Güncelleme Tarihi:
Covid-19 pandemi döneminde yürüttüğü çalışmalarla dikkat çeken Yeşilay, “Pandemi ve Sonrasında Okul Fobisi ve Davranışsal Bağımlılıklarla Mücadele Eğitim Programı” başlıklı online bir sunum düzenledi. Eğitim ve sağlık dünyasından yaklaşık 2 bin kişin katıldığı programda okul fobisi, davranışsal bağımlılıklarla ilgili tedavi yöntemleri ve yaklaşımlar aktarıldı. Programın açılış konuşmasını Yeşilay Başkanı ve aynı zamanda Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Prof. Dr. Mücahit Öztürk yaptı. “Pandemi Süreci ve Sonrasında Okul Fobisi” başlıklı sunumda Prof. Dr. Öztürk, ‘okul fobisi’ ve ‘okul reddi’ kavramlarına açıklık getirerek, ailelere, rehber öğretmenlere, çocuk ve ergen psikiyatristleri ile psikologlara bu tür kaygı bozukluklarına yaklaşımları hakkında öneriler sundu.
‘DOĞRU YAKLAŞIM İÇİN DOĞRU BİLGİ GEREKİYOR’
Prof. Dr. Mücahit Öztürk, “Pandemi ve sonrasında çocuklarımızı bekleten iki risk var. İlki okuldan uzak kalmaya alışmak ve virüs korkusu nedeniyle oluşacak okul fobisi, ikincisiyse evde kalmanın online olmak anlamına geldiği şu dönemde çocukların ekrana maruz kalması. Bu programın amacı, katılımcılarımızı doğru bilgiye ulaştırarak bu riskler karşısında en doğru yaklaşımları sergilemelerine yardımcı olmak” dedi.
Yeşilay’ın kanıta dayalı bilimsel yöntemler kullanarak doğru bilgilere ulaştığının, bu sayede doğru yaklaşımlar belirlediğinin altını çizen Öztürk, “Çocuklarımızın ruh sağlığını korumak görevimiz. Yeşilay’ın amacı, beden ve ruh sağlığı yerinde bir yeni nesil oluşturmak” şeklinde konuştu. Öztürk, okul fobisi ve okul reddinin birbirinden ayrı kavramlar olduğunu belirterek, “İlk defa 1941 yılında adı konulan okul fobisi, okula gitmekten korkmak, okula gitmeye tepki göstermek şeklinde kendini gösteren bir kaygı belirtisidir. Okul reddiyse okula gitmeme nedenlerini artıran çocuklarda görülen bir hastalık belirtisidir” diye konuştu.
KAYGI BOZUKLUĞU TEMELLİ OKUL FOBİSİNE DİKKAT
Yeşilay Başkanı Öztürk, okul fobisinin pek çok nedeni olabileceğini vurgulayarak, şunları söyledi:
“Anne ya da anne yerine koyduğu kişiden ayrılma kaygısı çocuklarda görünebilir ve çocuk annesini okulda yanında isteyebilir. 3-6 yaş aralığındaki çocuk, anaokulu veya çalışan ailelerde başkasının bakımına verilme nedeniyle annesinden ayrılabilir de ayrılamayabilir de. Bunu çocuğun kaygı potansiyeli belirler. Kaygı bozukluğu, genetik olarak kaygıya yatkın kişilerde görülür. Burada annenin doğru tutumu önemli. Çocuk, 6 yaşından önce gittiği ya da kaldığı ortamda kendini rahat ve güvende hissedene kadar anne ya da bakımını yapan kişi onunla birlikte kalmalı. Aksi durum, travma oluşturur. Kriterimiz 4 haftadır. Eğer çocuk 4 hafta içinde anne ile birlikte kaldığı ortamda rahat ve güvende hissedemediyse ayrılma kaygısı yaşıyor demektir. Bu da panik nöbetlerine bile neden olabilir. Korkma, kaçma, ağlama, huzursuzluk gibi depresif tepkiler verir. Ya da çocukta davranış bozukluğu gibi gözüken ama ayrılma kaygısı temelli, vurma, kırma, dağıtma, küfür etme gibi saldırgan tepkiler ortaya çıkabilir. Ebeveynler ve rehber öğretmenler bu süreci yönetecek kişiler. Bu nedenle, onlara doğru yaklaşımlar için doğru bilgiler vermeliyiz. Aksi, çocuklarda onulmaz travmalara neden olabilir.”
‘SANILDIĞI GİBİ ANNE SORUMLU DEĞİL’
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Prof. Öztürk, sanıldığının aksine annelerin yetiştirme şeklinden daha çok, çocuklardaki genetik yatkınlığın okul fobisi gibi kaygı bozukluğunun nedenini oluşturabileceğine dikkati çekerek, konuşmasında şu bilgileri verdi:
“Genellikle annelerin çocuklarını yetiştirmesinde sorun olduğu düşünülür. Aşırı korumacı, kaygılı anneler var elbette. Bu tür annelerin oluşturduğu kaygılar, çocukta genetik yatkınlık yoksa uzun süreli ya da kalıcı kaygı bozuklukları oluşturmaz. Genellikle 1ila 4 hafta sonra yeni ortamlarına uyum sağlamayı başarırlar. 6-12 yaş aralığında ayrılma kaygısı, ana ve ilk okula başlama nedeniyle yüzde 13 oranında kendini gösterir. Eğer çocukta genetik olarak kaygı bozukluğuna yatkınlık varsa, anne aşırı korumacı olmasa da, davranış ölçütleri normal de olsa, çocukta ayrılma kaygısı gözlemlenebilir. Okul reddinin içinde ayrılma kaygısı olmakla birlikte dikkat eksikliği, hiperaktivite gözlemlenen çocuklarda otoritenin olduğu yerlere gitmek istememe tepkisi vardır.”
‘PANDEMİDE REHBER ÖĞRETMENLERE İŞ DÜŞÜYOR’
Yeşilay Başkanı Prof. Dr. Mücahit Öztürk, konuşmasının sonunda, pandemi döneminin çocuğun kendi içinde yaşadığı kaygıları artıracağının altını çizerek, “Ailelerin ve özellikle rehber öğretmenlerin hazırlıklı olması gerekiyor. Bu dönemde, doğrudan pandemi kaynaklı kaygı bozuklukları çocuklarda kendini gösterebilir. Özellikle obsesif, yani takıntılı çocuklar buna yatkın olacak, okula gitmekte sorun yaşayacak. Bu dönemde ve sonrasında rehber öğretmenlere çok iş düşüyor. Aileleri ve çocukları doğru bilgilendirip çocuklarla çalışmalarda bulunmalılar. Gerekirse çocuk psikiyatristleri, psikologlarıyla işbirliği kurmalılar. Rehber öğretmenlerimiz çocukları okulun ilk gününden itibaren rahatlatarak gerekirse psikoeğitimler vermeliler” dedi.