Güncelleme Tarihi:
Philip Kerr, teknoloji kullanımı ve yabancı dil öğretimi konularında uzman bir isim. İngilizce öğretimine farklı bakış açısı getiren ‘Translation and Own-Language Activities’ adlı ödüllü kitabıyla tanınıyor. Kerr’e göre Türkiye’de İngilizce konusunda ‘ulusal bir mahcubiyet’ yaşanıyor. Ama bunu aşmak mümkün. Kerr, bunun için ikiöneride bulunuyor: Okullarda İngilizce sınavları bilgi ölçmekten çok konuşma merkezli olsun ve eğitimciler eğitilsin.
- Türkiye’de İngilizce neden bir sorun?
Türkiye’de hiç yaşamadım. Ancak bunun birçok ülkede olduğu gibi burada da bir sorun olduğunun farkındayım. Liselerinizde öğrenciler İngilizce eğitimi için yüzlerce saat ders alıyor. Fakat genel seviye düşük kalıyor. Türkiye bunun üstesinden gelmek için teknolojiye para harcıyor. Yine de bu yatırımlar yabancı dil sorununu çözmek için yeterli değil. Kaliforniya’da okullarda milyarlarca iPad kullanılıyor. Öğrenciler bunu nasıl kullanacaklarını öğretmenlerinden daha iyi biliyor, okulların koyduğu kilitleri aşabiliyorlar. Yabancı dil problemi birkaç akıllı cihaz dağıtımıyla çözülemeyecek bir konu.
- Sizin çözüm öneriniz nedir?
Benim eğitimde İngilizce’nin etkin öğretilmesi için iki önerim var. Bence okullarda İngilizce sınavları bilgi ölçmekten çok konuşma merkezli iletişim becerilerine odaklansın. Bunları test etsin. Yani sınavların öğrenme süreçlerine etkisi artırılsın. Konuşma, test sisteminde ön plana çıkartılsın. Bir diğeri de eğitimcilerin eğitilmesi. Bu konuda konferans, seminer gibi eğitici faaliyetlere yeterince kaynak ayrılmıyor. Resmi kurumlar ve üniversitelerin bu konuyu gözden kaçırması gerçekten garip. Bunun için sanıldığının aksine çok büyük kaynaklara da ihtiyaç yok. Bir an önce kurumların bu açığı kapatması gerekiyor.
- Türkiye’de yabancı dil konusunda ‘ulusal bir mahcubiyet’ yaşandığını söylüyorsunuz.
Türkiye’de birçok kişide var bu sıkıntı. Erasmus’a giden ya da yabancı ortamlarda bulunanlar bu sorunla karşı karşıya kalabiliyor. Türkiye’yi, İspanya’ya benzetiyorum. İspanya’da da öğrenciler okulda İngilizce öğreniyor, dil eğitimine inanılmaz paralar harcanıyor, teknolojiye yatırım yapılıyor. Ancak bu ulusal mahcubiyetten kurtulamıyorlar.
- Bunun üstesinden nasıl gelebiliriz?
Söylemesi kolay ve yapması biraz zor ama çözümün temelinde motivasyon yatıyor. Bunu yaptıktan sonra iyi eğitimi bir kenara bırakırsak gençlere daha fazla kültürlerarası iletişime girmelerini öneririm. İnternette yeni insanlarla tanışın, yazışın. Ücretsiz birçok içerik var. Bu en doğru başlangıç. Çünkü sadece öğretmen odaklı yaklaşımla bir yere varılmaz.
- ‘Translation and Own-Language Activities’ adında bir İngilizce çalışma kitabı yazdınız. Sizce bu kitabı farklı kılan ne?
Bu kitap, tek dilli genç yetişkinler için İngilizce eğitimine odaklanıyor. Öğrencilerin İngilizce’yi nasıl kendi ana dillerini de dâhil ederek daha etkin öğrenebilecekleri konusunda, alıştırmalar ve öneriler içeriyor. Birkaç yıl öncesine kadar İngilizce’nin sadece bu dil konuşularak öğretilebileceği düşünülüyordu. Fakat bu, benim de içinde olduğum bir grup tarafından değiştirildi. Dersleri hep İngilizce vermek gerçekçi ve kullanışlı değil. Ben Türkçe’nin de kendisine yer bulduğu birsınıfta İngilizce’nin öğretilebileceğini düşünüyorum.
Philip Kerr Kimdir?
Öğretim görevlisi ve öğretmen eğitimcisi olarak İngiltere, Fas, İspanya ve Belçika gibi birçok ülkede çalıştı. Dünya çapında öğretimde teknoloji ve dil eğitimi gibi konularda konuşmalar yapıyor. Brüksel’de yaşıyor. Dil eğitimine farklı bir bakış açısı getiren İngilizce çalışma kitapları hazırlıyor. Macmillan, Oxford ve Cambridge tarafından yayınlanan kitapları ödüle de layık görüldü.