Eğitimde 2017’den kalanlar ve yeni yıl için 4 öneri

Güncelleme Tarihi:

Eğitimde 2017’den kalanlar ve yeni yıl için 4 öneri
Oluşturulma Tarihi: Ocak 01, 2018 11:55

Her takvim yılının sonunda “eğitimin bir yılının” nasıl geçtiği üzerine yazılar yazılır, değerlendirmeler yapılır. Bugünlerde 2017 yılında eğitimde neler olup bittiğinin uzunca bir kronolojik listesini pek çok gazetede bulabilir, televizyon programlarında izleyebilirsiniz.

Haberin Devamı

Bu yazıda 2017 yılının öğrenciler için nasıl geçtiği ve 2018’in neler getireceği üzerinde durmayı tercih ettim. Çünkü, eğitimde yaptığımız her şeyin öğrencilerin daha iyi öğrenmesi ve onların kendileri için daha iyi bir gelecek inşa etmesini kolaylaştırmaya odaklanması gerekiyor. Bu nedenle, “2017 yılında öğrencilerin daha iyi öğrenmesini ve kendileri için daha iyi bir gelecek inşa etmelerini ne kadar kolaylaştırdık?” sorusuna odaklanmalıyız. 

ZORUNLU EĞİTİM ÇAĞINDA OKUL DIŞINDA OLAN ÇOCUKLAR
Türkiye’de eğitim sistemi, tüm çocukların okula erişimini sağlamak ve eriştiklerindeyse kaliteli, kapsayıcı bir eğitim olanağı sunmak gibi iki temel güçlükle eş zamanlı olarak baş etmeye çalışıyor. 2016-2017 resmi istatistiklerine göre net okullaşma oranları yaklaşık olarak 4-5 yaş grubunda yüzde 46, ilkokulda yüzde 91, ortaokulda yüzde 96, lisede yüzde 82. Okullaşma oranlarına ait istatistikler henüz nicelik olarak sorunlarımız olduğunu gösteriyor. Türkiye’de okullaşma oranlarının artırılması konusunda önemli bir başarı kaydedildi. Ancak bu yüzdelerin resmi istatistikler olduğunu dikkate aldığımızda, net okullaşma oranlarında ilkokulda yüzde 9, ortaokulda yüzde 4, lisede yüzde 18’lik net okullaşma açığı ciddi bir sorun olarak görünüyor. Henüz okullaşmasını sağlayamadığımız öğrenciler erişilmesi en güç grubu oluşturuyor. Bu nüfusa ek olarak azımsanamayacak sayıda Türkiye’ye geçici olarak yerleşmiş, ancak kalıcı hale gelme veya daha uzunca bir süre Türkiye’de yaşama potansiyeli olan Suriyeli çocuk bulunuyor. Suriyeli çocukların eğitime erişimi konusunda önemli gelişmeler sağlanmasına karşın, halen okul çağındaki çocukların kayda değer bir kısmının eğitime erişimi sağlanamadı. 

Haberin Devamı

ÖĞRENCİ DEVAMSIZLIĞI ÖNEMLİ BOYUTTA
Zorunlu eğitim çağında devamsızlıkla ilgili sistematik veriler yok. Ancak, ‘Ortaöğretim Değerlendirme Raporu-2016’ ile PISA ve TIMSS gibi değerlendirmelerde, Türkiye’de öğrenci devamsızlığının önemli boyutta olduğu görülüyor. İstatistiksel olarak okullaşmış görünen devamsız öğrenciler fiili olarak okul dışında kalıyor. Zorunlu eğitim çağındaki nüfusun tamamının okula erişiminin güvence altına alınması, en azından zorunlu eğitim karşılığı olarak eğitim hakkının karşılanması anlamına geliyor. Toplumsal, bireysel ve ekonomik sonuçları itibariyle değerlendirildiğinde, ailenin ekonomik koşullarıyla çocuğun doğuştan gelen veya sonradan oluşan engellerinden bağımsız olarak, zorunlu eğitim çağındaki bir tek çocuğun dahi eğitim dışında kalması kabul edilemez. Erişilmesi en zor olan öğrencilerin okula erişiminin sağlanması nicelik olarak kısmen daha kolay gerçekleştirilebilir. Ancak kaliteli bir eğitime erişimi sağlamak çok daha karmaşık bir süreç.

Haberin Devamı

TEMEL BECERİLERDEN YOKSUN KALANLAR
Eğitimin kalitesi, öğrenme çıktılarıyla öğrencilerin okuldaki iyi olma halinin birlikte değerlendirilmesini gerektirir. TIMSS, PISA ve PIAAC gibi uluslararası değerlendirme sonuçları, Türkiye’de çok sayıda öğrencinin temel beceri ve yetkinliklerden yoksun kaldığını gösteriyor. Bu değerlendirmelere dahil edilen bireyler okula devam edenlerden oluşuyor, okul dışında kalanları kapsamıyor. Okula devam edebilmek, öğrenmek anlamına gelmiyor. Bu değerlendirmelerde önemli olan Türkiye’nin, diğer ülkelerin performansıyla kıyaslandığında kaçıncı sırada olduğu değil. Önemli olan okul çağındaki nüfusun çoğunluğunun en az orta düzey ve üzeri okuma, sayısal okuryazarlık ve bilim okuryazarlığı bilgi, beceri ve yetkinliklerine sahip olmasıdır. Örneğin, TIMSS sonuçlarına göre Türkiye’de 8’inci sınıftaki öğrencilerin matematikte yüzde 30’u, fen bilimlerinde ise yüze 17’si “orta düzeyin altında” bir performans gösterdi. Ulusal ölçekte ilk defa yapılan değerlendirmelerde de benzer sonuçlar elde edildi.

Haberin Devamı

Uluslararası değerlendirme sonuçları örneklem niteliği, soruların özellikleri gibi yönleriyle eleştirilirken, ulusal düzeydeki geniş kapsamlı bir değerlendirmeden de benzer sonuçlar elde edildi. “Akademik Başarının İzlenmesi ve Değerlendirilmesi” adıyla gerçekleştirilen değerlendirmede 8’inci sınıf öğrencilerinin Türkçe’de yüzde 26’sı, matematikte yüzde 60’ı ve fen bilimlerinde yüzde 52’si orta düzeyin altında performans gösterdi.

ÖĞRENCİLER MUTSUZ
Öğrencilerin aileden kaynaklanan dezavantajları öğrenim hayatları boyunca devam ediyor. Okul, aileden kaynaklanan dezavantajların etkilerini yeterince azaltıcı bir rol oynamıyor. Akademik Başarının İzlenmesi ve Değerlendirilmesi’nde Türkçe testinde annesi ilkokul mezunu, ilkokul terk veya hiç okula gitmemiş olan 8’inci sınıf öğrencilerinin puanıyla, annesi lise mezunu olan öğrenciler arasında 44, matematikte 40.8 ve fen bilimlerinde 40.2 puan fark bulunuyor. Annesi lisans mezunu olan öğrenciler için bu fark Türkçe’de 82.4, matematikte 94.1 ve fen bilimlerinde 89.5 puana çıkıyor. 

Haberin Devamı

Öğrencilerin okulda iyi olma halleriyle ilgili değerlendirmelerde de durum öğrenme çıktılarındakine benzer görünüyor. Öğrenciler kendilerini mutsuz hissediyor. Sınıf seviyesi yükseldikçe derslere karşı tutumları daha olumsuz hale geliyor. Öğrencilerin önemli bir kısmı okulda zorbalığa maruz kalıyor. En azından öğrenme çıktıları açısından değerlendirildiğinde eğitimin kalitesiyle ilgili iki temel sorun devam ediyor: Bunlardan birincisi öğrencilerin kayda değer bir kısmının öğrenme düzeyinin orta düzeyin altında kalması. İkincisi aileden ve çevreden kaynaklanan dezavantajların öğrenme üzerinde olumsuz etkilerinin okulda sağlanan destek ve yapılan müdahalelerle azaltılamaması.

Haberin Devamı

ÖĞRETİM PROGRAMLARI VE SINAVLAR HEP GÜNDEMDEYDİ
2017 yılında öğretim programları yenilendi, ortaöğretime ve yükseköğretime geçişle ilgili yeni düzenlemeler yapıldı. Öğretim programlarıyla ilgili tartışmalar daha çok “öğrencinin öğrenmesinin büyük ölçüde öğretim programlarına bağlı olduğu” gibi bir varsayıma dayalı olarak gerçekleşti. “Nasıl bir insan” yetiştirileceğiyle ilgili öğretim programlarına atfedilen etkiler, özellikle son yüzyıl içinde pek çok ülkedeki deneyimlerle uyumlu görünmüyor. Ayrıca programlarda var olan kazanımların gerçekleşmesi toplumsal çevre, okul ikilimi, okul kültürü, öğretmen, öğrenme ortamı ve öğretim materyalleri gibi pek çok faktöre bağlı. Diğer yandan öğretim programına dahil edilmeyen veya dışlanan bir içeriğin de öğrenciler tarafından formal öğretim dışında öğrenilmeyeceği ve bilginin edinilemeyeceği de varsayılamaz. Öğretim programlarının en azından bilimsel içeriğinde uluslararası standartlarda bir uzlaşma sağlanması beklenirken, bu konularda bile tartışmalar devam etti. 

DEĞİŞİKLİKLER BİRKAÇ KEZ TADİLAT GÖRDÜ
Üniversiteye ve liseye geçiş sınavlarıyla ilgili değişikliklerin içeriğinden çok zamanlaması öğrencileri meşgul etti. 2017-2018 eğitim öğretim yılı başladıktan, hatta ilgili kurumlarca sınav takvimleri açıklandıktan sonra her iki düzeyde de değişiklikler yapıldı. Açıklanan yenilikler kamuoyundan gelen eleştiriler de dikkate alınarak birkaç kez tadilat gördü. Yükseköğretime geçişte sınavların uygulama aralıkları ve puan türlerinin sadeleştirilmesi dışında kapsam olarak, ortaöğretimde eğitim öğretimi etkileyecek boyutta yenilikler olduğu söylenemez. Ortaöğretime geçişte de sınavın uygulanış şekli, zamanı ve soru sayılarında değişiklik yapıldı. Ayrıca sınava girme zorunluluğu ortadan kaldırılarak adrese dayalı bir yerleştirme yapılacağı açıklandı. Sınava dahil olan derslerle sınavların yalnızca 8’inci sınıf düzeyini kapsayacağı dikkate alındığında, ortaöğretime geçişte de eğitim öğretim süreçlerini doğrudan etkileyecek nitelikte bir yenilik olduğunu söyleyemeyiz. Ancak sınava girmek için başvuru yapacak öğrenci sayısı ortaya çıktığında ortaöğretime geçişte yeni düzenlemenin öğrenciler üzerinde olası etkilerini daha doğru bir şekilde değerlendirmek mümkün olacak.

2018 ÖNERİLERİ

1- KAYBEDECEK ZAMANIMIZ YOK
Eğitimle ilgili tartışmalarda hep “eğitimin uzun vadeli bir girişim” olduğu ve “sonuçlarının uzun vadede alınabileceği” söylenir. Bu söylem doğru olmakla birlikte, çoğu zaman bugün ve şimdi bir şeyler yapmamanın bir bahanesi olarak kullanılır. Oysa öğrenmeyi geliştirmek için atılacak adımlar ne kadar gecikirse, alınacak sonuçlar da o kadar ötelenmiş olur. Yetişkinler olarak eğitimle ilgili sorunların ne kadar büyük olduğunu, altında yatan fenomonolojik, epistemolojik ve pragmatik nedenleri tartışabiliriz. Akademik tartışmalarda bunları bütünlük içinde ele almadan, hatta biraz daha cüretkar davranarak çözüme kavuşturmadan, eğitim ve öğrencilerin öğrenmesiyle ilgili eylemde bulunmanın ne kadar yanlış olduğunu da konuşabiliriz. Ancak daha iyi bir eğitim için harekete geçmekle eğitimle ilgili daha derin konuları tartışmak arasında bir ikilem rasyonel bir yaklaşım değil. Eğitimle ilgili daha derin konuları tartışmak, öğrencilerin bugün itibarıyla okula erişimini sağlamak ve temel becerileri kazanmalarını güvence altına alacak önlemleri almakla öncelik sonralık ikilemi yaşayacağımız alan değil. Bugün doğan ve yaşayan hiçbir çocuğun bizim bu tartışmalarımızın bitmesini, kendi aramızda çözüme kavuşmasını bekleyecek zamanı yok. Bir çocuğun gelişiminde israf edilebilecek, ihmal edilebilecek veya göz ardı edilebilecek bir gün veya bir yıl da olamaz.

2 - HER ÇOCUĞUN EĞİTİME ERİŞİMİ SAĞLANMALI
Eğitime erişimi sağlanamayan, okul terkleri ve devamsızlık riski altındaki çocuklar sosyo-ekonomik açıdan en dezavantajlı olanlarla, dezavantajla birlikte çeşitli düzeyde engelli olan bireylerdir. Özel eğitim alanında 2017 yılı içinde çeşitli programlar ve projeler kapsamında önemli gelişmeler kaydedilmiş olmakla birlikte, bu alandaki eğitimin ve desteğin hedef kitlenin tamamını kapsaması henüz gerçekleşmedi. Sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı öğrencilerin ve özel eğitim ihtiyacı olanların eğitime erişimlerinin sağlanması ciddi bir finansal ve insan kaynağı gerektiriyor. Bu gruptaki çocukların eğitime erişiminin sağlanması bir öncelik olarak ele alınmalı, ekonomik nedenlerle okula devam edemeyen öğrenciler için yeterli teşvik ve destek sağlanmalı. Ayrıca bu gruptaki çocukların önemli bir kısmının özel eğitim desteğine ihtiyacı olacağı da dikkate alınarak, bireysel eğitim programları hazırlanıp eğitim öğretime aktif olarak katılımları sağlanmalı. 2018’de eğitimin “zorunluluk” boyutuyla “hak olma” boyutu arasındaki dengenin hem hukuki hem de pratik açıdan sağlanması gerekiyor. Eğitimin hak olması kamu otoriteleri için eğitime erişimi temin etme yükümlülüğü anlamına gelir. Bu anlayış çerçevesinde eğitime erişim konusundaki desteklerin sağlanması gerekiyor.

3 - ÖĞRENME PERFORMANSI DÜŞÜK ÖĞRENCİLERE ODAKLANMALIYIZ
Geleneksel olarak rekabetçi, sınıf ve okul içinde akademik başarı düzeyi yüksek olan öğrencileri önceleyen bir eğitim anlayışına sahip olduğumuz söylenebilir. Ancak, yukarıda da ifade edildiği üzere,  temel sorun öğrencilerin önemli bir kısmının temel becerilerden yoksun kalması. Bu yoksunluk yaşam boyu öğrenmeyi, kişisel gelişimi, istihdam edilebilirliği ve refah düzeyini etkiliyor. Bu nedenle 2018 yılında özellikle destekleme ve yetiştirme kurslarının sınava hazırlık çalışmaları niteliğinden kurtarılarak, öğrenme eksiklerinin telafi edilmesine yönelik bir programa dönüştürülmesi gerekiyor. Okullar bünyesinde ortaöğretime veya yükseköğretime geçiş sınavlarına hazırlık amacıyla da kurslar düzenlenebilir. Ancak öğrenme performansı düşük olan öğrencilerin öğrenmelerinin geliştirilmesi için sağlanacak destek programları Temel Eğitim Genel Müdürlüğü veya ilgili Ortaöğretim Genel Müdürlüğü tarafından yönetilmeli ve organize edilmeli. Çünkü sınava hazırlık amacıyla gerçekleştirilen kurslarla öğrenme performansı düşük olan öğrenciler için düzenlenecek destekleme ve yetiştirme kursları hem içerik hem de yaklaşım ve yöntemleri bakımından farklılık gösterecek. Sınıf içinde öğrenme performansı düşük öğrencilerin öğretmen tarafından desteklenmesi amacıyla öğretmenlerin farkındalığını artırmaya yönelik etkinlikler ve programlar düzenlenebilir. Diğer yandan öğrenme performansı düşük olan öğrencilerin desteklenmesi için öğrenme ve öğretme stratejileri konusunda da mesleki gelişim çalışmaları yapılmalı. Özellikle kaynaştırma sınıflarında öğrencilerin engellerinin niteliği de değerlendirilerek, sınıf veya branş öğretmenine destek olmak üzere özel eğitim öğretmeni veya yardımcı olacak başka bir öğretmen görevlendirilmesi sağlanabilir. Öğrenme performansı düşük olan öğrencilere özellikle ilkokul ve ortaokulun ilk yıllarında destek sağlanması büyük önem taşıyor.

4 - RİSKLER İÇİN ÖNLEM ALINMALI
2017 yılına öğretim programlarında değişiklik tartışmalarıyla başlandı. Yıl, ortaöğretime ve yükseköğretime geçiş sistemi tartışmalarıyla sonlandı. Bugünlerde her iki konu da geride kalmış gibi görünüyor. Ancak her iki alanda da değişikliğin etkileri 2018 yılında daha yoğun olarak yaşanacaktır. Yenilenen programlar 2018-2019 eğitim öğretim yılında 2, 3, 4, 6, 7, 8, 10, 11, ve 12’nci sınıflarda uygulanmaya başlanacak. Öğretim programlarında bazı kazanımların çıkarıldığı, bazılarının ise önceki sınıfa/sınıflara alındığı veya daha sonraki sınıflara ötelendiği dikkate alındığında, öğrenme akışında kopuşlar yaşanabilir. Örneğin, herhangi bir derste 7’nci sınıftaki bir kazanım 6’nci sınıfa aktarılmışsa, öğrenci 7’nci sınıfta yenilenen programa göre eğitim göreceğinden 6’nci sınıfa aktarılan kazanımla ilgili içeriği öğrenmemiş olacak. Bu tür öğrenme eksiklerinin oluşmaması için aktarılan kazanımların bir haritasının çıkarılması ve 2018-2019 eğitim öğretim yılına özgü önlemler alınması gerekiyor.

Yenilenen öğretim programlarıyla birlikte 2018-2019 eğitim öğretim yılında 8’inci ve 12’nci sınıf öğrencileri için merkezi sınavlarda yeni içeriğin dikkate alınması gerekecektir. Ortaöğretime geçiş sınavı sadece 8’inci sınıf konularını kapsadığından, bu sınavda ciddi bir sorunla karşılaşılmayabilir. Ancak üniversiteye giriş sınavlarında konu biraz daha karmaşık hale geliyor. Öncelikle öğrenciler 12’nci sınıfta yenilenen programa göre eğitim öğretim görmekle birlikte, 12’nci sınıf öncesinde eski programa göre eğitim öğretim görmüş olacaklar. Sınavın içeriğinde de 12’nci sınıf konularını kapsayan soruların yenilenen öğretim programlarına 9, 10 ve 11’inci sınıf konularını kapsayan soruların ise eski öğretim programlarına göre hazırlanması gerekecek. Bu durum mezun durumda olup üniversiteye geçiş sınavlarına girecek öğrenciler için de ayrı bir sorun teşkil edecektir. Sınavların içeriğinin hazırlanmasında yıl bazında değişikliklerin dikkate alınması gerekiyor.

Ortaöğretime geçişte öğrencilerin ikamet adreslerine göre yerleştirilmesinde de potansiyel olarak memnuniyetsizlikler yaşanabilir. Öğrencilerin adresleri temel alınarak farklı okul türlerinde öğrenci kontenjanlarına göre yerleştirme simülasyonları yapılabilir. Hiçbir öğrencinin istemediği bir okul türüne yerleştirilmeyeceği şeklinde yapılan açıklamaların, karşılık bulabilmesi iyi bir planlama gerektiriyor. Ayrıca 2018 yılı temel liseler için dönüşüm yılı olacak. Temel liselerin en azından bir kısmının dönüşümü tamamlayamaması halinde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle bu kurumlarda 9, 10 ve 11’inci sınıflarda öğrenim gören öğrencilerin başka kurumlara aktarılması ciddi bir kriz yaratabilir. Bu konuda risklerin değerlendirilmesi ve riskleri en aza indirmeye yönelik önlemlerin alınması gerekiyor. 2018 yılının tüm öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz ve eğitim camiası için daha verimli ve güzel bir yıl olması için el ele vermeliyiz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!