Güncelleme Tarihi:
Zamanla bu ilk tepkilerde gittikçe azalma, yeniden uyum sağlama, değişim ve iyileşme sürecine doğru evrilme gözleniyor. Ancak travmatik olayların kronik-uzun süreli etkilerinin de olduğu, bu tür sarsıcı olayların ardından, yoğun stres tepkisine bağlı olarak fiziksel hastalıkların, travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, kaygı bozuklukları ve madde bağımlılığı gibi psikopatolojik tepkilerin de daha fazla gözlendiği unutulmamalı.
Travmatik olaylara bireylerin tepkisi olayın yıkıcı ve yıpratıcı etkisine, içinde bulunduğu koşullara ve bireyin kendi yatkınlığı ya da dayanıklılığı gibi özelliklerine göre değişebiliyor. Yani travmatik olayların etkisi; yaş, eğitim düzeyi, sosyal ve ekonomik koşullar ve psikolojik yatkınlıklar gibi bireylerin kendi kişisel ve sosyal özellikleri yanında, travmatik olay öncesi ve sonrası stres faktörleriyle artarya da azalır. Özellikle deprem sonrası daha avantajlı koşullar, travmatik olaya karşı koruyucu bir işlev görürken dezavantajlı koşullar ise fiziksel ve psikolojik iyilik hali açısından riski artırıcı etkenler olarak değerlendiriliyor.
TRAVMATİK OLAYLARDA ÇOCUKLAR DAHA FAZLA RİSK ALTINDA
- Henüz fiziksel, duygusal ve bilişsel gelişimini tamamlamamış, dünya ile ilgili yeterli donanıma, baş etme gücüne sahip olmayan çocuklar için travmatik olaylar daha fazla sarsıcı olabiliyor.
- Çocukluk dönemi travmatik yaşantıları, yetişkinlik yaşamında da yaşamın farklı alanlarında olumsuz etkisini sürdürebiliyor.
- Çocuklar travmatik olayları bilişsel olarak anlamlandırmakta zorlanır.
- Sözel olarak yeterli düzeyde ifade etme gücü henüz gelişmediğinden yaşadıklarını, duygularını ifade etmekte zorlanır.
- Tepkilerini genellikle; aşırı hareketlilik, sinirlilik, gerginlik, tepkisellik, huzursuzluk, karşı gelme gibi dışa vurumcu ya da sessizlik gibi içe kapanma davranışları ile yansıtırlar. Hatta uyku veya beslenme sorunları, kekemelik gibi konuşma problemleri, altını ıslatma gibi gelişimsel gerilemeler de çocuklarda gözlenebilen tepkilerdir.
Çocukların travmatik olaylar ardından; bakımı, korunması, desteklenmesi, güçlenmesinde, olaydan mümkün olduğunca en az düzeyde etkilenmesini sağlayacak önlemler alınmasında, fiziksel ve psikolojik iyilik halini sürdürmesinde topluma ve yetişkinlere önemli sorumluluklar düşer.
Travmatik bir yaşantı olan deprem sonrası çocuklara sağlanan ortam ve olanaklar iyileştirici ya da iyileşmeyi güçleştirici olabilir.
Çocuk için önemli rol model olan ebeveyn ya da bakımını sağlayan yetişkinlerin sözel ya da sözsüz ifadeleri, çocukların tepkilerini belirleyebilir. Örneğin; yakın çevresindeki yetişkinlerin; kaygılı, gergin, çaresiz, karamsar tepkilerini gözlemleyen çocuk daha tedirgin, korkulu ya da gergin tepkiler vermeyi öğrenecektir. Oysa yakın çevresinde, yanında kendini güvende hissettiği kimselerle birlikte olan, sakinleşmesine yardımcı olan, sorularına anlayabileceği şekilde açıklamalar yapan, daha iyimser bakış açısına sahip yetişkinler olan çocuk olayın etkisini daha kolay atlatabilecektir.
OKUL İYİLEŞTİRİR, OKUL GÜÇLENDİRİR
Toplumun büyük bir bölümünü etkileyen, önemli düzeyde yıkıma ve kayıplara neden olan deprem gibi travmatik olaylar ardından sağlanan, acil ve temel ihtiyaçları karşılamaya yönelik; arama, kurtarma, çadır ve yemek gibi korunma, barınma ya da beslenme temelli ihtiyaçların karşılanması kritik bir öneme sahip olsa da tek başına yeterli olamaz. Yetişkinler gibi çocuklarda duygusal, sosyal, psikolojik ve hatta olayı anlamlandırmak için bilişsel desteğe ihtiyaç duyuyor. Bu bakımdan çocuk ve gençlerin deprem sonrasında okul ortamında bulunmasının koruyucu, güçlendirici ve iyileştirici bir rolü vardır. Okulun travma sonrası iyileştirici işlevi olduğu vurgusu, burada fiziksel, duygusal, sosyal ve bilişsel olarak farklı boyutlarıyla ele alınarak gerekçeleriyle şöyle sıralanıyor:
* Çocukların depreme bağlı olarak gelişen ‘dünya güvenli değil, her an bana ve sevdiklerime zarar gelebilir’ düşüncesini ve güvensizlik duygusunu yeniden düzenleyebilmek için ‘okulumda güvendeyim, deprem olsa da okul binamız sağlam’ algısını geliştirmesi önemlidir. Okul ortamının iyileştirici gücünden yararlanabilmek için, öncelikle okul binasının depreme dayanıklı olduğundan emin olmak gerekir. Bu sebeple okulların fiziksel olarak güvenli bir liman- bir sığınak olarak inşası, çocuk genç ve ailelerin deprem sonrası güven duygusu geliştirmesinde ve iyileşmesinde oldukça kritik bir önemi bulunuyor.
* Çocukların depremle sarsılan güven duygusunu yeniden kazanması için, olay sonrası yukarıda belirtildiği gibi, fiziksel olarak güvenli bir ortam sağlamak koşuluyla, olası en erken dönemde; aile yakınları, okul, öğretmen, arkadaş gibi sosyal çevresi ile yeniden temas halinde olması, güvenli bağlar kurması sakinleşmesine ve yeniden güven geliştirmesine katkıda bulunacaktır.
*Çocuk okul ortamında, deprem gibi travmatik olaylar ardından, iyileşmede önemli düzeyde koruyucu işlevi olan sosyal destek sisteminden yararlanır. Okul ortamında çocuk eğitimli bir lider olan öğretmeni ve arkadaşları ile etkileşim halinde olacak, diğerlerine yardım ederek ya da diğerlerinden yardım alarak, sosyal etkileşim desteği ile iyileşmesi kolaylaşacaktır. Böylelikle bir bakıma yetişkinlerin olay sonrası uzun döneme yayılabilen yaşam telaşı, koşturması, duygusal ve bilişsel karmaşasından, yani kaos ortamından hatta ilgisizlikten, yalnızlıktan uzaklaşıp sosyal etkileşim desteğine ulaşmak çocuğu iyileştirecektir.
* Travmatik olaylar ardından iyileşmenin bir yolu tekrar günlük yaşam işlevlerini devam ettirebilmektir. Okula devam eden çocuk, bütün olumsuz etkilenmelere rağmen deprem ardından yaşamın devam ettiğini gözlemleyecek, günlük yaşam rutinlerinin sürdürebilecek ve bu durum iyileşmesini kolaylaştıracaktır. Ancak depreme bağlı duygusal ve zihinsel yoğunluğun azalması biraz uzun zaman alacağından, okulda sunulan akademik programın kısmen hafifletilmesi, akademik gelişimden çok duygusal ve sosyal uyumun öncelikle desteklenmesi daha yararlı olacaktır.
* Okula devam eden çocuk, öğretmen ve okul psikolojik danışmanı gibi profesyonel meslek elemanlarının liderliği ve gözetiminde deprem sonrasında drama, oyun ve sanatsal etkinliklerden oluşan psikososyal destek hizmetlerinden yararlanacak ve olayın psikolojik etkisini destek alarak azaltabilecektir. Hatta eğitimcilerin dikkatli gözlem ve tarama çalışmalarıyla, ihtiyaç halinde risk altındaki çocuklar daha kapsamlı psikolojik destek hizmeti almak için ilgili birimlere yönlendirilebilecektir.
*Okul çocuğun fiziksel, akademik, duygusal ve sosyal olmak üzere her yönden gelişiminin desteklendiği bir yaşam alanıdır. Okul sadece okuma yazma öğrendiğimiz, bilgi dağarcığımızı artırdığımız ya da üst okullara, üniversiteye, mesleğe hazırlandığımız bir kurum değildir. Okulun önemli işlevlerinden biri, çocuğu ve genci sağlıklı bir yaşama hazırlamak ve bunu sağlayacak yaşam becerileri kazandırır. Dünya Sağlık Örgütü sağlığı; fiziksel, zihinsel ve sosyal iyilik hali olarak tanımlamıştır. Acaba doğumla başlayan ölümle biten yaşam yolculuğunda, zihinsel ve psikolojik olarak iyilik halini korumada hangi tür yaşam becerilerine ihtiyaç duyulur? Farklı yaşam koşullarına uyum sağlayabilme becerisi; çok yönlü ve esnek düşünebilmeyi, farklı olaylar ve durumlar karşısında sorun çözme becerisinin gelişmiş olmasını gerektirir. Okul ortamında çocuk diğerlerinin bakış açılarını-perspektifini alarak, çok yönlü ve esnek düşünmeyi ve böylelikle yeni durumlara etkin uyum sağlama becerisini, zorlayıcı yaşam olayları ile baş etme gücünü geliştirecektir.
*Okulda çocuk geçmiş dönemlerde ‘doğal afet’ olarak kabul edilen deprem karşısında çaresiz kalan ve sadece bu durumun sonuçlarına katlanan insanın, gittikçe artan bilimsel bilgi birikimi ile ‘deprem öldürmez bina öldürür’ söylemine geçtiğini fark edecek. Bu farkındalık ile sosyal bir sorumluluk üstlenecek, depreme karşı dayanıklı yapılar inşa etme arayışına yönelecek. Bu ve benzeri düşünsel dönüşümlerle bireysellikten, ben merkezcilikten kurtularak dünyaya, yaşama, insanlara artı değerler katacak nitelikte yararlı hizmetler sunacak. Yani bilimsel bilgi birikiminin olaylar karşısında tepkimizi şekillendirdiğini gözlemleyecek ve çaresizlik yerine çare bulma arayışına yönelecektir.
* Okulda gerçekçi bakış açısı ile olayları değerlendirmeyi öğrenen çocuk deprem ve beraberinde yaşanan olumsuz koşulları bütünüyle ‘felaket’ olarak değerlendirmek yerine yaşamda zaman zaman karşılaşılabilecek ‘zorlayıcı yaşantılar’ olarak değerlendirecektir. Hatta yaşamın hep mutlulukla geçemeyeceğini, insanın yaşam yolculuğunda acı verici olayların da olduğunu, bunlarında doğal karşılanması gerektiğini öğrenecek ve olumlu ya da olumsuz yaşam olaylarını normalleştirmeyi, bu yaşam deneyimlerinden ders alarak bilgece yaşamına devam edebilmeyi öğrenecektir.
* Okul ortamının sunduğu yaşantı zenginliği ile çocuk ve genç farklı alanlarda bir yandan bilgi ve becerisini geliştirirken diğer yandan güçlü ve sınırlı yönleri ile kendisini her geçen gün daha iyi tanıyacak, kendini keşfedecek, kendisine yeni yaşam hedefleri belirleyecek, değer yargıları ve öncelikleri bazı değişimlerden geçecektir. Yaşamına var oluşuna anlam katma çabasına yönelecektir.
EĞİTİMCİLER TRAVMAYA DUYARLI OKUL ORTAMI HAZIRLAMA SORUMLULUĞU ALMALI
Çocukların, travma sonrası iyileşmesinde önemli katkısı olan okulun iyileştirici, güçlendirici etkisinden yararlanabilmek için, eğitimcilere ve diğer okul personeline önemli sorumluluklar düşer.
Eğitimciler genellikle hazırlıksız yakalandığımız travmatik olayların, yıkıcı ve yıpratıcı olumsuz etkisini azaltmak amaçlı, olay öncesi,olay anı ve olay sonrası süreçleri kapsayan hazırlık ve müdahale çalışmalarına yönelik kriz planlama çalışmalarını daha işlevsel şekilde hazırlar ve bu konudaki donanımlarını geliştirir.
Eğitimciler travmatik olayı doğrudan ya da dolaylı olarak yaşayan çocuk ve gençlere nasıl yaklaşım sergileyecekleri konusunda mesleki yeterliliklerini geliştirecek, travmaya duyarlı okul ortamlarının hazırlanması için etkin çaba gösterecektir.
Travmaya duyarlı okulda öğretmen ve diğer okul personeli, çocuk ve gençlerin travmatik olaylar ardından olası tepkilerini tanıyacak, aktif stres tepkisini sakinleştirme yöntemlerini kullanacak, duygusal tepkilerini empati ile karşılayacak, duygularını düzenlemesine rehberlik yapacak ve olayı bilişsel olarak sağlıklı bir şekilde yeniden anlamlandırmasına yardımcı olacaktır.
Travmaya duyarlı okulda eğitimci, kayıpları olan çocukların yas sürecini tanıyabilecek ve bu süreci sağlıklı atlatabilmesi için gerektiğinde aile ile etkileşim halinde sosyal ve psikolojik destek sunacaktır. Ayrıca sınıf içi paylaşım ve uygulamalarda travmatik durumu tetikleyici uyarıcılar olabilecek yaklaşım ve söylemlerde bulunmayacaktır. Örneğin; sıradan bir ‘Anneler Günü’ kutlaması depremde annesini kaybeden bir çocuk için travma tetikleyicisi olabilir. Benzer şekilde sınıfta ya da koridorlarda öğretmen veya okul personelinden herhangi birinin yüksek sesle bağırması deprem anındaki bağırmaları hatırlatıcı ve dolayısıyla kaygıyı artırıcı olabilir.
Yine eğitimci, çocuk ve gençlere yönelik ‘afetzede’ ya da ‘depremzede’ gibi zarar ya da hasar görmüş anlamını çağrıştıran kavramlar yerine depremi yaşayan, depremden etkilenen ve deprem bölgesinden gelen gibi kavramlar kullanmanın daha uygun olduğunu öğrenecektir. Deprem gibi zorlayıcı yaşam olaylarının yaşamın bir parçası olduğu ve zarar vermek dışında bizi geliştirip güçlendirdiğini, dayanıklılığımızı artırdığını ‘travma sonrası büyüme-gelişim’ gibi travma psikolojisi alanında kavramlar olduğunu bilecektir.
Son söz olarak; önemli ölçüde kayıplara, yıkıma ve acıya sebep olan deprem gibi travmatik olaylar ardından, iyileşmenin biraz zaman alacağını kabul etmek, acı deneyimlerin bireysel ve toplumsal düzeyde daha iyi bir yaşam kurmak için bir uyanış-aydınlanma-dönüşüm aracı olabileceğini unutmamak ve umudumuzu korumak dileğiyle.
PROF. DR. ZEYNEP DENİZ YÖNDEM KİMDİR?
Dr. Yöndem 1968’de Malatya’da doğdu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini İnönü Üniversitesi’nde, doktora eğitimini ise 1998’de Hacettepe Üniversitesi’nde ‘Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik’ alanında tamamladı. Lisans öğreniminden sonra özel bir dershanede ‘Rehberlik Uzmanı’, Milli Eğitim Müdürlüğü’nde ise ‘Rehber Öğretmen’ ve ‘RAM Müdürü’ olarak görevler yaptı. Üniversitede 1991 yılında ‘Araştırma Görevlisi’ olarak başladığı akademik kariyerinde, 2011’de Doçent, 2017’de ise Profesör unvanı aldı. Çalışma alanı ile ilgili yurt içi ve yurt dışı; makale, kitap, tez danışmanlığı, konferans, seminer gibi mesleki çalışmaları bulunuyor. Yöndem, 2011-2012 öğretim yılında Amerika’da bir üniversitede bir yıl konuk öğretim üyesi olarak bulundu. Ayrıca Almanya, İsveç, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerde erasmus programı ve farklı eğitim kurumlarında incelemeler yaptı. Travma psikolojisi, stresle baş etme, kaygı yönetimi, iletişim, aile danışmanlığı, kişilik ve danışmanlık psikolojisi, bireysel ve grupla psikolojik danışmanlık gibi alanlarda bilimsel çalışmaları bulunuyor. Evli ve iki kız çocuk annesi olan Yöndem halen Bolu Abant izzet Baysal Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik alanında öğretim üyesi olarak görev yapıyor.