Güncelleme Tarihi:
Paylaşmak, ödünç vermek, ödünç almak gibi kavramlar bu yaş grubundaki çocuklar için fazla karmaşıktır. Çoğu zaman paylaştığı nesneyi tamamen bırakacağını ve kaybedeceğini düşünürler. Çocuklar paylaşmanın ne demek olduğunu tam anlamıyla kavrayabilecek beyin gelişimine 5-6 yaş civarında ulaşırlar. Ancak ebeveynlerin bu zamana kadarki tutumu çocuklarda paylaşma bilincinin gelişmesinde etkin rol oynar.
PAYLAŞMA BİLİNCİ NASIL GELİŞTİRİLİR?
Çocuklarınıza paylaşması konusunda baskı yapmayın ve paylaşmıyor diye endişe etmeyin.
Öncelikle paylaşmak istememe durumunun, 2 yaş dönemindeki çocuklarda gelişimsel ve doğal bir süreç olduğunu bilmeli ve sakin olmalısınız. Paylaşmayı öğretirken çocukları zorlamamak oldukça önemlidir. Çocuğunuz bir eşyasını paylaşmak istemediğinde, “Çok ayıp, o da oynasın biraz”, “Hadi oyuncağı kardeşe verelim, bak ağlıyor” gibi sözlerle onu ikna etmeye çalışmak, emin olun çocuğunuzu daha paylaşımcı biri yapmaz. Çocukların 6-7 yaşına kadar empati yeteneği tam anlamıyla gelişmez. Bu nedenle, ikna çabaları çocuğunuz için bir anlam ifade etmeyecektir, aksine paylaşmaya daha fazla direnme ve ağlama krizleri ile sonuçlanacaktır. Diğer yandan, çocuğu paylaşmaya zorlamak, “Oyuncağımı kimin ne zaman oynayacağına büyükler karar verir”, “Ben istesem de istemesen de bende olanı karşıdaki kişi istediğinde ona vermek zorundayım”, “Yüksek sesle ağlayan çocuk istediğini alır” gibi yanlış mesajlar almalarına da neden olabilir.
ÇOK ISRAR GÜVENSİZ HİSSETTİRİR
Oyuncaklarını paylaşması için çocuğunuza sürekli ısrar ettiğinizde, çocuğunuz kendini güvende hissetmez. Oysa, çocuğunuzun paylaşma bilinci ancak güvenli bir ortamda gelişebilir. Sözlü ikazlar ve uyarılarla çocuğunuza paylaşmayı öğretemezsiniz. Paylaşmak için çocuğunuzun güvenmesi gerekir. Bu nedenle, çocuğunuzla güven ilişkisi kurmaya, onun haklarını korumaya ve seçimlerine saygı göstermeye özen gösterin. Örneğin, başka bir çocuk oyuncağını istiyor ve çocuğunuz hayır diyorsa buna saygı duyun ve asla ısrar etmeyin. Çocukların en değerli varlıklarının oyuncakları olduğunu düşünürsek, çocuk verdiği şeyin geri geleceğinden emin olmak ister ve ancak ebeveynleri tarafından hakları korunduğunda, seçimlerine saygı gösterildiğinde paylaşmayı da gönül rahatlığıyla yapabilir.
Nasıl ki yetişkinler olarak bizler her eşyamızı arkadaşımız, eşimiz dostumuzla paylaşmıyoruz; çocuğumuzun da her eşyasını, özellikle de onun için özel olan oyuncaklarını diğer çocuklarla paylaşmasını bekleyemeyiz. Çocuğunuzun çok sevdiği, onun için özel olan bir oyuncağı olabilir. Çocuğunuz bunu paylaşmak istemezse, saygı göstermeli ve paylaşmaya zorlamamalısınız. Örneğin, çocuğunuz ile birlikte iki ayrı kutu oluşturup paylaşabileceği ve paylaşmak istemediği oyuncaklar şeklinde ayırabilirsiniz. Böylelikle, diğer çocukların karşısında oynamamak şartıyla, çocuğunuza onun için özel olan oyuncakları veya eşyaları ortadan kaldırma özgürlüğü tanımış olursunuz.
ROL MODEL OLUN
Paylaşma bilincini çocuğunuza sözel olarak öğretemeyeceğinizi bilerek, paylaşma konusunda ona rehberlik etmeye ve her zaman rol model olmaya devam edin.
Çocuklarınıza paylaşmayı asla sözel olarak öğretemezsiniz. Ancak ve ancak çocukla sağlıklı iletişime geçerek ve model olarak öğretebilirsiniz. Çocuğunuz elindeki oyuncağını arkadaşına vermek istemediğinde, “Çok ayıp”, “Sana hiç yakışmıyor”gibi ifadelerle çocuğunuzu paylaşmadığı için eleştirmek veya oyuncağını kardeşine vermediğinde “Sen büyüksün, o daha küçük”, “Biraz da o oynasın” gibi sözlerle paylaşmaya ikna etmeye çalışmak yerine çocukların kendi çatışmalarını kendileri çözmeleri için alan açmalı ve çatışmayı çözmelerinde rehberlik etmelisiniz. Örneğin, “Anlaşılan kardeşin oyuncağını almak için izin istiyor, işin bitince ona da vermeye ne dersin?” gibi sorular sorarak farkındalık kazandırabilirsiniz.
Diğer yandan, çocukların gözlemleyerek öğrendiği unutulmamalıdır. Eğer bizler elimizdekileri başkalarıyla paylaşmazsak çocuğumuzun paylaşmayı öğrenmesini bekleyemeyiz. Örneğin, yaptığınız bir yemeği komşunuzla paylaşarak çocuğunuza rol model olabilirsiniz. Çocuğunuz elindeki oyuncağını, yemeğini vs. diğerleriyle paylaştığında ise, çocuğunuzu destekleyip “Aferin sana” gibi pekiştireçler vererek, paylaşmaya teşvik edebilirsiniz.
PAYLAŞMAK DOĞAL GELİŞİR
Çocuğunuzu sosyal ortamlarda bulundurarak ve sosyalleşmelerini destekleyerek paylaşma becerilerini geliştirecek fırsatlar oluşturun.
Çocukların paylaşma becerileri, akranlarıyla birlikte oyun oynarken doğal yollardan gelişecektir. Oyuncağını paylaşmadığında hemen müdahale etmek yerine, doğal akışta paylaşmayı öğrenmesine fırsat tanıyın. Örneğin, bir sonraki adımda arkadaşı onunla oyuncağını paylaşmadığı zaman, üzülecek ve paylaşmanın önemini fark ederek doğal akıştaki öğrenmeyi zaten gerçekleştirecektir.
EBEVEYNLERE ÖNERİLER
Çocuğunuzda paylaşma bilincini geliştirmek için, paylaşmanın önemini anlatan, paylaşmaya teşvik eden kitaplardan ve hikâyelerden faydalanabilirsiniz.
“Bunu al, onu ver” veya “Aldım, verdim” gibi eğlenceli oyunlarla, çocuğunuza elinizdeki bir oyuncağı verip, ondan da elindekini isteyebilir ve verdiğinde gülümseyip teşekkür ederek onaylayabilirsiniz. Aldığınız oyuncağı bir müddet elinizde tuttuktan sonra geri verdiğinizde çocuk mutlu olur ve verdiği şeyin geri geleceğini bilerek paylaşıma hazır hale gelir.
Yemek yerken “biri sana, biri bana” veya kardeşi varsa “biri sana, biri kardeşine” gibi oyun oynatarak eğlenceli bir tarzda paylaşım yapabilirsiniz.
Oyunları sosyal öğrenmeler için fırsat olarak değerlendirebilir ve paylaşma bilincini aşılayacak evcilik tarzı oyunlar kurabilirsiniz.
İlerleyen yaşlarda, çocuğunuzla oyun oynarken rekabet içeren oyunlar yerine, daha çok işbirliği içeren paylaşımlı veya sıralı oynanabilecek oyunları tercih edebilirsiniz.
Daha ileriki yaşlarda ise, çocuğunuzla birlikte onun kullanmadığı eşyaları ve oyuncakları ihtiyaç sahiplerine vermek için ayırabilir; vermeye birlikte giderek paylaşmanın ve başkalarını mutlu etmenin iyileştirici gücüne tanıklık etmesini sağlayabilirsiniz.
PROF. DR. HALİL EKŞİ KİMDİR?
1970 Rize-İkizdere doğumludur. İlk ve orta öğretimini İstanbul Üsküdar’da tamamladıktan sonra, 1987 yılında girdiği Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nden 1992 yılında mezun oldu. 1992-1996 yılları arasında çeşitli orta öğretim kurumlarında öğretmenlik ve psikolojik danışmanlık yaptıktan sonra 1996 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü’ne araştırma görevlisi olarak girdi. 1998 yılında yüksek lisansı, 2001 yılında ise doktorasını tamamladı. 2005 yılı sonunda ise Eğitim Psikolojisi alanında doçent unvanı kazandı. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalında 2006-2011 yılları arasında doçent olarak çalışmıştır. 2011 yılından itibaren profesör unvanı elde eden yazar, hâlihazırda aynı üniversitede öğretim üyesi olarak akademik yaşamına devam ediyor. Özel çalışma alanı ise psikolojik perspektiften ahlâk/moral gelişimi, araştırma yöntemleri ve eğitimi ile manevi yönelimli psikoterapi ve psikolojik danışmanlıktır.