Güncelleme Tarihi:
Bu değişimlerin bazılarından, çok süre geçmeden, sonuçlarını bilimsel verilere dayalı tartışmalara bağlamadan vazgeçiliyor. Eğitim sisteminin ülkedeki her haneyi ilgilendirdiğini düşündüğümüzde, bu konunun da herkes tarafından tartışılması elbette kaçınılmaz hale geliyor. Öte yandan sistemin tüm paydaşlarında, değişim ve reform uygulamalarına karşı oluşmuş bir güven erozyonu da oldukça net görülüyor.
Tüm bu tartışmaların ışığında, bu yıllarda bir omurgası olmayan eğitim sistemimizin yaslanabileceği ana felsefeyi, belki de yeniden oluşturmak gerekiyor. Bu noktada, eğitimcilerin, politika yapıcıların ve karar vericilerin biraraya gelerek, dünyanın ve ülkemizin gittiği yönü analiz etmeye ihtiyacı var.
Gençler nasıl istihdam edilecek?
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi gelişme dönemini düşününce, bu durumun nasıl sürdürülebilir kılınacağı sorusu aklıma geliyor. Nüfusunun önemli bir bölümü genç ve öğrenci olan ülkemizde, kritik soru önümüzdeki yıllarda bu gençlerin nasıl istihdam edileceğidir. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir araştırma, ülkemizde aylık geliri 2 bin 500 TL ve üstünde olanların oranının, sadece yüzde 6,6 olduğu gerçeğini gösteriyor. Bu verinin bize tarif ettiği gerçek şu ki bu ailelerin çocukları, daha iyi eğitim alarak profesyonel çalışanlar olarak istihdam edilmek isteyecek. Oysa ülke ekonomisin mevcut koşulları arasında geleceğin sektörlerine yatırım oranının hayli az olduğu düşünülürse, bu gençler için nitelikli istihdam yaratmanın o kadar da kolay olmadı aşikar. Yine aynı araştırmanın verilerini yorumlayınca, ülkemizde kişi başına düşen gayrisafi milli hasıla rakamının daha uzun yıllar gelişmiş ekonomiler düzeyine çıkabilmesi mümkün gözükmüyor. Bazı ekonomistler yıllık büyüme oranının yüzde 5,5 ve üstü olarak sabitlense bile, bunun çok uzun yıllar, kuşaklar alacağını söylüyor.
Sumru Öz, Koç Üniversitesi’nin düzenlediği Ekonomik Araştırmalar Forumu sonrasında Eylül 2012 tarihinde yayınladığı politika notunda şöyle diyor: “... gelirin daha adil bölüşülmesini sağlayan politikaların tek başına ne yeterli ne de uzun vadede finansal olarak sürdürülebilir olduğu gözardı edilmemeli. Örneğin, işsizliği azaltacak politikalar, gelir dağılımını düzeltmede çok daha etkili. Üçüncü sırada, emek piyasasında, özellikle kayıtlı ve kayıtdışı çalışanlar arasındaki eşitsizliği azaltacak politikalar geliyor. Ancak uzun vadede gelir dağılımını düzeltecek olan esas çözüm beşeri sermaye yatırımları öne çıkıyor. Özellikle de gelecek nesillere eğitimde fırsat eşitliği sunulması ve vasıfsız nüfusa sağlanacak mesleki eğitim olanakları...”
O halde biz bugünlerde özellikle “İlkokul, ortaokullar ve liselerimizde okuyan gençlerimize nasıl istihdam sağlayacağız” sorusunun cevabını bulmak zorundayız. Aksi halde gözümüz kapalı bir şekilde duvara doğru arabayı sürmeye devam etmiş oluruz...
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin Şubat 2013 tarihli raporunda yer alan tespitler ise şöyle:
“TÜİK’in açıkladığı işgücü verilerine göre, Kasım 2012 döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre tarım dışı işgücü 1 milyon 188 bin (yüzde 5,8), tarım dışı istihdam 987 bin kişi (yüzde 5,4) artmış, tarım dışı işsiz sayısı 201 bin artarak 2 milyon 553 bine ulaşmıştır.
Tarım dışında istihdam artışı kuvvetli olmasına karşın, tarım dışı işgücü artışının 1 milyonun üstüne çıkması işsiz sayısını artırmıştır.”
Özellikle kente göçün devam ettiği ülkemizde, tarım dışındaki nüfusta işsizlik gün geçtikçe artacak. Beraberinde eğitimli işsiz sayısında da artışlar sürecek. Bana göre, ülke olarak gençlerimize gelecekte nitelikli istihdam için fırsatlar hazırlayabilmek, sadece ülke içi istihdam olanaklarını düşünerek veya arttırarak mümkün olamayacak.
Bu nedenle gençlerimizi küresel alanda nitelikli iş gücü piyasasında rekabet edebilecek bireyler olarak hazırlamalıyız. Bugün eğitim sistemimizin mezunlarının çok sınırlı sayıdaki kısmının küresel rekabette yer alabildiklerini görüyoruz. Bunu nedeni de aslında gayet açık;
• Yabancı dil, özellikle İngilizce öğretemiyoruz...
• Eğitimde teknoloji entegrasyonunu sadece araç satın almak olarak algılıyoruz, insan kaynağı stratejimiz yok...
• Okullarımız inovasyon ve girişimcilik konusunda duyarsız ve programları yok...
Bu konuda eğitim sisteminde dönüşüm gerçekleştirebilen ülkelere baktığımızda, öncelikle somut hedef içeren bir omurga oluşturduklarını ve bunu ülke çapında her alanda ısrarla sürdürdüklerini görüyoruz. Güney Kore, Singapur, Şanghay bu anlamda çok somut örnekler. Bunu gerçekleştirebilmek ve gençlerimizi küresel rekabete hazırlayabilmek için, eğitim sisteminin omurgasını belirleyen bir master plan ve beraberinde acil eylem planı hazırlamalı ve gelecek 5-10 yılı kaçırmamalıyız. Bugünlerde 2020 olimpiyat adaylığımız konusunda duyduğumuz ortak heyecanın birkaç kat fazlasını yarınların Türkiye’si için toplumun her kesiminin eğitim sisteminde hissetmesini sağlayacak bir kampanyaya ihtiyacımız var. Aksi halde Türkiye’nin, bölgesinin her anlamda lider ülkesi olabilme hayali, sadece hayal olarak kalacak.