Çocuklarda şiddet eğilimi

Güncelleme Tarihi:

Çocuklarda şiddet eğilimi
Oluşturulma Tarihi: Mart 18, 2024 10:30

Şiddet eğilimi çok boyutlu, karmaşık bir konufakat üzerinde uzlaşılan bir yönü var. Şiddet ortaya çıktıktan sonra onu çözmek yerine, önlemeye odaklanmak gerekir. Çünkü ortaya çıktıktan sonra uygulanabilecek çözümler çok daha zor ve maliyetli olabilir. Geri dönüşü olmayan güçlükler doğabilir.

Haberin Devamı

Psikolojik danışma ve rehberlik alanının önemli bir iddiası önleyiciliktir. Önleyicilik içinse şiddeti normalleştirmemek ve şiddetsizliği özendirmek gerekir. Bu konuda sorumluluk öncelikle ailelere, sonrasında eğitimcilere ve nihai olarak da tüm topluma düşer. Düne kadar “terbiye” dediğimiz kavram aslında şiddetsizliği ve toplum yanlısı davranışları içeriyordu. Böyle baktığımızda; toplumun yararını gözeten, diğer insanlara ve haklarına saygılı, empati kurabilen bir birey yetiştirip topluma kazandırmak hafife alınacak bir mesele değildir.

REDDEDİLMEYİ TOLERE ETMEK
Öncelikle şiddet sıklıkla birdenbire ortaya çıkmıyor. Ve sanıldığı gibi yalnızca şiddet uygulanan evlerde büyüyen çocuklar şiddet uygulamıyor. Bu yalnızca modelden öğrenme ve taklitle sınırlanabilecek bir konu değil. Şiddet aynı zamanda bir “hak görme” sorunu. Örneğin “bana hayır dendiyse, istediklerim yapılmadıysa bağırmak, kavga çıkarmak hakkımdır” diye düşünmenin bir sonucu. Bu bakımdan, çocukların boyun eğdirilerek yetiştirilmeleri kadar aşırı korumacı bir tutumla yetiştirilmeleri de risklidir. Çocuklarımızı pamuklara sararak büyütmek yerine onlara hayatın gerçeklerini öğretmek durumundayız. Önemli gerçeklerden biri de insanların bizi zaman zaman reddedebilecekleridir. İleri yaşlarda olup halen etrafındakilerden, örneğin iş arkadaşlarından, kendinden genç insanlardan itaat bekleyen, sorgusuz sualsiz isteklerinin yerine getirilmesini isteyen ve bu olmadığında hiddetlenen insanların asıl sorunu reddedilmeyi tolere edememeleri.

Haberin Devamı

ŞIMARIKLIK YALNIZCA BİR ÇOCUKLUK SORUNU DEĞİLDİR
Geçmişte eğitim anlayışı bize yalnızca çocukların şımarıkça davranabileceğini söylüyordu. Oysa günümüz eğitim anlayışı bize bunun çocukluk dönemiyle sınırlı olmayabileceğini söylüyor. Psikoloji ve şiddet literatüründen güncel araştırmalar bize çocuklukta şımarıklık olarak nitelenebilecek davranış sorunlarının yetişkinlikte devam edebileceğini gösteriyor. Yetişkinler de şımarıkça davranabilir. İstediklerini elde etmek için insanları rahatsız edebilir. Israrcı ve bunaltıcı olabilir. İstediklerini yaptırmak için etrafındakileri manipule edebilir. İstedikleri yapılmadığında olay çıkarabilir. Diğer insanların üzülmelerini hedefleyebilir. Kibirle diğerlerini aşağılayabilir. Yapıcı eleştirilere dahi tahammül edemeyebilir. Her tartışmada haklı çıkmaya çalışabilir. Ya da haklı çıkmak için diğer insanları kötü hissettirmeye çalışabilir. Tüm bunlar özü itibariyle saldırganlıktır. Şiddet fiziksel bir eylemdir ve saldırganlık adlı buzdağının yalnızca görünen yüzüdür. Mühim olan saldırganlığı azaltabilmektir. Saldırganlığı azaltabilmek için de şımarıklığı azaltmak gerekir; hem de her yaşta. Şımarıklığı azaltmak sevgiyi azaltmak demek değildir. Acar Baltaş hocanın hoş bir sözü var: “Şımarıklık çok sevgiden değil, yanlış sevgiden kaynaklanır”.

Haberin Devamı

DIŞSALLAŞTIRMA
Şiddet genelde bir dışsallaştırma sorunudur. Dışsallaştırma ile kast ettiğimiz, sorunun kaynağını hep dışarıda arama, kendi dışında görmedir. Şiddet uygulayan bireyler genelde özeleştiri yapmaksızın diğerlerini suçlar. “Ne yaptı etti kendini bana dövdürdü” diyen birinin hali ne kadar vahimse, çocuğunun yaşadığı tüm sorunlarda başkalarını suçlayan bir ebeveynin durumu da o kadar vahim. Bu durum, günah keçisi arayan kimi veliler tarafından günümüz öğretmenlerine yaşatılabilen bir dram örneği. Velinin her durumda “Benim çocuğum yapmaz” demekten ve “Benim çocuğumu hep başkaları bu hale getiriyor” demekten vazgeçmesi lazım. Benim çocuğum da senin çocuğun da yapabilir; çocuktur. Mühim olan çözümlere odaklanmak. Ben çağı ve yükselen narsizm; “iyi olan her şey benle ilgili, kötü olanlar diğerleriyle” demeye yol açıyor. Bu da çocuğun sağlıklı benlik gelişimini sekteye uğratan bir durum maalesef.

Haberin Devamı

ŞİDDETİN NORMALLEŞTİRİLDİĞİ EVLER
Şiddetin olduğu, hatta normalleştirildiği evlerde ise durum çok daha açık ve net. Çocuk şiddet görür ve bir süre sonra bunu uygulamaya başlar. Bir tür yön değiştirme gerçekleşir. Bunun yanısıra, sözü edilen şımarık yetişkin de çocuğu şiddete itebilir. Çünkü şımarık bir ebeveyni olan çocuğun, duygusal açıdan ihmal edilmesi olasılığı yüksektir. Yalnızca kendi istek ve ihtiyaçlarıyla meşgul bir ebeveyn maalesef çocuğa yeterli ilgi ve sevgiyi gösteremeyecektir. İlgi ve sevgi görmeyen çocuksa öfke duyar. Bu öfkenin davranışa dönüşüp dönüşmemesi ise çocuğun içinde bulunduğu diğer koşullara bağlıdır. Şımarık bir yetişkin ayrıca, çocuğun kendi beklentilerinin dışındaki en ufak bir davranışına bile tahammül edemeyebilir. Çocuğu kendi istediği forma dönüştürmek için ezebilir. Ezme ve ezilmenin olduğu yerde büyüyen, güç dengesizlikleri ortamında yetişen çocuklar gücü elde ettiklerinde bunu başkalarına karşı kullanabilir. O nedenle hep söylediğimiz gibi, aile üyelerinin birbirine karşı güç kullanmaması ve eşit bir ilişki inşa etmeleri çok önemli. Bu eşitlik; çocukların birer otorite haline gelmeleri ve ebeveynlerin rolünü almaları şeklinde değil, haklar ve iletişim anlamındaki eşitliktir. Sağlıklı sınırlar koyabilen bir ebeveyn bu eşitliği de sağlayacaktır.

Haberin Devamı

KENDİNİ TOPARLAMA GÜCÜ
Pozitif psikoloji ekolü bizlere, insanların doğuştan getirdikleri güçlü yanlarının olduğunu söylüyor. Bu güçlü yönleri geliştirmeye odaklanmanın ruh sağlığını korumada ve uyum sorunlarını azaltmada en etkili yaklaşımlardan biri olduğunu vurguluyor. Unutmamamız gereken önemli konulardan biri de şiddete eğilimi olan çocuk için halen bir şans olduğu. Öncelikle erken çocukluk geride kaldıysa ergenlik trenini kaçırmamamız gerekiyor. Şiddete eğilim; yalnızca etrafı için değil, çocuk için de bir güçlük. Bu güçlüğü aşmasında karakter güçlerinin belirgin bir rolü var. Pozitif psikoloji alanında yapılmış çalışmalar, karakter güçlerinin geliştirilmesinin insanların yaşam doyumunu ve psikolojik iyi oluşunu pozitif etkilediğini gösteriyor. Öğrenme tutkusu, azim, insaniyet, merhamet, adil olma, ölçülü olma, şükran, umut, mizah ve maneviyatın karakter güçleri olduğu kabul ediliyor. Hepimiz, zorlu yaşam olaylarına maruz kalmış bazı insanların kendini toparlama gücüne şahit olmuşuzdur. Peşine düşmemiz gereken soru, bu kendini toparlama gücünün nasıl oluştuğudur. Elbette burada iyi öğretmenler ve olumlu bir okul ortamı, iyi arkadaşlıklar, sevgi dolu ebeveynler ya da büyük anne-büyük babalar, akrabalar, çocuğun yeteneklerinin keşfedilmesi ve üzerine gidilmesi gibi koruyucu faktörlerin varlığı önemli. Bazen tek başına bir okul psikolojik danışmanının, şiddete uğrayan çocuğu stresin olumsuz etkilerinden adeta bir tampon gibi koruyan ciddi bir sosyal destek kaynağı oluşturduğu durumlar görüyoruz. Elbette tek başlarına bütün sorunların üstesinden gelemezler ve yönetim, psikolojik danışman, öğretmen ve aile iş birliği çok önemlidir. Karanlıkta yanan bir mum gibi çocuklarımıza aydınlık olan okul psikolojik danışmanlarımız ve öğretmenlerimiz iyi ki varlar.

Haberin Devamı

ÖFKE BALDAN TATLI MIDIR?
Öfke genellikle olumsuz algılansa da her duygu gibi olağandır ve iyi bir şekilde ifade edildiğinde insanlara kendilerini iyi hissettirir; içlerindeki yükü hafifletir. Bu bakımdan çocuklarımıza öncelikle öfkelerini sağlıklı bir yoldan ifade etmeyi; akıllarına estiği gibi davranmak yerine duygularını yönetebilmelerini öğretmeliyiz. Bir insanın diğerine ağzına geleni söylediği; emir, hakaret ve aşağılama dolu cümlelerle konuştuğu iletişimin dönüşü çok zordur. Mühim olan bu noktaya gelmemeleri için çocuklarımızı erken yaşlarda, duygularını yönetebilmeleri ve sağlıklı bir yoldan ifade etmeleri için eğitmektir. İnsanın içindeki öfkeyi olumlu kanallara aktarması mümkündür. Goethe, insan yalnızca sevdiğinden bir şey öğrenir der. Çocuklara sevgiyle şiddetsiz bir iletişimi benimsetebilen tüm yetişkinlere selam ve saygı ile…

DR. ÖZLEM HASKAN AVCI KİMDİR?
Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Ana Bilim Dalı’nda öğretim üyesidir. Çukurova Üniversitesi’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra, Hacettepe Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı. 2007 yılından bu yana Hacettepe Üniversitesi’nde çalışmaya devam ediyor. Ayrıca, Hacettepe Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi’nde yarı zamanlı psikolojik danışman olarak çalışmış ve üniversite öğrenci ve personeline psikolojik yardım sundu. Çift, evlilik ve aile, kısa süreli psikolojik danışma, topluma hizmet, okullarda rehberlik, sosyal kaygı, yaratıcı drama konularında dersler ve eğitimler yürütülüyor. 2020-2022 yılları arasında Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu’na başkanlık etti. Akademik çalışmalarının yanı sıra, TRT Türk Aile Programı’na konuk olmaktadır. Sosyal medya hesaplarından psikolojik danışma ve rehberlik alanına dair paylaşımlar yapıyor. Evli ve bir çocuk annesidir.

BAKMADAN GEÇME!