Güncelleme Tarihi:
Utangaçlık da diğer pek çok özelliğimiz gibi doğuştan geliyor. Fakat, doğuştan gelir ifadesi “değişmez”, “aynı kalır” anlamı taşımıyor. Elbette çevrenin, çocuğun doğuştan getirdiği bu eğilime etkisi oluyor ama bu özellikleri daha bebeklikte gözlemleyebiliriz. Dolayısıyla nasıl ki, bebekler henüz birkaç günlük veya aylıkken yemede, uykuda farklılık gösteriyorlarsa girişken veya utangaç olma eğilimleri de kısmen kalıtsal özellikler taşıyor. Yani, genetik bir temeli var. Biz buna ‘mizaç’ diyoruz.
BİYOLOJİK TEMELLİ FARKLILIKLAR MİZACI ANLATIYOR
Mizaç özellikleri, biyolojik temelli farklılıklarımızı anlatıyor. Ve mizaç, zaman içinde çevreden de etkilenerek ergenlikten itibaren kişilik özellikleri halini almaya başlıyor. ‘Biyolojik temelli’nin anlamı basitçe şu: Bir ortamda örneğin bir odada yaşananlar, konuşmalar, her ne etkinlik oluyorsa; sohbet, yemek, oyun vb. bir çocuğa çok keyifli gelirken bir diğeri için çok gürültülü ve kaotik olabilir. Bu ortamı gürültülü ve kaotik bulan çocuk rahatsız olur, daha sessiz bir yere çekilme ihtiyacı duyar, orada daha rahat hisseder. Bu farklılıkları içedönüklük, dışadönüklük olarak tanımlayabiliriz.
KORKU DA ETKİLİ OLUYOR
Bir de şöyle bir durum var. Çocuk yeni ortamlara girmekten, yeni insanlarla tanışmaktan hoşlanmaz. Daha temkinli, tedbirli, çekingen davranır. Yavaş ısınır, hemen yakın ilişki kuramaz. Bazı çocuklar daha sıcakkanlı ve sokulgandır, çabuk alışır, çabuk ilişkiye girer. Yeni ortamlarda olmaktan rahatsızlık duymadığı gibi, yeni ortamları, yeni insanları tanıyabileceği fırsatları kendisi yaratır. Bu profil de demin anlattığıma benzer özellikler gösteriyor. Ama içedönük-dışadönük olmanın yanı sıra burada biraz da korkulu-korkusuz olmaktan söz etmek mümkün.
OLUMSUZ SONUÇ KAYGISI
Bir diğeri de şu: Çocuk bir şeyi yapma konusunda endişe duyuyordur. Yani, “Utanma çocuğum, çık sen de oyna diğer çocuklarla” veya “Çık bir parça da sen çal, şarkı söyle” vb. denildiğinde çocukta gördüğümüz şeyi utangaçlık değil kaygı olarak tanımlayabiliriz. Bir davranışta bulunurken sonucunun olumsuz olabileceğine dair düşünceler geliştirip, geri durmak diyebiliriz. Bu da içedönük olan çocuklarda daha fazla görülür. Kaygılı çocuk, utangaçtan farklı özellikler taşıyor. Bu, başka ve daha kapsamlı bir konuşma konusu olabilir. Onu ayrı tutarak devam edeyim.
NELER YAPILABİLİR?
Anne-babalar sürekli şunu soruyor: Çocuğun utangaç olmaması veya utangaçlığını yenmesi için neler yapmamız lazım? İlk olarak şunu söyleyelim o zaman. Utangaçlığın dereceleri var. Aynı konuşkanlığın olduğu gibi, hareketliliğin olduğu gibi, iştahın olduğu gibi... Hangi düzeydeki konuşkanlık, hangi düzeydeki hareketlilik veya iştah değiştirilmesi gereken bir eğilim olarak düşünülmeli? Çocuk ne kadar utangaç ki, ona yardımcı olmamız gerekiyor diye düşünmeliyiz? Bakın burada resmin içine değerler giriyor. Anne-babanın, okulun, hatta toplumun değerleri ve beklentileri. Çocuk gayet yaşına uygun ve sağlıklı bir sosyallik gösterirken anne-babanın fevkalade atak, girişken beklentileri oluyor, buna bazen özgüveni yüksek çocuk da deniliyor nedense, bu davranışlarda bulunmayanlar utangaç olarak algılanabiliyor. Çocuk gerçekten utangaç mı, yoksa anne-babanın beklentilerine göre mi utangaç? Kime göre ve ne kadar değişmeli?
BİREYSEL FARKLILIKLARA SAYGI
Aslında tamamen algıya, beklentilere, yargılara dayalı bir meseleden söz ediyoruz. Burada daha fazla detaya girmek zor. Psikolojideki ve çocuk yetiştirmedeki pek çok konu için bu böyle. Bu sorulara cevap ararken, anne-babalara yardımcı olabilecek bir-iki temel konuyu özetlemeye çalışayım.
Öncelikle, bireysel farklılıklara saygı duyulmalı. Çocuğun kişiliğine, yapısına saygı duyulmalı. Olamayacağı bir şey için zorlanmamalı, olamayacağı bir şey, örneğin abilerinin girişken ve atak olması örnek olarak gösterilmemeli. Ve olduğu şey için de küçümsenmemeli, kendisini kötü hissetmesine neden olunmamalı.
ÇOCUĞUNUZ AKLINIZDAKİ PROFİLE UYMAYABİLİR
Çocuğunuz, aklınızdaki profile uymuyor olabilir ama o, siz değilsiniz zaten. Sizin olmak istedikleriniz, olamadıklarınız, hayran olduğunuz çocuklar da değil. O, kendisi. Peki, çocukların özellikleri konusunda hiç mi endişe edilmez, hiçbir zaman mı nasıl değiştirilebileceği düşünülmez, yardım veya destek arayışına girilmez? Düşünülür ve girilir. Ne zaman? Birincisi, sağlıklı gelişimine engel olan bir utangaçlık söz konusuysa.
DİL BECERİSİ VE ZİHİNSEL GELİŞİM İÇİN SOSYAL ETKİLEŞİM ŞART
Neden çocuğun sosyal olmasını isteriz? Çünkü sosyal ilişki çocuğun ve aslında insanın gelişmesi için elzem ve gerekli olan uyarılmayı sağlıyor. Çocuğun dil becerileri ve zihinsel gelişimi için sosyal etkileşim şart. Çocuk, duygularını nasıl kontrol edebileceğini, bir sorun yaşadığında nasıl çözebileceğini sosyal ilişki sırasında öğreniyor. Çok basitleştirerek, özet olarak söylüyorum. Çocuk, sosyal ilişkilerden mahrum kalırsa yaşına uygun bazı becerileri geliştirme konusunda dezavantaj yaşayabilir. Ama bu, çocuğun çok sosyal olması gerektiği anlamına gelmiyor.
NE DÜZEYDE BİR utangaçlık
Bir diğeri de çocuğun utangaç olmasının onu günlük işlevlerinden, yapması gerekenlerden alıkoyduğu durumdur. Bu, biraz en başta anlattığım üçüncü tipe giriyor. Çocuk çekingendir, bazı ortam, kişi ve etkinliklerden uzak durur, çünkü… Çünkü, bunları yapmak istemez, kendi aklında her ne varsa o modele, beklentilere göre başarısız olmaktan korkar, kaygı duyar. Bu da çocuğun her şeyden uzak durmasına, kendini çok rahat hissetmediği her durumdan kaçınmasına sebep olur. Bu da zaman içerisinde bir kaygı problemine zemin hazırlayabilir. Yani utangaçlık bir hastalık değil, ancak bazı durumlarda dikkat gerektirebilir. Söylemeye çalıştığım gibi, ne düzeyde bir utangaçlıktan söz ediyoruz önce buna, sonra utangaçlığın sonuçlarına bakmak gerekiyor.