Güncelleme Tarihi:
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Eğitim-Sen, Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Dernekler Federasyonu, Alevi Vakıflar Federasyonu ve Demokratik Alevi Dernekleri’nce hazırlanan ortak açıklamada, “Yıllardır ayrımcılığa uğrayan, aşağılanan, inancı, kimliği, dili ve kültürü yok sayılan tüm toplum kesimlerini başlatmış olduğumuz imza kampanyamıza destek olmaya ve birlikte mücadeleyi güçlendirmeye çağırıyoruz” denildi.
TEK TİPLEŞTİRME VE KUTUPLAŞTIRMA HEDEFİ
Zorunlu din derslerinin “dayatma” olarak adlandırıldığı açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Türkiye’de uzun yıllardır devlet ve hükümetler tarafından izlenen Türk-İslam sentezine dayalı, tek din, tek mezhep, tek dil anlayışı çerçevesinde hayata geçirilen politikalar, çocuklarımızı, gençlerimizi ve bütün toplumu, inanç ve kimlik üzerinden tek tipleştirmeyi ve kutuplaştırmayı hedeflemiştir. Din, mezhep ve kimlik farklılıkları üzerinden farklı kimliklerden halkların, farklı inançtan ve mezhepten insanlar birbirine karşı kışkırtılmış, farklı inanç ve kimliklerin diğerleriyle eşit haklar temelinde ilişki kurmasını bizzat iktidarlar aracılığıyla engellenmiştir.
ZORUNLU DİN EĞİTİMİ DAYATMASI
Eğitim sisteminin dini kurallara göre düzenlenmesi, dini eğitimin yaygınlaşmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak, okullarımızda öğrencilerin ve öğretmenlerin inanan ya da inanmayan, dindar ya da dinsiz, ibadet eden ya da ibadet etmeyen gibi kategorilere ayrılması ve yeni gerilim ve çatışma alanları yaratmasına neden olmuştur. Dünyanın her yerinde bilimsel eğitimin temel ön koşulu laikliktir ve laik olmayan bir eğitim sisteminin ne bilimsel ve nitelikli olması, ne de demokratik bir içeriğe sahip olması mümkündür. Gerçek anlamda laik bir devlet, bireylerin herhangi bir dine inanıp, inanmamakta tamamen özgür olduğunu kabul etmek, hiçbir dine ya da inanç grubuna ayrıcalık tanımayarak, zorunlu din eğitimi dayatmasında bulunmamak durumundadır.
AİHM KARARI DERHAL UYGULANMALI
Bu konuda son sözü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) söylemiştir. AİHM kararı, okullarda zorunlu din derslerinde İslam’ın Sünni mezhebinin kurallarının öğretildiğinin onaylanması açısından önemlidir. AİHM, bu konuda verdiği son kararında Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) eğitim hakkıyla ilgili maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir. AİHM, oy birliği ile aldığı kararla ‘zaman geçirmeden öğrencilerin zorunlu din ve ahlak kültürü derslerinden muaf tutulmalarını sağlayacak yeni bir sisteme geçmesini’ istenmiştir. Türkiye hükümetinin, AİHM’in kararına yaptığı itiraz reddedilmiş ve karar resmen kesinleşmiştir. AİHM kararı çok açıktır ve hükümetin bu kararı uygulamak dışında bir seçeneği yoktur. Zorunlu din dersi uygulaması, din ve vicdan özgürlüğünün açıkça ihlal edilmesi demektir. Hükümet, AİHM kararını derhal uygulayarak zorunlu din dersi uygulamasına son vermek, artık kesinleşen bu karar sonrasında zaman geçirmeden gerekli yasal düzenlemeleri yapmak zorundadır.
ANADİLİNDE EĞİTİM ALMA HAKKINA SAYGI
Hiçbir toplum tek tip, tamamen aynı düşünen, herkesin aynı inancı paylaştığı insanlardan oluşmadığına göre, tüm inançlara eşit mesafede durması gereken bir devletin, belli bir dinin ve mezhebin öğretilerini, üstelik zorla okullarda öğretmesi açık bir dayatmadır ve kabul edilemez. Değişik din, mezhep, kimlik ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda eşit yurttaş olarak kabul edilebilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız olmasına, okullarda farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayırım yapılmamasına, evrensel bir hak olan her bireyin kendi anadilinde eğitim alma hakkına saygı gösterilmesine bağlıdır.
DEMOKRATİK EĞİTİMİN ÖN KOŞULLARINDAN BİRİ
Tüm düşünce, inanç ve değerler karşısında tarafsız olması gereken bir devletin, sadece bir dinin ve mezhebin öğretilerini, sadece belli bir inanç sisteminin kural ve ibadetini okullarda öğretmesi kabul edilemez. Devlet, kişisel bir alan olan inanç alanından elini çekmeli, siyasi iktidar inanç alanını kendi çıkarları için istismar etmekten derhal vazgeçmelidir. Diğer taraftan anadilinde eğitim bir haktır. Türkiye’de anadilleri farklı olan yurttaşlar yıllarca tek dil anlayışı üzerinden asimilasyona tabi tutulmuş ve bir inkâr politikası izlenmiştir. Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde bulunan ve anadilinde eğitimi bir hak olarak tanımlayan maddelere çekince koymuştur. Ayrıca Anayasa’nın 42. Maddesi ile anadilinde eğitim yasaklanmıştır. Temel bir insan hakkı olan anadilinde eğitim bilimsel eğitimin vazgeçilmez bir koşulu demokratik eğitimin ön koşullarından biridir.
MİLYONLARCA İNSANIN TALEBİ GÖRMEZDEN GELİNİYOR
Siyasi iktidar, çok inançlı, çok dilli, çok kültürlü Türkiye toplumunu özellikle inanç ve kimlik farklılıkları üzerinden kutuplaştırmayı ve sürekli çatışma alanları yaratarak, baskıcı, otoriter iktidarını pekiştirmeyi hedeflemektedir. Bu amaçla okullarımızda iktidarın mezhepçi, ayrımcı ve ötekileştirici uygulamalar son yıllarda belirgin bir şekilde artmış, eğitimi dinselleştirme girişimleri çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğini tehdit eder noktaya getirilmiştir.
Bizler Eğitim-Sen ve Alevi örgütleri olarak yıllardır başta Aleviler olmak üzere, farklı inanç grupları açısından açık bir dayatma anlamına gelen zorunlu din dersi uygulamasına derhal son verilmesi, laik, bilimsel anadilinde eğitimin önündeki bütün yasal ve fiili engellerin kaldırılması için milyonlarca insanın taleplerini görmezden gelenlere sesimiz duyurmak, taleplerimizi güçlü bir şekilde örgütlemek için bir imza kampanyası başlatıyoruz.”