Güncelleme Tarihi:
Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) doçentlikte unvan, kadro ve atama süreçleriyle ilgili yapmayı düşündüğü yeni düzenlemelerde doçentlikte aranan sözlü sınav şartının kaldırılması, doçent adaylarının atama işlemlerinin üniversiteler tarafından yapılması, doçentliğin profesörlük gibi bir kadro unvanı olması gibi çalışmalar gündemde.
“Yeni üniversitelerin açılmasıyla akademik insan gücüne olan ihtiyaç arttı ve doktorasını bitirmiş akademisyenlerin yardımcı doçent yapılarak suni bir öğretim üyesi kadrosunun oluşturuldu. Üniversitelerarası Kurul’un (ÜAK) doçentlik başvurularına yetişemediği, jüri oluşturmada sıkıntı çektiği, jürilerin raporlarının değerlendirilemediği, ÜAK’ta dosyaların artık koridorlarda olduğu söyleniyor. Yani sistem iyice çökmüş durumda. Biz dernek olarak endişeliyiz, üniversiteler giderek kan kaybediyor. Atama yükseltmelerde bilim ve liyakata uyulmuyor. En büyük etken bu sistemin temelden değişmesi gerekirken, yukarıdan alınan talimatlarla değişiklik yapılması. Yardımcı doçentlik kadrosunun kaldırılması emrinin verilmesiyle arayış içine giren YÖK, üniversitelerde sayısı 50 binlere varan yardımcı doçentleri nasıl doçent yapabileceğinin telaşı içine düştü” dedi.
HANGİ SORUNLARA NEDEN OLUR?
Prof. Dr. Yeşildere, YÖK’ün öneri istediği maddeler üzerinden yapılması planlanan değişikliklerle olabilecek aksaklıkları ve önerilerini ise şöyle sıraladı:
1) Yardımcı doçentliğin kaldırılması: YÖK üniversitelerden görüş aldık diyerek yardımcı doçentliği bir kadro unvanı haline getirebilir. Yardımcı doçentlerin, doçentlik kadrosuna başvurmasıyla kadroya atayabilir. Böylece verilen talimat yerine getirilmiş olur. Ancak, böylece doçentlik bir akademik unvan olmaktan çıkacağı için doçent olan kişi başka bir üniversiteye gittiğinde orada unvanı geçerli olmaz. Bu doçentlik unvanını yok etmektir. Bu ünvanı alanın, üniversitedeki kadroya atanmasında üniversitelerin ek kriter koyması doğru olur. Merkezi sistem belli kriterler belirleyebilir, ama üniversite isterse buna ek şartlar koyabilir. Yurtdışı deneyimi isteyebilir, kongre konferanslarda kaç sunum yaptığına bakılabilir, yayınlarının niteliklerini daha üst düzeyde arayabilir. Ek kriterlerde üniversiteler özgür bırakılabilir. Jüri seçiminin de şeffaf yapılmasından yanayız.
2) Sözlü sınavlar: Sözlü sınav şartının kaldırılması gündemde. Sözlü sınavın anlamı çok fazla, bilime ve liyakata dayalı olarak sözlü sınav yapılması çok önemli. Aslında adayın eserlerinin irdelenmesi gerekiyor, ancak bugüne kadarki sözlü sınavlarda yaşanan çöküş, böyle bir maddenin konulmasına neden oldu. Ama burada kriterlerin yükseltilerek sözlü sınavların kalmasından yanayız. Yine jüriye girecek profesörlerin son 3 ya da 5 yıllık araştırma performansına bakılabilir. Önce merkezi yönetim belli kriterler koyar, üniversiteler isterse bu kriterleri yükseltir, gerekirse yurtdışındaki nitelikli üniversitelerde jüriye aday belirleyebilir. Sözlü sınavların izlenebilir, denetlenebilir, şeffaf olması eve tüm akademisyenelere açık olması gerekiyor. Bu, jürinin kendi iç denetimini de sağlayacaktır.
3) Akademi dışındakilere doçentlik unvanı: Akademi dışında da doçentlik unvanının kazanılması maddesinin de yanlış olduğunu düşünüyor. Devlet hastanelerinde birçok doçent unvanlı doktorlar olduğunu görüyoruz. Doçentlik unvanı alan kişinin mutlaka araştırma merkezlerinde veya üniversitede çalışması gerekiyor. Akademi dışında olanlara doçentlik unvanı kazandırılması doğru değil.
YÖK öneri istedi
YÖK’ün sivil toplum kuruluşları da dahil tüm akademisyenler ile birlikte ilgili kurum ve kuruluşlardan görüş istediği maddeler ise şöyle:
1) İlk aşamada uygulanan doçentlik başvuru şartlarının aranmasına devam edilmesi, merkezi yapılan sözlü sınav şartının kaldırılması;
2) Doçentlik başvuru şartlarını sağlayan ve buna ilişkin ÜAK tarafından verilecek belge sahibi adayların doçentliğe yükseltilerek atanması aşamasının üniversitelerce yürütülmesi;
3) Üniversitelerin ÜAK tarafından belirlenen asgari kriterleri üzerine ilave kriterler koyabilmesi veya bunlarla yetinebilmesi;
4) Doçentliğin akademik bir unvan mı yoksa profesörlük gibi bir kadro unvanı mı olması gerektiği konusunun değerlendirilmesi;
5) Doçentliğin akademik bir unvan olarak değerlendirilmesi durumunda; unvanın alınması ve korunmasında ne tür kriterlerin aranmasının gerektiği;
6) Mevcut sistemde olduğu gibi akademi dışından da doçentlik unvanının kazanılmasına devam edilmesi konusunun değerlendirilmesi, devam edilmesi durumunda bu unvanın hangi kriterlerle ve hangi kurum tarafından (ÜAK/Üniversiteler) verilmesinin uygun olacağı;
7) Bunların dışında doçentlik süreçlerine ilişkin değerlendirmeye alınmasını istediğiniz varsa başka konu veya öneri.
Mevcut sistem nasıl?
Mevcut sistemde doçentlik sınavı, eser incelemesi ve sözlü sınav olmak üzere iki aşamalı gerçekleştiriliyor. Başvurunun eksiksiz olduğu ve gerekli şartları taşıdığı tespit edilen adayların her biri için, Üniversitelerarası Kurul’ca (ÜAK) belirlenen jüri tarafından önce eser incelemesi yapılıyor, ardından da sözlü sınavda başarılı olan adaylara doçent unvanı veriliyor. Doçentlik kadro atama süreci ise üniversitelerin senatoları tarafından belirlenen ve YÖK’ün onayladığı onaylanan kriterlere göre gerçekleştiriliyor.