Güncelleme Tarihi:
Hala hatırlaması hüzünlü o günlerin bugüne taşınan en önemli vurgusu, yeniden yapılanmaya dair motivasyonu sürekli tutmak. Yaşanan büyük yıkımın acılarını sarmaya, destekler verilmeye devam ederken, bölgenin yeniden yapılanması üzerine planlar yapılmaya çalışılırken ivedilikle en önemli konu motivasyonumuzu hiç kaybetmeden devam etmek olmalı. Japonların deprem eğitiminde kullandıkları, geçmişten ders çıkarmak üzerine kurulu olan “Bosai kültürü” de bunu öneriyor. Hayatta kalanların ve şehrin dirençliliği ve dayanıklılığı her türlü imkanla desteklenmeli.
NORMALE DEĞİL AMA RUTİNE DÖNMEK GEREKECEK
Hepimiz görüyoruz, bu büyük deprem, bölgesel ekonomide, güvenlikten ticarete, sağlıktan eğitime, yaşamı yakından ve derinden ilgilendiren her alanda büyük sorunları da beraberinde getirdi. Ancak, ölüm dışında her sorun çözümlenmeye adaydır. İnançla, konuyu dava ederek ve yıkıcı eleştiriler kullanmadan devam etmeliyiz. Depremin yarattığı psikolojik yıkım, bütün şiddetiyle en az bir kaç yıl sürecek. Ne var ki, normale değil ama rutine dönmek gerekecek.
Bu deprem gibi afetlerde ilk 100 gündeki raporlar, anketler, istatistikler geleceğin şekillenmesinde ciddi önem arz eder. TÜBİTAK’ın yaptığı gibi akademik çalışmalar desteklenmeli, alana dair raporlar şeffaflıkla bilimin hizmetine sunulmalı, bölge üniversitelerinin bölgenin deprem sonrası kalkınmasına azami katkı sağlaması önemsenmeli. Ulusal ve uluslararası projelerle, sosyal bilimlerin de dahil olduğu bir perspektifle alanı güçlendirecek ve kamu politikalarını şekillendirecek çalışmalar fon sağlanmalı, bakanlıklar ve diğer kamu kuruluşları ile koordineli proje tipleri ortaya konulmalı.
ŞEHİR PLANLAMASI İYİ YAPILMALI
Kalıcı konutlara geçinceye kadar güvenlik ve barınma en önde gelen talepler arasında yer alır. Şu an için su, elektrik, çadırlar ve konteynırlar, hijyen ve mobil hizmet tesisleri en önde gelen ihtiyaçlar. Ama kısa bir zamanda içinde depremden etkilenen şehirlerimiz yeniden kurulacak. Bu süreçte yeni yerleşim planları yapılırken, büyük ölçekli sanayi kuruluşları ile KOBİ’lerin yerleşimleri önemsenmeli ve üretim süreçlerinin iyi bir şehir planlanmasıyla konumlandırılması süratle yapılmalı. Yeniden inşa sürecin de çok önemli diğer bir başlık ise tarihsel dokunun korunmasıdır. Paydaşlarla çalışılarak kadim mirasımızın bu güzel coğrafyası dikkatle ayağa kaldırılmalı.
BÖLGESEL BÜTÜNLEŞME SAĞLANMALI
Dijital hizmetler ve yeşil ekonomi gibi yeni sektörler bölgede yer bulmalı. Bugünün dünyasında küresel düzeyde parçalanma ve ayrışma, nihayetinde bölgesel düzeyde daha fazla bütünleşmeyi teşvik ediyor. Literatür bu düşünceyi teyit ediyor ve özenle üzerinde duruyor.
Ülkemizin yaşadığı bu büyük felaket ve trajedi, yeni kurulmada bölgesel bütünleşmeyi teşvik etmeli ve desteklemelidir. Devletimizin ve hükümetimizin bu alandaki ilgili kuruluşları, yeniden yapılanırken, bu bütünleşme kavramını özenle göz önünde bulundurmalı. Yeniden yapılanan ve inşa edilen tesisler, kuruluşlar ve projeler bölgede birbirleri ile ilişkili ve daha verimli bir çerçevede planlanabilir.
Bütün bunlar için, yeni planlar, yeni enstrümanlar tanımlamamız gerekiyor. Bu enstrümanları tanımlanırken ve icraata geçerken bilim insanlarının günlerdir televizyonlarda anlattığı bilimsel veriler ışığında ve takibinde yürütülmeli. Türk bilim dünyası bu konuda çok zengin bir akademik kadroya sahip. Ama ne yazık ki bu deprem 1999 dan bu yana yaşadıklarımızdan hiç ders çıkarılmadığını gösteriyor.
ASIL MESELE KALICI KONUTLAR İÇİN YER TESPİTİ
1999 depreminden sonra devletimizin, milletimizin ve uluslararası kuruluşların destekleri ile kamunun ve sivil toplumun özenli çalışmaları doğrultusunda, 2 yıl gibi bir süre içerisinde kentten ayrılan vatandaşlarımız tekrar geri dönmeye başladı. O zaman çadır ve konteynır yaşam alanı olan şimdiki SEKA Park’tan, Gölcük’e doğru baktığımda ışıkların yeniden yandığını görmenin bizi nasıl sevindirdiğini unutamam… Süreç boyunca elde edilen başarılar, bölge insanının günlük yaşamına hızla yansımalıdır ki ayrılan nüfus bölgeye geri dönsün.
Bölgede kısa bir süre içinde başlamış olan geçici barınma tercihen konteynırlar, çadırlar ve çevrelerinde oluşturulan yaşam merkezleri ve bir araya gelecek güvenli alanlar olarak inşa ediliyor. Ama esas tartışma konusu kalıcı konutlar için yer tespiti.
Bu konu vatandaşlar, kamu ve belediyeler arasında ciddi tartışmalara neden olabilecek en önemli başlıklardan biridir. Bu sorunlar belki 1999’dan bu yana daha çabuk çözülebilir hale gelmiştir diye ümit ediyorum. Bir depremzedenin ifadesi ile “geceleri ışıkların yanmadığı, karanlık ve sessizliğin hakim olduğu, insanların birbirine sarılıp uyuduğu hayalet şehirlerden” ışıkların yeni umutlarla yandığı kentlere hızla kavuşulmalı.
KULLANICI BİLİNCİ VE YAPI ÜRETİMİ
Marmara depreminde; mekânsal yerleşim düzeni ve yeni düzenin kent dokusu üzerindeki konumu, erişebilirlik, kırsal dokunun harabiyeti, üretim elde edilen arazilerin yerleşime açılması gibi başlıklar eleştirilere konu olmuştu. Kullanıcı bilinci ve yapı üretimi arasındaki bağlar göz önünde tutulmazsa yeni yerleşimlerin orada yaşayan yerel halkla bütünleşmesi birkaç yıl sonra tekrar sorun olabilmektedir.
1999 da kendimizi hiç yalnız ve yılgın hissetmedik. Şehrin tüm paydaşları “…sonrasının her dakikasını, yeniden yapılanmayı” birlikte tasarladılar planladılar. Kocaeli’de yaşam alanlarının mekanlarının dörtte üçü yıkılmış veya ağır hasarlıydı. Üniversite tek bir sınıf, tek bir laboratuvar ve hastane kalmaksızın yıkılmıştı. İyi bir planlama, birbirine inanmış bir ekip ve olağan üstü gayretle depremden 2 ay sonra Hereke’de küçük bir salonda yapılan üniversitenin açılış töreni tüm bölgeyi sevindirmiş, umut ışığı olmuştu.
ÜNİVERSİTELER BÖLGENİN ÜMİDİDİR
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “her kente bir üniversite” projesi hem kendisinin hem hepimizin gurur kaynağı oldu, olmaya devam edecek. Bu üniversiteler bölgenin geleceği için öğrencileri, öğretim üyeleri ve ürettikleri ve tartıştıkları bilimsel bilgiyle bir ümittir. İngiliz şairi John Mesefield 1946’da, yani 2. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, Shefield Üniversitesi’nin açılışında kendisine doktora payesi tevdi edilmesi töreninde yaptığı konuşmada; Avrupa’nın içinde bulunduğu çok güç ekonomik ve sosyal duruma değinerek, onbinlerce genç insanın öldüğünü, ekonomik kaynakların iflas ettiğini, sağlam zeminlerin kaygan zemin haline geldiğini söylüyor. Mesefield, “İşte bu zor günlerde bile ayakta duran ve parlamakta olan kurumlar üniversitelerdir, sorunlarımıza bilgelik getirmeye devam edeceklerdir, öğrenciler ve araştırıcılar bilgiyi ararken birbirleri ile kenetlenmiş olarak doğruyu bulacaklardır” diyor. Bu büyük afet nedeni ile bugün içinde olduğumuz durumda da üniversitelerimizin bilimsel görüşlerine, bu görüşlerin uygulamaya geçmesine, genç öğrencilerin bölgede yeni bir dinamizm yaratmasına ihtiyacımız var.
SAĞLIK ALANINDA İHTİYAÇLAR
Uluslararası yardımlar ve fonlamalar da ayrı bir başlık olarak yardımların içeri ve koordinasyonu açısından, özellikle verimli olabilmeleri için çok dikkatle değerlendirilmeli. Bir örnekle ele alırsak; 1999 depreminde, Kocaeli’de uluslararası bir fonlama kuruluşu muazzam bir semt polikliniği inşa etmiş ve donatmıştı. Ne yazık ki polikliniğin etrafında buradan faydalanacak hiç semt yoktu. Birkaç yıl atıl kaldı. Sonra Kocaeli Üniversitesi bünyesinde o yıllarda yeni kurulan diş hekimliği fakültesine devredildi ve hâlâ kullanılıyor. Bu konuda, zamanın Valisi Sayın Gökhan Sözer’e ve Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İbrahim Karaosmanoğlu’na destekleri için halen teşekkür borçluyuz.
Sağlık konusundaki deneyimlerimiz ise, deprem bölgesinde birkaç ay sonra en çok fizik tedavi rehabilitasyon ünitelerine, protez atölyelerine, tekerlekli sandalyelere, baston ve yürüteç gibi medikal araçlara ihtiyaç duyulacağını hatırlatıyor. 1999’da sayın Ayşen Özyeğin’in destekleri ile hem çocuk hem erişkinler için sağlık merkezlerini şehrin tam merkezinde kurup üniversite ile ilişkilendirdik. Hemen sonrasında burası bir meslek yüksek okuluna dönüştürüldü ve yıllarca büyük hizmetler gördü. Özellikle uzun süre göçük altında kalan vatandaşlarımız için devlet kurumlarımıza bağlı onlarca diyaliz merkezlerine de hemen ihtiyaç olacaktır. Ruhsal travma poliklinikleri yıllarca destek vermeye devam edeceklerdir.
ANNE VE ÇOCUK SAĞLIĞINA DİKKAT
Bir kadın öğretim üyesi olarak ısrarla ifade etmek isterim ki, kadınlara verilen desteklerin ayrı bir başlıkta düzenlenmesi gerekiyor: Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) kendi istatistiklerin de bölgede 214 binden fazla hamile kadın olduğunu ve neredeyse 24 bininin birkaç ay içinde doğum yapabileceğini raporladı. Sağlık Bakanlığı’mız da bu konuyu ciddiyetle takip ediyor. Sahada 18 bini hekim olmak üzere 144 bin sağlık personeli görev yapıyor. Hepsine müteşekkiriz. Yardım kuruluşları yeni doğan üniteleri için kuvöz desteğini unutmamalı. Sivil toplum dernekleri bu başlığı anne ve bebek sağlığı açısından öncelikli olarak ajandalarına alıyorlardır diye düşünüyorum.
AFET RİSKİ AZALTILMALI
Sonuç olarak, topraklarının neredeyse yüzde 94’ü, yerleşim yerlerinin yüzde 92 si çeşitli afetlerle karşılaşan bir ülkeyiz. Bir deprem ülkesiyiz. 1999 depreminden sonra ilk 5 yıl en sık konuşulan konular, bina yapımındaki hatalar, nitelikli konut üretiminin gözden geçirilmesi oldu. 1940’lardan bu yana devletimizin ajandasında olan ve sık aralıklarla, deneyimlere ve şartlara göre yenilenen deprem yönetmeliği titizlikle uygulanmalı. Bu uygulamada sıkı bir kontrol gerekiyor… Bu felaket bize afet riskinin nasıl yönetileceği konusunda sert dersler verdi. Toplum olarak afet riskini azaltma başlığında okur yazar olmamız gerekiyor.
Kısa bir yazıda ele aldığım tüm bu başlıklar üç vurguyu öne taşıyarak özetlenebilir. İlki sürekliliği önemsenen bir motivasyon, ikincisi bilime değer verme ve bilimsel bilgi ışında karar alma ve son olarak da koordinasyon ve planlama.
PROF. DR. SEZER ŞENER KOMSUOĞLU KİMDİR?
Prof. Dr. Sezer Şener Komsuoğlu, 1949 yılında Trabzon’da doğdu. Tıp Hekimi ve Nöroloji uzmanıdır. Eğitimini Atatürk, Ankara ve Hacettepe Üniversiteleri’nde tamamladı. İngiltere’de Birmingham Üniversitesi ve Aston Üniversitesi’nde Nörofizyoloji konusunda 3 yıl çalıştı. Türkiye’de Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Kocaeli Üniversitesi’nin kuruluşlarında yer aldı. Nörolojik Bilimler alanında ulusal ve uluslararası düzeyde 250’nin üzerinde bilimsel yayını vardır. 2006-2014 yılları arasında 8 yıl Kocaeli Üniversitesi Rektörlüğü yaptı. Dr. Komsuoğlu, 2015-2022 yılları arasında Yükseköğretim Kurulu Başkan Danışmanlığı görevinde bulundu. Bu dönemde yükseköğretimde, “Akademide Kadın Çalışmaları Birimi”ni kurdu. Bugün sayıları 117’yi bulan kadın çalışma merkezlerinde akademik ve hizmet odaklı çalışmalar yürüttü. Dr. Komsuoğlu, Avrupa Üniversiteler Birliği’nin (EUA) araştırma ve inovasyon komitesinin seçilmiş 19 üyesinden biridir. Oxford Üniversitesi’nce 2015’te yayınlanan Woman Scientist kitabında Türkiye’den seçilen 3 bilim kadınından biri olarak yer alıyor. 2021’de Türk Nöroloji Derneği’nin, Bilim ve Hizmet ödülü kendisine tevdi edildi. Dr. Komsuoğlu, Prof. Dr. Baki Komsuoğlu’nun eşi, Prof. Dr. Ayşegül K. Çıtıpıtıoğlu ve Prof. Dr. Feride İpek K. Çelikyurt’un annesidir.