doğru zamanda değerlendirilmesini gerektiriyor. Bunun için de dünya trendlerinin nabzını tutabilmek ve ekonomilerin ne yönde evrildiğini çok iyi gözlemlemek gerekir.
Bugün, dünya siyasetinde söz sahibi olmak isteyen her ülke için, en değerli kaynak ‘insan’dır. Bilgi toplumundan ve bu toplumun değerlerinden söz edilen günümüz konjonktüründe, en değerli yatırım da yine insana yapılacak olandır. Dolayısıyla ilk bakışta çok ayrı konular gibi gözüken ekonomik büyüme ile eğitim, aslında doğrudan ilişkili ve birbirleri üzerinde etkili unsurlardır.
Bugünün iş dünyası düşünüldüğünde bilgi, beceri, eğitim, tecrübe, teknolojik gelişme ve yetkinlik gibi çeşitli faktörlerin, üretim üzerindeki etkilerini pekiştirerek daha önemli hale geldiği ve sermaye kapsamında değerlendirilmesinin zorunlu olduğu açık. Bu noktada, söz konusu faktörlerin bireylerin niteliği ve üretime katkısındaki rolü ile ilgili olduğu herkesçe kabul ediliyor. Bu durum, ilgili faktörleri beşeri sermaye olarak nitelememizi ve böylece üretim unsurlarına güncel bir boyut kazandırmamızı sağlıyor.
Eğitim harcaması tüketim değil, yatırım
Bilindiği gibi, büyüme modellerinde kamu harcamalarının yeri kritik önem arz eden bir konu. Bu nedenle, içsel büyüme modellerinden birçoğu beşeri sermayeye ayrı bir önem atfediyor. Ekonomik büyümenin temel kaynağı konumundaki beşeri sermayenin, bireylerin bilgi ve beceri donanımını oluşturması kadar, ekonomideki artan verimliliğe ve teknolojik ilerlemeye yaptığı etki de dikkat çekici. Beşeri sermaye birikimi, iş gücü verimliliğini ve dolayısıyla ekonomik büyümeyi arttırıyor.
Bu bağlamda beşeri sermaye yatırımlarının genel kategorilerine bakacak olursak karşımıza şöyle bir tablo çıkar; - Okul öncesi çocukların gelişimine ayrılan kaynaklar,
- Okul çağı boyunca eğitim ve öğretime yapılan yatırımlar,
- Mesleki eğitim ve deneyim ile çalışma hayatı boyunca işle ilgili faaliyetlere yapılan harcamalar,
- İşgücü mobilitesine ayrılan kaynaklar,
- Ve son olarak yaşam boyu eğitim olarak nitelediğimiz insanla ilgili tüm faaliyetlere yapılan yatırımlar.
Görüldüğü gibi, beşeri sermaye neredeyse tamamen eğitim ile elde edilebilecek bir kaynak olarak göze çarpıyor. Beşeri sermayeye dolayısıyla eğitime yapılacak her türlü yatırımın yayılma etkisi faydaları az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere kadar herkes için çok önemli. Zira beşeri sermaye olmaksızın fiziksel sermayeye yapılan yatırımların getiri oranı, daima düşük ya da negatif kalıyor.
Beşeri sermayenin oluşumunu sağlayan nitelikler, okul içi ve dışı eğitim-öğretimle görece yüksek bir maliyetle kazanılıyor. Ancak bu faaliyetlerden elde edilecek üretim ve tüketim faydaları, kazanç oranı düşünüldüğünde, bu niteliklere ait artı değerin uzun vadede kazanılmasına karşılık çoğu zaman süreklilik taşıdığı görülüyor. Bu nedenle beşeri sermayeye ve dolayısıyla eğitime yapılan harcamaları, birer tüketim kalemi olarak değil, yatırım faaliyeti olarak düşünmek gerekir.
Eğitim birey, firma ve toplumların geleceğine yapılan en kıymetli yatırımdır. Bu nedenle eğitim, refah düzeyi ve yaşam kalitesindeki artışta kritik önem arz ediyor. Eğitim, ekonomik bağlamda büyüme, ulusal rekabet gücü ve verimlilik artışı gibi konularda, sosyal bağlamda ise katılımcılık, gelir dağılımı, yoksulluk, sosyal uyum ve çevrenin korunması gibi politikalarda merkezi rol oynuyor.
Araştırmalar gösteriyor ki, gerek yüksek eğitim düzeyi ile büyüme arasında gerekse eğitime yapılan kamu harcamaları ile büyüme arasında pozitif yönlü bir ilişki var. Yine içsel büyüme modellerine göre, AR-GE ya da daha geniş çapta eğitim üzerindeki sübvansiyonlar, yenilik için teşvikler sağlayarak büyüme oranlarını artırabiliyor. Eğitime yapılacak her türlü yatırım, bireylerin verimliliği ve yaratıcılığı üzerinde etkilidir. Zira eğitimli bireyler, kavrama yetisi gelişmiş, analiz ve sentez yeteneğine sahip, grup halinde uyumlu çalışmaya daha yatkın, bilgiye angaje ve bilgiyi nerede arayacağını nasıl kullanacağını bilen kişilerdir. Bu nitelikler ise iş yaşamında yaratacağı artı değerle ekonomik büyümeyi belirgin şekilde hızlandırıyor.
Eğitime yapılan yatırımlar
Gerek hükümetimiz gerekse bakanlığımız bu gerçeğin farkında olarak çalışıyor. Türkiye’nin son 10 yılına bakılacak olursa, eğitimle ilgili birçok adım atıldığı ve günümüz dünyasının gerektirdiği yeniliklere hızla adapte olunduğu görülecektir. Son 10 yılda, öğrenim kredilerinin tutarındaki artış, hemen her şehrimize açılan yeni üniversitelerle artan yükseköğretim kurumu sayısı, çağın gereklerine ve öğrencilerin ihtiyaçlarına uygun inşa edilen ve nitelikçe olduğu kadar sayıca da arttırılan devlet yurtları, kamuda başörtü serbestisi ile daha çok kızımızın dilediği meslekte yükseköğrenime devam etme imkanı, gerek şehir içi gerekse şehirler arası ulaşıma yapılan yatırımlarla öğrencilerimizin okullarıyla aralarındaki mesafenin ortadan kaldırılması, akıllı teknolojilerin okullarımızda yaygın hale getirilmesi, Öğretim Üyesi Yetiştirme (ÖYP) programına ayrılan bütçenin genişletilmesi, devlet yurtlarında internet hizmetlerinin ücretsiz hale getirilmesi gibi pek çok yatırım yapıldı.
Okullarda akıllı teknolojilerin kullanımını geliştirmek amacıyla yürütülen FATİH Projesi ile 10 milyon üzerinde öğrenciye dağıtılması planlanan tablet bilgisayarlar ile desteklenecek ders programları ve her sınıfa sağlanacak dokunmatik akıllı tahtalar ile öğretmenlerin kullandığı ders araçlarının teknolojik ve işlevsel açıdan zenginleştirilmesi hedeflendi. Söz konusu proje ile öğrencilerin teknoloji-okuryazarlığının arttırılması ile bilgi toplumuna dönüşümde insan kaynağının geliştirilmesi ve bahse konu teknolojik ders araçlarının tedarikinde yerli teknoloji üretiminin teşvik edilmesiyle ile de ekonomik açıdan katma değer sağlanması hedefleniyor. Projenin diğer önemli getirilerinden bir diğeri ise EBA (Eğitim Bilişim Ağı) altyapısı ile öğrenci ve öğretmenlerin de içerik oluşturabilmesini sağlaması ve eğitim ve bilişim sektörünün pazar yapısını derinleştirmeye imkan sağlayacak olması. Yine bir başka proje olan Mesleki Becerilerin Geliştirilmesi Projesi (MESGEP) ile de mesleksiz ve istihdama yönelik bir mesleği olmayan ya da mesleğini değiştirmek isteyen gençlerimize, ilgi ve yetenekleri göz önüne alınarak meslek edindirmek ve bu becerilerini üst seviyelere çıkararak mesleki yeterlilik kazandırmak amaçlanıyor. Böylece sanayi sektörü için kritik önem arz eden ‘ara eleman’ ihtiyacının karşılanması hedefleniyor.
Çeşitli üniversitelerden mezun olup iş hayatına atılmak isteyen gençlerin nitelikleri ile sektör temsilcilerinin çalışanlarında aradıkları/ihtiyaç duydukları niteliklerin uyuşmaması yine bir başka sorun. Bu çerçevede, TÜBİTAK bünyesinde, üniversite-sanayi işbirliğini sağlayacak Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO) projesi başlatıldı ve 2014 yılı itibariyle verilen hibe desteklerinin miktarı artırıldı. Düzenli olarak gerçekleştirilen temel eğitimler ve konferanslar, sektör ve üniversite paydaşlarını biraraya getiriyor ve sorunların, eksiklerin, ihtiyaçların konuşulup, gerekli önlemlerin ve uygulamaların devreye sokulması konusunda katılımcıları bilinçlendiriyor. Böylece, üniversitelerimizde eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetlerinin yanı sıra yeni teknolojilerin üretilmesi ve bunların topluma aktarılması hedeflenirken, sanayi sektöründe ise, teknoloji ithal eden ve kullanan bir yapıdan, teknoloji üreten ve ihraç eden, üniversitelerle işbirliği içinde olan, rekabet gücü yüksek bir yapıya geçilmesi bekleniyor. Türkiye gibi genç nüfusu yoğun bir ülkede, bunların tümü uzun vadede ekonomik büyümeye artı değer olarak yansıyacaktır.
Beyin göçü tersine çevrildi
Biz de Bakanlık olarak üzerimize düşen sorumlulukla çeşitli önlemler ve teşvikler ortaya koyuyoruz. Söz gelimi, ekonomik istikrar ve Türk ekonomisinde gözlenen diğer olumlu gelişmeler sayesinde ülkemizin temel bir problemi olan beyin göçünü tersine çevirmeye başladık. Yine istikrarımız ve kurduğumuz ekonomik ilişkiler ile Türkiye’yi bölgesinde bir cazibe merkezi haline getirdik ve yabancı firmaları ülkemizde iş yapmaları için cesaretlendirdik. Böylece kalifiye eleman olan pek çok gencimiz kendi ülkelerinde uluslararası nitelikteki bu firmalarda çalışabilme olanağı buldular. Denizlili iş adamlarımızla giriştiğimiz ortak bir proje kapsamında Doğu’daki illerimize küçük tekstil atölyeleri kurduk ve buralarda bilhassa genç kızlarımızı ve kadınlarımızı ekonomiye katılmaları için teşvik ettik. Böylece gelir elde etmeye başlayan gençlerimiz erken yaşta evlenmek yerine eğitimlerine devam ederek ileride ülke ekonomisine daha büyük katkılar yapma amacıyla yaşama tutundular.
Bunların yanı sıra, Bakanlığımız Serbest Bölgeler Yurtdışı Yatırım ve Hizmetler Genel Müdürlüğü’nce verilen kimi destek programları oluşturduk. Bu programları 2809 sayılı kanuna dahil olan tüm eğitim kurumlarının ve eğitim sektöründe faaliyet gösteren işbirliği kuruluşlarının hizmetine sunduk. Eğitim sektöründe faaliyet gösteren tüm kurum ve kuruluşlarımız böylece pazar araştırması, yurtdışı tanıtım desteği, fuar desteği, arama motoru desteği, yurtdışı birim desteği gibi başlıklarda Bakanlığımızca verilen fonlardan yararlanabiliyorlar. Söz gelimi, eğitim kurumlarının veya işbirliği kuruluşlarının yurtdışında faaliyet gösteren şirketleri ya da şubeleri aracılığıyla açtıkları birimlerin kira giderleri 4 yıl süresince tarafımızdan karşılanıyor. Ya da söz konusu kurum ve kuruluşların Google, Yahoo, Yandex gibi çeşitli arama motorlarında arama ağı reklamları da dahil olmak üzere tüm reklam ve tanıtım faaliyetleri yine tarafımızca destekleniyor.
Görüldüğü gibi, eğitim herkesin işi, belli kurumların ya da kişilerin tekeline bırakılabilecek bir konu değil. Biz de bu bilinçle, 2023 hedeflerimize, güçlü ve bölgesinin lideri Türkiye idealimize, bizi hızla olduğu kadar emin adımlarla da ulaştıracak her türlü girişimi destekliyor, daha fazla yatırım, daha fazla artı değer için ekonomik açıdan uygun şartları oluşturuyor ve korumak için çalışıyoruz.