Güncelleme Tarihi:
Cinsiyetin aksine, toplumsal cinsiyet kültürel yapılar içerisinde oluşturuluyor. Bebeğin cinsel organlarına bakılarak belirlenen eril ve dişil özellikler, bireyin toplumsal yaşamının bütün boyutlarını etkileyen bir dizi toplumsal kodlar ve kültürel karşılıklar içeriyor. “Kız ve erkek çocuklara, kadınlara ve erkeklere, onların kişisel tercihleri ya da yeteneklerine göre değil, toplumsal cinsiyet rollerine göre farklı görev ve sorumluluklar yüklenmektedir” (Bhasin, 2003). Simon de Beauvoir’in 1949 yılında ‘İkinci Cins’ adlı eserinde dile getirdiği gibi, “İnsan kadın doğmaz; sonradan olur…” (1980:257) sözleri toplumsal anlamda cinsiyetlendirilmeye işaret ediyor. Çünkü kadın olmak, tıpkı erkek olmak gibi biyolojik bir olgu değil toplumsallaşmayla ilgili bir durum. Toplumun kadınlık ve erkekliğe ilişkin tutumları, bireyin tüm yaşam sürecinde belirleyiciliğini koruyor. Kadınların ve erkeklerin nasıl davranacağına, günün hangi saatlerinde nerede bulunacağına, hangi iş kollarının hangi cinse uygun olacağına, nasıl giyineceğine, hangi rengi kullanacağına, ev işlerine varana dek rol ve davranış kalıpları üretiliyor. Bu kalıp yargılar ilk çocukluk günlerinden itibaren kadınlara ve erkeklere öğretiliyor.
EV İŞLERİ VE ÇOCUK BAKIMIYLA SINIRLANAN KADIN FİGÜRÜ
Çocukların toplumsallaşma sürecinde, ailenin ve toplumsal çevresinin yanı sıra etkili olan birçok farktör bulunuyor: Öyküler, masallar, çizgi filmler, oyuncaklar, bilgisayar oyunları, giysiler vb. Bunların dışında, eğitim sürecinde neredeyse vazgeçilmez olan ders kitaplarının, çocuğun toplumsallaşma sürecinde önemli bir yeri olduğu da yadsınamaz. Ders kitapları, siyasal erkin onayıyla hazırlanıyor. Bu kitaplar aracılığıyla, toplumsal alana ilişkin bilgi üretiliyor, aktarılıyor, pekiştiriliyor ve bilginin yeniden üretimine katkıda bulunuluyor. Temel mesele; sözü edilen bilginin, çocukları gelecekteki yaşamlarında güçlendirici veya güçsüzleştirici içeriğe sahip olup olmadığı. Cumhuriyet’in ilk 20 yılında ders kitaplarındaki örneklerde, kadınları toplumsal alanda görünür kılan ve üretkenliklerine vurgu yapan bir yönelim söz konusu. 1950’den sonraki örneklerdeyse kadınların yerinin özel alan olduğu, ev işleri ve çocuk bakımıyla sınırlanan bir kadın kimliğinin yaratıldığı görülüyor. Bu söylem, 2000’li yılların başına kadar devam ediyor, kadınlar kamusal alanda dışlanıyor; hemşirelik, terzilik, ilkokul öğretmenliği ve ev kadınlığıyla sınırlı bir yaşam uygun görülüyor. Ders kitaplarındaki örneklerde kadının bir mesleği olsa dahi asıl sorumluluklarının ev işleri ve çocuk bakımı olduğu resimler, sözcükler ve metinler aracılığıyla çocuklara öğretiliyor.
MUTFAK ÖNLÜĞÜ, ANNENİN ÜNİFORMASI!
Türkiye’de, özellikle 1980’lerin ikinci yarısında yükselen kadın hareketiyle birlikte, yaşamın her alanında toplumsal cinsiyete duyarlı bir mücadele başladı. Konuyla ilgili yapılan çalışmaların artması kamuoyunda duyarlılığı geliştirdi. Bu bağlamda uluslararası sözleşmelerde taahhüt edilen maddelerin yaşama geçirilmesinin yolu açıldı. Hükümetler de söz konusu talepleri görmezden gelemedi. Dolayısıyla bu, ders kitaplarına kısmen de olsa yansıdı. Günümüz ders kitaplarında geçmişe göre daha fazla oranda kadın meslek sahibi olarak anlatılıyor. Ancak kadınlara uygun görülen meslekler, ağırlıklı olarak annelikle ilişkilendiriliyor. Örneğin kadınlar; doktor, diş hekimi ve eczacı olarak anlatılıyor. Fakat bu kadınlar, sadece çocuklara bakan hekimler olarak resmediliyor. Erkekler, ‘yardım’ için de olsa ev işlerine katılıyor. Ancak eşitlikçi gibi görünen örneklerde kadınlar, evdeki işlerin asıl sorumlusu olarak yerini korumaya ve emek yoğunluğu gerektiren işler, onların görevleri olmaya devam ediyor. Bir yandan da kadının toplumdaki konumunun sembolü haline getirilen mutfak önlüğü giydirilmiş kadınlar çocukların karşısına çıkmaya devam ediyor.
ÇEKİRDEK AİLE EGEMEN BİÇİM
Ders kitaplarında ailenin temsiliyeti de sorunlu. Hemen hemen bütün ders kitaplarında çekirdek aile, ‘normal’ aile biçimi olarak ortaya konuluyor. Görsellerde ve metinlerde çekirdek aileyi yücelten ifadeler yer alıyor. Birkaç yıldan beri çekirdek aileye büyükanne ve büyükbabalar da katıldı. Bu, bir bakıma iyi yönde bir gelişme. Ailenin yaşlı bireyleri aileye dahil edilmiş, onların varlıkları önemsenmiştir. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken bir sorun var. O da, kurumlarda yaşayan ne çekirdek ne de geniş aileye sahip olmayan çocuklardan hiç söz edilmemesi. Öte yandan annesiyle, babasıyla ya da akrabalarıyla yaşayan çocuklar da bu ders kitaplarında görünmezler. Türkiye’de tek ebeveynli aile sayısında artış olduğu toplumsal bir gerçek. Bu gerçekliğin kitaplara yansıması gerekiyor.
SPOR YAPANLAR DA ÇOĞUNLUKLA ERKEKLER
Ders kitaplarında karşımıza çıkan sorunlardan bir başkası da ‘vücudumuz’, ‘organlarımız’ konularında erkek resimlerinin kullanılması. Dahası duyu organları anlatılırken bile erkek çocuk resimlerine yer veriliyor. Kız çocukları, erkek bedeni üzerinden bedenlerini öğreniyorlar. Spor yapanlar da çoğunlukla erkeklerdir. Günümüz ders kitaplarında toplumsal cinsiyet eşitliği yönünde bazı olumlu örnekler olmakla birlikte, aynı kitaplarda eşitsizliği doğallaştıran örneklere yer verilmesi çelişkili bir durum.
UYGARLIK, BİLİM, SANAT VE TEKNOLOJİ ERKEK ALANI
Toplumların gelişim tarihine ilişkin konularda ilk insanlar anlatılırken erkek resimlerine ağırlıklı olarak yer veriliyor. Buluşları, keşifleri yapanlar, bilime katkıda bulunanlar erkekler olarak sunuluyor. Örneğin, mucitler ve tasarımcıların anlatıldığı bir bölümde bir kadın mucitten Josephine Cochrane’den söz edilir. Bulaşık makinasının mucidi ilgili bilgi dikkat çekicidir: “Evde misafir ağırlamayı çok seven ve elde yıkanan bulaşıkların temiz olmadığını düşünen, bu nedenle de bulaşık makinesini icat eden Josephine Cochrane.” Bilim ve sanat alanında başarıları olan birkaç kadın dışında kadınların başarılarına yer verilmiyor. Bu alanlardaki başarılar, bu kişilerin azim veya kararlılıklarıyla ilişkilendiriliyor. Kadınların bu alanlara girmelerinin, başarılı olmalarının önündeki engellerden söz edilmiyor.
PROF. DR. FİRDEVS GÜMÜŞOĞLU KİMDİR?
Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü mezunu Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. ‘Bilim ve Ütopya’ ile ‘Kadınlar Dünyası’ dergilerinin kuruluşunda yer alan ve editörlük yapan Gümüşoğlu, halen Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim elemanı olarak görev yapıyor. Gümüşoğlu’nun uzmanlık alanı ‘Siyasal Toplumsallaşma ve Toplumsal Cinsiyet’.