Güncelleme Tarihi:
Gerçek olan ise özellikle yaşı küçük olanların birinci sınıfa başlaması, hem sınıf mevcutlarında hemde bilişsel, fiziksel olarak hazır olmayanların başlaması nedeniyle ciddi problemlerin ortada olduğuydu. Birinci sınıf düzeyinde yüzde 50 civarında öğrenci artışı sınıf mevcutlarını şişirmenin yanında bizi tekrar derslik ihtiyacına geri götürdü. Çok sayıda sınıf öğretmeni kadroların azalması nedeniyle alan değişiklikleri yapmak zorunda bırakıldılar ve bu durumun sıkıntıları bugün halen devam ediyor.
Alan değiştirenlerin önemli bir kısmı geri dönmek istiyor. Elbette beş yıllık ilkokul programının dört yıla indirilmesi ve yeni bir programın oldukça hızlı oluşturulması da uygulama sırasında onlarca farklı sorun çıkardı. Okuma yazma sürecine geçiş sırasında öğretmenlerin alışkanlıkları ile TTKB programı arasındaki çelişki ise halen devam ediyor. Kısacası bu yasal düzenlemenin ikinci yılına girdiğimizde görüyoruzki sistem öğrencileri sınıflara yerleştirebildiğinde mutlu oluyor! Oysa eğitim sistemimizin artık nicelikten çok niteliğini artırmak için çalışıyor olması gerekirdi.
Bu yasal düzenlemenin sorun yarattığı bir diğer alan ise lise bölümüydü. Zaten dört yıla çıkarıldığı zamandan bu yana problem her geçen gün artan liselerimizde şimdi de zorunlu eğitim kapsamına alınarak yeni problemlerimiz oldu. Elbette insanlarımızın daha uzun süre eğitim almış olması ülke açısından önemli bir hedef ancak biz bu kararları hazırlık yapmadan aldığımız için süreçlerimiz karabasana dönüşüyor. Liselerde geçmiş dönemden devam eden okul tiplerinin azaltılması kapsamında tüm düz liseler Anadolu lisesine dönüştürüldü. Eylül 2013 itibarıyla tamamlanan bu dönüşüm kayıt döneminde yaşanan kaotik anlarda anlık kararlarla atlatılmaya çalışıldı. Bu değişim zaten sorun yumağı haline gelmiş olan meslek liselerini başarısız çocuklar okulu olarak iyice damgalamış olmanın yanında anadolu liselerinin isimleri dışında başka eşit alanları olmayan garip bir okul türü yaptı. Çok programlı liseler kamuoyunun büyük bir kısmı hatta pek çok eğitimci tarafından anlaşılamayan bir lise türü. Bir diğer ilginç durumda, okulların açılmasına kısa bir süre kala yapılan yönetmelik değişikliği ile özel sağlık meslek lisesi için yapılan yatırımları amaçsız hale getirdi. Elbette bu konu kontrol altında olmalı ancak düzenlemeler en azından bir yıl öncesinden yapılamlı.
Öğretmen krizi kapıda
Öğretmen atamalarında nispeten yüksek sayıda atama gerçekleşirken 120 bin civarı olan öğretmen açığımız halen ücretli öğretmenler ile çözülüyor. Hatta bu kişilerin bazıları yükseköğretim mezunu bile değiller... Eğitim fakültelerinin kontenjanlarında yapılan düzenlemler önümüzdeki yıllarda 300 bin civarında atama bekleyen öğretmen krizini bize işaret ediyor. Okul müdürlerinin rotasyonu ve etkileri tartışılırken merkez teşkilat çalışanlarının da rotasyonu konuşulduğu sırada gelen bakan değişimi biraz havayı değiştirdi. Gezi olayları sonrası öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin bu olaylar esnasında gösterdikleri tutum tartışıldı ve dahası bazı il ve ilçelerde eğitimciler soruşturuldular.
Bu yıl boyunca değişmeyen öğretmenlik sorunlarından birisi de yeni mezun öğretmenler dezavantajlı bölgelere ve hatta tek öğretmenli, birleştirilmiş sınıflara atanmaya devam etti. Öğretmenlerin özellikle mesleğin ilk yıllarında etraflarında olan deneyimli meslektaşlarının mentörlüğü ile daha hızlı ve iyi yetiştiğini araştırmalar gösteriyor. Bizim ülkemizde ise özellikle köy okullarına ve kendisi gibi genç, yeni mezunların bulunduğu bölgelerdeki okullara atanıyor.
Öğretmen açığının bulunduğu rehberlik, özel eğitim gibi alanlarda bu yıl da kurs programları ile öğretmenlerin alanları dönüştürüldü. Bu elbette ihtiyacın çok önemli olan bu alanlarda çözüm arayışının sonucudur. Öte yandan açılan kursların içeriği, süresi ve uygulanışı göz önüne alındığında nasıl bir facia ile karşı karşıya olduğumuzu anlamak zor değil. Üstelik son derece önemli olan psikolojik danışma ve rehberlik alanı, özel eğitim öğretmenliği alanlarında büyük problemlerin yakında doğması şaırtıcı olmayacak. Bu proramların en azından bir eğitim yılı olması ve alan uzmanlarınca nitelikli şekilde uygulanması sağlanmalı.
Hizmet içi eğitimde çelişkili uygulamalar
Öğretmenlerin meslek içinde gelişimlerinin sağlanması konusunda çelişkili uygulamalar bu yıl da devam etti. Özellikle geçtiğimiz yıl başlamış olan haziran ve eylül seminer dönemlerinde öğretmenlerimize hizmet içi eğitim olarak online eğitim adı altında salonlarda video izletildi. Bu araçlar etkileşimli kullanmaya uygun olmakla birlikte aynı anda on binlerce kişiye ulaşmaya çalışınca doğal olarak etkileşim ortadan kalkıyor. İçerik olarak online yapılan oturumların mesleki gelişimi sağlaması beklenmeyecek şekildeydi.
Öğretmenlerin hizmet içi eğitiminin tüm dünyada olduğu ve araştırmalarda görüldüğü gibi harmanlanmış yani yüz yüze ve online yapılması önemlidir. Bu eğitimlerin etkisini sağlayacak olan ise okulda bu sürecin takip ve devamlılığının sağlanmasıdır ki bizim sistemimizde kesinlikle yapılmıyor. Tüm bu hizmet içi eğitim sorunlarına ragmen beş yılda, bunun sadece dört yılı sahada olmak üzere, 85 binden fazla öğretmene hizmet içi eğitim vermiş olan Öğretmen Akademisi Vakfı-ÖRAV hakkında yapılan bir takım karalama çalışmaları sonucunda bu çalışma da durduruldu.
Bu yıl ilk kez öğretmen atamalarında kullanılmaya esas olan KPSS’de öğretmenler için alanlarından sınav uygulandı. Bu en azından öğretmen adayı gençlerin bir beklentilerini karşılamış olmasından dolayı olumlu karşılandı.
Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi
Ömer Dinçer döneminde yapılan en önemli icraatlardan birisi olan geniş katılımlı bir çalışma olan Ulusal Öğretmen Strateji belgesi hazırlığıydı. Bu çalışma çok geniş tarafların görüşleri ile şekillendirilmiş ve uygulamaya hazır hale gelmişken bakan değişikliği gerçekleşti. Nabi Avcı ise doğal olarak bu çalışma ile ilgili daha fazla görüş almak istedi ve bir kez daha taraflardan görüş alındı ancak halen yayınlanmadı. Duyumlarımız ulusal öğretmen stratejisi belgesinin 2014 yılında yayınlanıp uygulanacağı yönünde. Umarım bu belge bilmediğimiz son hali ile sorunlar yumağı haline gelmiş öğretmenlik mesleğinin her tarafına umut aşılayacak şekilde uygulanır.
Özetle öğretmenler açısından pek çok sorunun çözülmediği bir yıl daha bitiyor. Umutlar 2014’e kaldı...
SBS’nin yerine TEOG geldi
Bu yılın Sayın Bakan Nabi Avcı açısından da ilk olması önemliydi. Avcı özellikle yılın ikinci yarısında dersaneler konusundaki girişimleri ile toplumu neredeyse ikiye bölen tartışmaların fitilini ateşleyen kişi oldu. Oysa bakanlığının ilk döneminde son derece sakin ve tüm tarafları dinleyen bir görüntü sergileyen Avcı, özellikle yeni müsteşarını seçmesiyle birlikte hızla icraata geçti. İlk uygulamalardan birisi orta öğretime geçiş sınavı SBS’nin kaldırılması ve yerine bakanlığın ortak yazılı dediği kamuoyunun ise TEOG adını verdiği sınavın getirilmesi oldu. Bu sınav açısından iki şeyi söyleyebiliriz;
- Tek oturumluk bir sınav ile çoçuklar hakkında karar vermek yerine en azından okulda zaten olduğu sınav oturumlarından bazılarını ortak yaparak karar vermek daha mantıklı ve adil görünüyor.
- Diğer yandan bu dersler sadece dört akademik ders olunca, bunların dışında kalan dersler sınavlara yaklaştıkça okullarda yapılmaz dersler haline geliyor. Yani okullar sadece bu akademik diye tariflenen dersleri yapmak için var olmaya başlıyor.
Elbette dersaneler meselesini sadece bu boyutta tartışmak bize çözüm yerine kavga getiriyor. Bizim gibi arz-talep dengelerinin, eğitim kurumlarının kaliteleri arasında dengenin olmadığı bir ülkede bu tip sınavlar sonucu seçme olduğu sürece dersane ve benzeri oluşumların ihtiyacını ortadan kaldıramayız. Kısacası sistemin sonucunu süreci düzenlemeden yok etmeyi düşünmek bana ‘acaba amaç kavga etmekmiydi?’ sorusunu düşündürüyor. Şimdilik Eylül 2015’e ötelenmiş olan sorunumuzun o güne kadar bize neler getireceği ise şimdilik sürprizlere gebe...
2013 yılının kuşkusuz en önemli olaylarından biriside Gezi olayları oldu. Pek çok açıdan tartışılan Gezi benim açımdan öğrencilerin tekrar toplumda söz sahibi olma, duyulma taleplerinin yüksek sesle dile getirilmesiydi. Son yıllarda özellikle dijital araçlarla olan ilişkileri ve kendi aralarında kurdukları ilişkiler ile apolitik diye tarif edilen gençlerin, ihtiyaç duyduklarında taleplerini ve duyarlılıklarını dile getirmek, duyurmak için meydanlara çıkabiliyorlar. Gezi hem kamplaşmayı hemde farkındalıklları beraberinde getirdi. Bu konudan eğitim sisteminin ders çıkarması gerekirken ne yazıkki daha çok eğitimde doktrinasyon dönemine geri dönmenin belirtileri var. Böyle bir dönemde gençlerin konuşmasına ve duyulmasına fırsat veren okullara ve onlarla empati kurup açık iletişim kurabilen eğitimcilere daha çok ihtiyacımız var. Elbette Gezi, sosyal medya araçlarının tartışılmasını sağlarken iyi ve kötü arasında gidip gelmeye başaldık. Oysa tartışmanın odağında hangi araç olursa olsun iyi veya kötü olmasını kullanıcının kullanım şekli belirler...
Kısacası, 2013 yılı eğitimin her alanında mevcut sorunlarımıza yeni çözümler getirmediği gibi yenilerini de ekleyerek bitti. Yılın son günlerinde gündeme gelen yeni soruşturmalar ve siyasi iklimin eğitimin geleceği açısından neler getireceğini ise bilmek pek de mümkün görünmüyor. Bu kargaşa içinde eğitim sistemi ve sorunlarının aciliyeti hissedilmeyebilir ancak birkaç yılda daha bu kaosu yaşamaya dayanamayacak olan sistemin siyaset üstü bir yaklaşımla toplum gündeminde tutulması gerektiğinin altını çizmeliyiz.
Başta eğitimciler ve eğitim sistemi olmak üzere, ülkemize ve dünyaya 2014 yılının barış, özgürlük ve sevgi getirmesini diliyorum.