Güncelleme Tarihi:
“Türkiye akademisinde kadın”a dair verilere bakıldığında ve bu veriler birçok dünya ülkesi ile karşılaştırıldığında, yükseköğretimde kız öğrenci oranının yüzde 49, doktora seviyesindeki kadın oranının yüzde 46, profesör kadın oranının yüzde 34, yükseköğretim kurumlarında görev yapan üst düzey yöneticilerde (rektör, dekan, yüksekokul müdürü, bölüm başkanı) kadın oranının yüzde 28 (AB’de bu oran yüzde 27), yükseköğretimde kadın araştırmacı oranının yüzde 43,3 (AB ortalaması yüzde 42) olmasını Cumhuriyet’in 100’üncü yılında öne çıkartmak ve değerini bilmek çok önemli.
Türk akademisinde kadının bugünkü yeri, uzun yıllara dayanan bir birikimin sonucu. Kadınların eğitimi, Osmanlı’da Tanzimatla birlikte 1869 da Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile kızlar için öğretmen okullarının ve kadın sağlığı için ebe mekteplerinin açılması ile başlar. Bunlar, kadınların kamusal alanda yer almasını sağlayan ilk başlangıçlar. İnas Sanayii Nefise Mektepleri, İnas Rüştiyeleri, 1880’lerde açılan ve yetkin öğrenciler yetiştiren Erenköy, Çamlıca ve Kandilli Kız İdadilerinin değeri büyük. Kadınların hak arayışının dergiler, dernekler, konuşmalar ile görünür hale geldiği bu dönemde, eğitim hakkından yararlanmayı başaran kadınlar hak arama mücadelesini daha da ileriye götürdü. Savaşların birbirini izlediği yıllarda hem yardım faaliyetleri, hem üretimde aldıkları roller hem de vatanperver duruşları ile kamusal alanda görünürlükleri arttı.
CUMHURİYET İLE KÖKLÜ REFORMLAR BAŞLADI
Kurtuluş Savaşımız kadınla erkeğin bir ülkenin yarınları için birlikte verdikleri muazzam bir mücadelenin derin izlerini taşır. Cumhuriyet ile birlikte kadınlar için eğitimde ve toplumsal hayatta köklü reformlar başladı. 1926’da medeni haklar, 1930 ve 1934 de seçme ve seçilme hakkı bu büyük reformun ilk ve en güçlü adımlarıdır. O yıllarda İngiltere’de kadınların, hakları için yaptıkları yürüyüşlerde “ Türk Kadınlarına verilen hakları istiyoruz” yazılı pankartları , Türkiye Cumhuriyet’inde alınan kararların değerini ortaya koyuyor. Kız çocuklarının eğitiminin desteklemesi ve eğitime erişimin artması da bu dönemin önemli vurguları.
İLK KADIN PROFESÖR 1944’TE
Eğitim alabilmenin yanı sıra, eğitim verme noktasında Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlayan hareketlilik Cumhuriyet döneminde hız kazanarak devam eder. Yükseköğretim alanında kadınların akademinin etkin birer ferdi olmaları –tüm dünyada olduğu gibi- uzun bir süreç alır. Kadınların akademide muallim kadrosunda yer alması 1932-1933’te Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebinde başladı. 1934-35 yıllarında ülkede akademik kariyerde 93 kadın vardır. 1946’da Ankara ve İstanbul Üniversitelerinde kadın akademisyen oranı yüzde 13.9 olarak veriliyor. 1963’te Türkiye’de akademik kariyerdeki öğretim üyelerinin yüzde 23’ü kadın. UNESCO verilerine göre o dönemde Japonya’da bu oran yüzde 9.6, ABD’de ise yüzde 16.8’dir.
Türkiye’nin ilk kadın profesörü 1944’te İstanbul Üniversitesi’ndendir. İstanbul Üniversitesi’nde, 1950’de 24 kadın akademisyen görev yapar. 1970’e gelindiğinde ise sayı ancak 114’tür. Bu dönemde kadın akademisyenlerin Doğa Bilimleri ve Fen Fakülteleri’nde görev aldıklarını gözlüyoruz.
AKADEMİNİN YÜZDE 45’İ KADIN
Yüz yıl sonra, bugün, üniversitelerimizdeki toplam 184 bin 566 bin akademisyenin yüzde 45’i ve toplam 35 bin 56 profesörün 11 bin 999’u (yüzde 34) kadınlardan oluşuyor. Bu rakamlar gerçekten ülkemiz için bir gurur kaynağı. Akademide kadın profesör oranı Avrupa Birliğinde yüzde 20.6, ABD’de yüzde 32.6’dır. 2023 istatistiklerine göre, üniversitelerimizdeki araştırma görevlilerinin yüzde 53’üde kadınlardan oluşuyor. Bütün bu veriler, gerek yükseköğretimde gerek akademik kadrolarda, kadınların bu yüksek oranlarda varlığı, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yılında bizi içtenlikle mutlu ediyor. Yeter ki yetişen bu değerli nesiller ülke refahına, ülkenin her alanda güçlenmesi saiklerine katkı koyabilecek yerlerde çalışma ve üretme olanaklarını bulsunlar.
KIZ ÖĞRENCİ SAYISI DA ARTTI
Bu rakamlara altyapı oluşturacak şekilde, ülkemizde, yükseköğretimde kız öğrencilerin oranı da yüksek. 2022- 2023 yılı itibari ile toplam 6 milyon 950 bin yükseköğretim öğrencisinin yüzde 49’unu kız öğrenciler teşkil ediyor. Bu öğrencilerin 1 milyon 361 bin 251 bini ön lisans yani Meslek Yüksekokullarında (MYO) okuyor. Mesleki eğitimi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gerek Milli Eğitim Bakanlığı gerek Yükseköğretim Kurulu tarafından dikkatle takip ediliyor, geliştirilmesi konusu hep gündemde tutuluyor. MYO’lara hem ilgili sektör, hem ekonomi dünyası tarafından ciddi önem atfediliyor. Mezunları ülkenin her tarafında kamuda veya özel sektörde kolay iş bulabiliyor ve değer üretiliyor. Özellikle bilişim teknolojileri (BT) bölümleri bu meslek okullarında gelişmesi gereken alanlardan biri. MYO mezunu kadınların mezuniyet sonrası ilgili sektörlerde yer alması, bir çoğu büyük şehirlerin dışından, daha kırsal bölgelerden yetişen bu genç kadınların mali bağımsızlık kazanmaları, ailelerine katkılarının artması, annelik dönemine daha bilinçli hazır olmalarını ve toplumsal yaşamda daha etkin rol almalarını getirecek bir katma değer olarak değerlendiriliyor.
121 KADIN ÇALIŞMA MERKEZİ
Kadınların akademide aldıkları yer, üniversitelerde kadın çalışmaları ile ilişkili faaliyet gösteren birimlerle de güçleniyor. 2015 yılında, kuruluşunda yer aldığım Akademide Kadın Çalışmaları Birimi, YÖK bünyesinde yer aldı. Üniversitelerimizde bugün için konu ile ilişkin çeşitli çalışmalar yürüten 121 kadın çalışma merkezimiz(KASAUM) bulunuyor. Akademide bu merkezlerin ilk örneği olarak 1953’de, hukuk sosyolojisi dalından Prof. Dr. Hamide Topçuoğlu’nun kurduğu “Kadının Sosyal Hayatını Tetkik Kurumu”nu gösterebiliriz. “Kadınların çalışma saikleri ve kadın kazancının aile bütçesindeki yeri” gibi konular, kurumun ilk bildirileri arasında yer aldı ve ilerleyen yıllarda ilişkili birçok birim açılarak kadın çalışmaları alanında çok ciddi bir literatür inşa edildi. Ayrıca alanda çok sayıda ders verilmekte ve tezler hazırlanıyor. Yeni nesillerin bu yazılan belgeleri okumasını dilerim.
ORTAK KONU: TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ
Üniversitelerimizdeki bu araştırma merkezleri ,bulundukları bölgeler ve şehirlerin sivil toplum örgütleri ve ilgili kamu kurumları ile bir araya gelerek kadınlar ile ilgili birçok başlıkta (kadına şiddetin önlenmesi, kızların eğitimi, güvenli üniversite kampüsleri, aile sağlığı, aile psikolojisi, çalışma yaşamında kadın gibi konularda) yoğun çalışmalar yürütülen ulusal ve uluslararası kongreler seminerler düzenliyor. Üniversitelerin ilgili bilim dalları ile interdisipliner yüksek lisans ve doktora programları açıyor. 2021-2022 yılında 100’ü aşkın emniyet mensubumuzun bu programlara yüksek lisans için başvurusu bizi son derece memnun etti. Üniversitelerdeki bu merkezlerimiz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile koordineli birçok çalışma yürütüldü.
Dünya üniversiteleri, UNESCO, Avrupa Üniversiteler Birliği, OECD gibi birçok kurum ve kuruluş 2040/2050 yıllarına doğru, yükseköğretim stratejilerini, hedeflerini belirleyen raporlar ve planlar yayınlıyor. Hepsinde ortak ve değişmeyen madde toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın - erkek fırsat eşitliği (Gender Equality) kavramının raporda yer alması ve mutlak uygulamaya konulması. Avrupa Üniversiteler Birliği bir adım daha öne giderek Gender Equality Plans (GEP) yani Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Planlarını senatolarından geçirmeyen üniversitelerin, belediyelerin veya STK’ların AB araştırma fonlarından kesinlikle yararlanamayacağını resmi olarak bildirdi. YÖK ve TÜBİTAK tarafından kurulan, TÜBİTAK Bünyesinde Kadın Çalışmaları Komisyonu desteği ile GEP konusu çalışıldı, bir kılavuz oluşturuldu ve tüm üniversitelerimize gönderildi. Bu kılavuz tamamen yol gösterici mahiyette. Doğal olarak her üniversite kendi önceliklerini, hedeflerini ve kültürel kodlarını koruyarak bir plan hazırlayacak. Özellikle Araştırma Üniversitelerimiz bu planları web sayfalarına koymaya başladılar. GEP çalışmaları bu konular için ciddi bir niyet beyanı belgesi.
KADIN HAKLARI KORUNMALI
Bugün ülkemizde kadınların akademide aldıkları yer oransal olarak çok iyi bir noktada. Verilen dersler ve yapılan çalışmaları guru verici. Ancak yürünen bu yolda kadınların var olan mevzuattaki haklarının uygulamada korunması ve desteklemesi gerekiyor. Özellikle iş yaşamına destek sağlayacak uygulamalar, güvenli çalışma ortamları, idareci pozisyonlar için desteklenmeleri ana mevzular. 1992’de Harvard Üniversitesi tarafından yayınlanan “Kadın Tarihi (A History of Women)” adlı kitap ön sözüne şu ibare ile başlar:
“Kadınların sorumlulukları, sorunları hayat akışları hakkında genel bir tanım yapılamaz. İçinde bulunduğu sosyal hayat, dini inançlar, evlilik, annelik, bu akışta önemli izler taşır…”
Bu kısa vurgu her toplumun kendi değerleri, inancı ve tarihsel kodlarının destek süreçlerinde dikkate alınması gerektiğini hatırlatıyor. Çalışma hayatında ülkemiz kadının ihtiyaçlarına karşılık verecek uygulamalar inşa edilmeli ve desteklenmeli.
KADIN HAKLARINDA 4 ANA DALGA
Bu noktada iki dönem Rektörlük yaparak akademide kadınların idareci pozisyonlarda yer almaları noktasında kişisel deneyim sahibi olan ve yıllar içinde süreci takip eden bir akademisyen olarak özellikle idari pozisyonlarda kadının varlığının desteklenmesi konusuna değinmek isterim. Literatürde kadın çalışmalarını yürüten akademisyenlerin makaleleri, tarihsel olarak, Kadın Hakları konusunda 4 ana dalgadan söz ediyorlar. 19’uncu yüzyılın sonu ve 20’nci yüzyılın başlarında; dünyada kadın haklarında hedef, politik eşitlik ve oy verme hakkını elde etmekti. 1964-1980’lere doğru sosyal ve kültürel eşitlik, 1990’lı yıllarda çalışma hayatı, eşit ücret politikaları ön plana geçti. Geriye dönüp baktığımızda, hukuki düzenlemelerin gittikçe artan oranda güçlendiğini, koruyucu birçok yasa maddesinin varlığını görüyoruz. 4’üncü dalga 2000’li yıllarda gündeme gelmeye başlayan, kadın liderliği, karar verme mekanizmalarında kadınların yeri konusu tüm dünyada gündemde yer buldu.
Ülkemiz de dahil olmak üzere bunca yetişmiş, okumuş yazmış, çok çalışmış kadınların liderlik pozisyonunu elde etmesi hep çok zor olmuş. Hala da öyle.. Bunu kısa örneklerle açarsak:
- Dünyanın en ünlü bilimsel dergilerinden NATURE 149 yıllık tarihinde ilk kez 2020’de bir kadını (Magdalena Skipper) baş editör yaptı.
- NOBEL ödülleri kuruluşundan bu yana 832 erkek ve sadece 48 kadına tevdii edildi.
- OXFORD Üniversitesi 767 yıllık tarihinde ilk kez 2016’da bir kadın rektör (Prof.Dr.Lousie Richhadson) atadı. Akademide liderlik pozisyonunda AB ortalaması yüzde 18’lerde, bu konuda İsveç yüzde 47.1 ve Norveç yüzde 40 ile en yüksek oranda gözüküyor.
- Türkiye’nin ilk kadın rektörü (Prof.Dr.A.Saffet R.Alpar) 1972’de Trabzon’da Karadeniz Teknik Üniversitesine atandı.
KADINLAR İDARECİ POZİSYONLARA HAZIR OLMALI
Örnekleri çoğaltabiliriz. Demem o ki “Karar mekanizmalarında kadın” başlığını uzun süre daha gündemde tutmalı ve desteklemeliyiz. Daha çok kadın vekilimiz, bakanımız, valimiz, kaymakamımız, büyükelçimiz, muhtarımız olması gerektiği gibi akademide de daha çok kadın bölüm başkanımız, dekanımız, rektörümüz olmalı. Dünya örnekleri bu konuda mentörlük yapan teşvik edici rol modelleri destekliyor… Biz de destekleyeceğiz. Üniversitelerimizde ki kız öğrencilerimizin yüzde 49’lara ulaşmış olması ile gurur duyuyoruz. Her biri bu pozisyonlar için aday.
Kadınlara bu süreçte düşen ise hızla değişen dünyada idareci poziyonları talep etmeleri ve hazır olmaları. Yetişen genç kadınlarımız hızla dijital dünyada yer almalıdırlar, eğitim hayatlarında bu başlık eksik kalmamalı. Dikkate alınması gerek bir diğer konu, çok yönlü olabilmek. Aldığımız eğitimlerimizi çeşitlendirmek ve esneklik kazanmak, hiç karşılaşılmamış problemler karşısında uygun stratejiler geliştirebilmeyi kolaylaştıracak. Ayrıca iyi bir planlama ile iş-aile dengesinin korunabileceği ve birlikte başarılabileceği de unutulmamalı. Zor mu hem evet, hem hayır… Ailenin değeri ve önemi tartışılamaz. Ama aynı oranda ülkemizin geleceği, refahı, adaleti, sağlığı ve eğitimi için çalışmak ve emek vermekte de çok kıymetli.
Cumhuriyetimiz Türk kadının yaşama dair emeğine kıymet verdi. Akademi de kadınların yoğun emek verdiği, yaşamlarını bilime adadıkları bir alan. Bu alanda var olan devlet destekleri için müteşekkiriz. Türkiye Yüzyılında eğitim, bilim ve teknoloji alanında lider ülkelerden biri olmaya adayız. Dünyada söz sahibi olacak yapıları kurarken akademinin katkısı çok önemli. Akademinin bugün neredeyse yarısını oluşturan kadınlarımıza da hak ettikleri eli uzatmaya devam etmek, akademinin vereceği katkıyı daha verimli ve üretken kılacak.
*** Bu makalede kullanılan istatistikler YÖK-İstatistik, EU She FİGURES-2021 ve OECD verilerinden alındı.
PROF.DR. SEZER ŞENER KOMSUOĞLU KİMDİR?
Prof. Dr. Sezer Şener Komsuoğlu, 1949 yılında Trabzon’da doğdu. Tıp Hekimi ve Nöroloji uzmanı. Eğitimini Atatürk, Ankara ve Hacettepe Üniversiteleri’nde tamamladı. İngiltere’de Birmingham Üniversitesi ve Aston Üniversitesi’nde Nörofizyoloji konusunda 3 yıl çalıştı. Türkiye’de Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Kocaeli Üniversitesi’nin kuruluşlarında yer aldı. Nörolojik Bilimler alanında ulusal ve uluslararası düzeyde 250’nin üzerinde bilimsel yayını var. 2006-2014 yılları arasında 8 yıl Kocaeli Üniversitesi Rektörlüğü yaptı. Dr. Komsuoğlu, 2015-2022 yılları arasında Yükseköğretim Kurulu Başkan danışmanlığı görevinde bulundu. Bu dönemdeyükseköğretimde, Akademide Kadın Çalışmaları Birimini kurdu. Bugün sayıları 117’yi bulan kadın çalışma merkezlerinde akademik ve hizmet odaklı çalışmalar yürüttü. Dr. Komsuoğlu, Avrupa Üniversiteler Birliği’nin (EUA) araştırma ve inovasyon komitesinin seçilmiş 19 üyesinden biri. Oxford Üniversitesi’nce 2015’te yayınlanan Woman Scientist kitabında Türkiye’den seçilen 3 bilim kadınından biri olarak yer alıyor.. 2021’de Türk Nöroloji Derneği’nin, Bilim ve Hizmet ödülü kendisine tevdi edildi. Dr. Komsuoğlu, Prof. Dr. Baki Komsuoğlu’nun eşi, Prof. Dr. Ayşegül K. Çıtıpıtıoğlu ve Prof. Dr. Feride İpek K. Çelikyurt’un annesi.