Güncelleme Tarihi:
Doğrudur, eğitim yöneticisi ülkemizde yetişmiyor. CV’si güçlü olanlar da yeni kuşak. Yani eğitim tecrübesi olmayan, okulu herhangi bir işletme gibi gören ya da fazlasıyla akademik bakan kişilerden oluşuyor. Oysa, eğitim yaşayan bir organizma. İyi bir eğitim yöneticisi, üç kesimi çok iyi tanımak zorunda. Öğrenciyle etkili iletişimde bulunmalı. Velinin ne istediğini, hangi beklenti ile okula çocuğunu gönderdiğini kapsamlı sorgulamalı. Çalışan öğretmenlerin pozisyonu ve işini yapış şeklini sıkı takip etmeli. İşte bu öğrenci-öğretmen-veli sacayağını iyi konumlandırabilmesi için yöneticinin kurumu iyi tanıması ve tecrübeli olması şart.
Son zamanlarda çok konuşulan, iyi bir yöneticinin eğitimde yeni yaklaşımları bilmesi, dünyayı takip etmesi tabii ki iyi bir yön. Ancak, tek başına yeterli değil. O nedenle okul kurucuları aradıkları nitelikteki insanları bulmakta zorlanıyorlar. Ya iyi öğretmenleri sınıftan çıkarıp, masa başına mahkum ediyorlar ya da her iki-üç yılda bir yönetici değiştiriyorlar. Oysa, çalışanlarını iyi tanıyıp, onlara bir kariyer planı yapma konusunda kafa yorsalar hiç bu çıkmaza girmezler.
Son zamanlarda gittikçe büyüyen bir okulun kurucusu ile konuştum. Geçen yıl üst üste birkaç okul açtı. Ona sordum: "Diğer okullar bu kadar zorlanırken, siz nasıl okul müdürü buluyorsunuz?" Cevabı şöyle oldu: "Şu anda 10 okul açsak hepsinin müdürü hazır. Bünyemize aldığımız her öğretmende yöneticilik vasfı bulunup bulunmadığını analiz ediyoruz. Sonra onu yetiştiriyoruz. Herhangi bir hastalık, ölüm ya da ayrılma durumunda yedeğini hazır ediyoruz. Kurum kültürünü bilen ve bizi tanıyanlarla çalışmak iyi oluyor. Bir de çalışanlara önlerinin açık olduğu mesajını veriyoruz. Kurumu sahipleniyorlar."
Türkiye Özel Okullar Birliği, Tüm Özel Öğretim Kurumları Derneği (TÖDER) bence bu konuya kafa yormalı. Eğitim yöneticisi yetiştirme konusunda bünyesindeki okulları uyarmalı ve dernek olarak da eğitim programları açmalı.
ÖSS soruları zor mu kolay mı?
Her yıl sınavlar öncesinde bir efsane dolaşır. "Bu yıl sorular zor olacak" ya da tam tersi. Sanki soruların kolay olması, üniversite kapısını daha fazla aralarmış gibi. Ya da sorular zor olursa kapılar kapanacak! Sorular kolay da olsa, zor da olsa üniversitelere yerleştirilek öğrenci sayısı belli. Puanlar da bir sıralama sonucunda veriliyor. Yani sınavların zorluğu ya da kolaylığı sonucu değiştirmiyor.
Ancak, ÖSYM, geçen yıl vakıf üniversitelerinde boş kalan kontenjanlar için bir yöntem buldu. Yeni sistemde, 2’nci bölümdeki testlerden sadece birini yapanların puanları yükseltilecek. Böylece barajı geçen aday sayısı artacak. Geçen yıl sadece vakıf üniversiteleri değil, Kıbrıs üniversiteleri ile devlet üniversitelerinin su ürünleri, fizik, biyoloji gibi birçok bölümü de boş kaldı. Yani bir tarafta barajı geçemeyen öğrenciler, öbür tarafta boş kalan bölümler bulunuyordu. Şimdi ÖSYM’nin yaptığı puan ayarlamasına göre, ikinci bölümdeki herhangi bir testte yarım soru yapmak bile barajı aşmak için yeterli olacak. Tabii bu tercih döneminde karmaşa yaratabilir. Burada da rehber öğretmenlerin, adayları doğru bilinçlendirmesi gerekiyor.