Güncelleme Tarihi:
VERGİ ÖDEMEK ANLAMINA GELMİYOR
Bugün dijital daha çok elektronik anlamında kullanılıyor, otomatik çalışma ilkesine bağlı elektrikli tüm araçlar dijital olarak tanımlanıyor. En başta bilgisayarlar. (Bilgisayar ismi bile, saymayı dahil ediyor!) Zaten dijitalin sayısallık vurgusu için, 1940’larda rakamlar biçimindeki veriler üzerinde çalışan bilgisayar mühendislerine borçluyuz. (Biraz da, ilk bilgisayarların aritmetik uygulamalarda hesap makinesi işlevi öne çıkıyordu. Bu arada bilgisayarın İngilizcesi “computer” kelimesi de hesap yapan demek olduğunun altını çizelim.)
Şimdi de bir vatandaşlık türünde bir niteleme olarak dijitali kullanır hale geldik: “Dijital vatandaşlık”. İlk anda çoğu kişinin algısında vatandaşlıkla işleri, dijital araçlar kullanarak yapmak geliyor. Kamuya ait internet sitelerinden vergi ödemek ya da ilgili makama kendimizle ilgili derdi eposta benzeri yolla mesaj iletmek gibi. Aslında bu zaten var olan vatandaş işlerini kolaylaştıran teknoloji yöntemleri bilmenin ve yürütmenin adı gibi duruyor. Geleneksel (düz) vatandaş için yeni olan, sadece dijital yollar olmalı. Bunları biliyor olmak mı dijital vatandaşlığa giriyor? Ne anlatmak istiyoruz bu kavramla? (Bunun yanında hemen aynı anlama gönderme yaparak önerilen “siber vatandaşlık” veya “e-vatandaşlık” kavramları, o kadar tutmadı.)
FARKLI TANIMLAR MEVCUT
Dijital vatandaşlık’ın kavramsallaşmasının en erken tarihi 2006-2007. En erken derken, henüz 15 yılı bile doldurmadı. World Wide Web (www)’in kendini gösterdiği 1990’ların sonundan itibaren internetin altyapı olarak gelişimi ve ona tamamen bağlanma işinin hızı ile yine internetle anılacak bir dönüşümün yaşanacağı da belli olmuştu. Her şey gibi vatandaşlık da dönüşecekti. Tam bu noktada Dijital Vatandaşlık’ın tanımını yapan ilk kişi, bu dönüşümün toplumsal yanını fark eden bir sosyal bilimci olur: Karen Mossberger. ABD’deki Arizona State Üniversitesinde siyaset bilimci olan Prof. Dr. Karen Mossberger (iki arkadaşı ile) yazdıkları “Digital Citizenship: The Internet, Society, And Participation” (Dijital Vatandaşlık: İnternet, Toplum ve Katılım) kitabında, bu kavramın içini, “teknoloji kullanım becerilerine sahip bireylerin, bu ortamı sorumluluk sahibi bir şekilde ve kuralların farkında olarak kullanması” biçiminde doldurur. Tanımın anahtar kelimeleri, teknoloji kullanım becerisi, sorumluluk, kuralların farkında olmaktır. Mossberger’in dijital vatandaşlıkla kurduğu bağ, uzmanlık alanı olan vatandaş eylemleri üzerine çalışmasından kaynaklanıyor; bunun dışında, onun, kentsel gelişim, eşitsizlikler, çevre adaleti üzerine çalışmaları da var.
EĞİTİMDEN AYRI TUTULAMAZ
Vatandaşlık anlayışı hep eğitimle birlikte düşünülür. Çünkü zorunlu eğitimin nihai amaçlarından biri, ‘istenen’ bir insan tipi olarak vatandaş yetiştirmektir. Yani vatandaşlığa, verili bir ödev, görev seti olarak bakılma eğilimi ilk günden beri güçlü. Dijital vatandaşlığın da eğitim tarafına kafa yoran ilk kişilerden biri Dr. Mike Ribble olur. Aslında biyoloji öğretmeni olan Ribble, Kansas State Üniversitesinde eğitim liderliği alanında üç yıl süren doktorasını dijital vatandaşlık üzerine yapar. “Digital Citizenship in Schools” (Okullarda Dijital Vatandaşlık) adıyla sonra kitaplaşacak ve çok kereler güncelleyip geliştireceği tezi sayesinde bu alandaki boşluğu doldurur. Şimdilerde pek çok okul için teknoloji direktörlüğü yapsa da dijital vatandaşlık üzerine uluslararası sempozyumlar dahil konuşmalar ve etkinliklerle boğuşur. Ona göre dijital vatandaşlık, sürekli güncellenecek bir kavram. Nedeni belli; devinim halindeki ‘elektronizm’. Yine de dijital vatandaşlıkta, “teknolojiyi uygun, yetkin ve sorumlu kullanmak”, onun bu tanımda değiştirmediği klasik kelimeleridir. Kurduğu web sitesinin (https://www.digitalcitizenship.net/) yan başlığını “Teknolojiyi Doğru Kullanmak” (Using Technology Appropriately) olarak belirlemesi de sürmanşetin akılda kalması niyetiyle açıklanabilir. Ribble’nin asıl etkisi, okullarda bunun nasıl bir içerikle sunulabileceğini yazmasıdır. Onun geliştirdiği alt boyutlar (Hukuk, İletişim, Erişim, Ticaret, Etik, Hak ve Sorumluluklar, Sağlık, Okuryazarlık), akıllıca şablon olarak hâlâ kullanılışlığını sürdürmektedir. Öyle ki bu konu üstüne yapılan bilimsel tezler ve araştırmalar sözünü ettiğim boyutlar üzerinde veri toplamaya yönelmektedir.
TÜRKİYE’DE NASIL ÇALIŞMALAR YAPILIYOR?
Dijital vatandaşlık denilince ilk başvurulan iki kaynaktan söz etmiş oldum. Türkiye’ye gelince… Bu konuda ilk bilimsel araştırma 2011’deki Hıdır Karaduman’a ait. Tezin araştırma ve yazılma sürecini birkaç yıla geri götürdüğümüzde bu konunun ele alınması, kavramın henüz tam oturmadığı ilk zamanlarda yakalanmışa benziyor. Karaduman, araştırmasında, ortaokul öğrencilerinin (6. Sınıf) sosyal bilgiler dersinde dijital vatandaşlıkla ilgili etkinliklerin, öğrencilerin tutumlarına etkisini ve öğrenme sürecine yansımalarını inceler. Kendinden önceki tanımlamaların açı ortayında dijital vatandaşın özellikleri olarak, çevrim içi ortama etkin katılım ile teknolojinin etik, yasal, güvenli ve sorumlu bir biçimde kullanılmasını çıkartır.
Bundan başka Türkiye’de “dijital vatandaşlık” kavramını geçirerek doğrudan bunu ele alan tezlerin sayısı, şimdiye dek 28’e ulaşmıştır: Biri sosyoloji, diğeri gazetecilik alanındaki iki tez haricinde bu konuyu el atanlar eğitim bilimciler olmuştur. En fazla da sosyal bilgiler eğitimi çalışanlar… Bu tezlere bakıldığında, dijital vatandaşlık kavramı bir biçimde teknolojik becerilere sahip olmakla eş tutulmuş.
ÇEVRİMİÇİ KATILIM FARKI BELİRLİYOR
Şöylece bir yoklamadan sonra denebilir ki, dijital vatandaşlık, bir çerçevenin adı aslında. Yani çevrimiçi ortama işaret ederek ancak online iseniz anlamlı. İnternetiniz yoksa dijital vatandaş olmuyorsunuz. Ve internet de bir ortam ve her ortam gibi bir vatandaşın bu ortamlarda doğan ‘yeni’ hakkı, görevi ve sorumlulukları var. Telif şartlarından dolayı görselleri kafanıza göre kullanamazsınız, örneğin. Yazılı metinleri kaynak göstermeden paylaşırsanız da, intihal yaparsınız. Dolayısıyla, internette kendinizin yasal ve etik kurallarınızı bilmeyi ve kullanmayı anlatır. Dijital vatandaş, dijital ortamların adabını bilmeyi gerektiriyor işte. Ancak bütün bunlar bilişim, teknoloji, medya okuryazarlıkları ile kesişen unsurlar taşıyor. Dijital vatandaşlıkta, asıl farkı belirleyen, çevrimiçi olarak toplum işlerine katılma becerisi ve bu sosyal içermeyi teşvik etmek olabilir. (Bir gösterge olarak şu bilgi verilebilir: 2021 Ağustos’un resmi istatistiklerine göre Türkiye’de interneti kullanım oranı yüzde 82,6; e-devlet hizmetlerini kullanma oranı ise yüzde 58,9). Ama kesin olan şu ki, dijital vatandaşlığın, teknik beceri olarak teknolojiyi iyi bilmenin adı olmadığıdır.
Bitirirken, bir öngörü notu ekleyelim. Öyle bir zamana geçiyoruz ki, vatandaşlığın dijitalliğini de konuşmayacağız. Şimdilik bize anlamlı gelen dijitallik, zaten çok yakın zamanda sıradanlaşacak ve ayırıcı bir özellik olmaktan çıkacak. Vatandaşlığın dijitalliği -yanılma pahasına belirtirsem-, 2005-2025 döneminin bir vurgusu olarak anılacak.
Prof. Dr. SÜLEYMAN İNAN KİMDİR?
Prof. Dr. Süleyman İnan, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Bölümünde öğretim üyesi. 2013’te Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Bilim Dalında profesör oldu. Aynı yıl, kısa bir süre YÖK bursuyla İngiltere’de misafir araştırmacı olarak bulundu. Eğitim ve kültür üzerine çalışmalar yapan Abalıoğlu Vakfında, üstlendiği danışmanlığı ile çok sayıda sivil inisiyatife katıldı. Bilimsel ve kamu yararı gözeten bazı projelerin içinde yer aldı. Bunlardan yürütücülüğünü üstlendiği bir bilim okulu projesi olan KÜBİY (Küçük Bilim İnsanları Yetişiyor), TÜBİTAK etiketi aldı. Siyaset Okuryazarlığı: Yöneten Birey Olmak ve Okullarda Siyaset Eğitimi Mümkün mü? kitabının yazarı ve siyasetokuryazarlık.com.tr sitesinin kurucusu ve yöneticisi. Çocuk ve gençlere yönelik bir eğitim materyali iddiasıyla çıkan Genç Bilgi: Siyaset (Doğan Egmont) kitabının yazarı olan İnan, SOs+a kısa adıyla siyaset okuryazarlığı üzerine seminer ve atölye eğitimlerini, geliştirdiği 4 modül (Çocuk-Öğretmen-Yetişkin ve Akademisyenler) üzerinden sürdürmeye devam ediyor.