Güncelleme Tarihi:
20’nci yüzyılda toplumdaki değişimler çok daha yavaş olduğundan ailelerin uyum sağlaması mümkün olabiliyordu. 21’inci yüzyıldaysa değişimlerin hızına yetişmek mümkün değil. Gençler değişime çabuk ve kolay uyum sağlarken ebeveynler zorlanıyor ve kuşak çatışması daha belirgin hale geliyor. Bu durumda anne-babaların çocuklarıyla sağlıklı iletişim kurabilmesi için empati yapması, daha demokratik davranması ve birlikte büyümeye, keşfetmeye açık olması gerektiğini söyleyebiliriz.
Kuşaklararası farklar normal hayatta birçok boyutta göze çarptığı gibi ebeveyn-çocuk iletişiminde de uyum konusunda büyük sorunlar olarak ortaya çıkıyor. Çünkü her dönemde çocuklar, çok farklı toplumsal özellikler ve düşünce yapısıyla büyüyor. Dijital teknoloji çağına doğan ve bu nedenle çağın ‘yerlileri’ olarak kabul edilen indigo ya da kristal çocuklar olan Z kuşağı şimdinin ilkokul-lise öğrencileri. Her şeyi hızlı yapan, en belirleyici özellikleri ‘hız’ olan bu çocukların sürekli değişen bir dünyaya doğdukları için hızlı konuştuklarını, hızlı öğrendiklerini hatta bazı bilgileri ‘bilerek’ dünyaya geldiklerini söylemek mümkün. Onlar hızlılar, çabuk tüketiyorlar, oyuncak yerine iPad’le oynamayı tercih ediyorlar. Sanki zamanları yok ve hep bir şeye yetişmek zorundalar. Hayatları tüketim üzerine kurulu. Hızlı yaşamalarına rağmen bir şeye adapte olmalarının o kadar çabuk olmadığının altını çizebiliriz. Buna sanal alemde çok fazla var olmalarının yol açtığı söylenebilir. Bu çocukların IQ’ları yüksek ama sosyalleşmeleri düşük. Ne tek başlarına kalabiliyorlar, ne de çok sosyalleşmeyi seviyorlar. Özgüvenleri oldukça yüksek. Takım oyununa çok uygun olmayan hatta kendine dönük bir kuşak.
TÜRKİYE’DEKİ TABLO: USLU OL
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın psikoloji alanındaki araştırmalarına göre, genellikle Doğu toplumları daha otoriter ve çocuktan ‘itaat’ bekliyor. Batı toplumları ve gelişmiş ülkeler yani daha bireyci kültürlerse, çocuğun bağımsızlığına izin veriyor. Yine Doğu kültürleri ‘başarı’ beklentisini öne çıkartırken, Batı kültürleri ‘çocuğun bağımsız ve mutlu olmasını’ bekliyor. Türkiye’deki sonuçlarda, çocuklarda en çok istenilen nitelik ‘anne-babasının sözünü dinleme’ öne çıkıyor. Bu seçenek kadınların yüzde 59’u, erkeklerin yüzde 61’i tarafından ilk sırada dile getiriliyor. Çocuğun bağımsız ve kendine güvenli olmasıysa erkeklerin sadece yüzde 17’si, kadınların da yüzde 19’u tarafından tercih ediliyor.
EBEVEYNLERİN ‘HER ŞEYİ BİLEN’ KONUMU SARSILDI
20’nci yüzyılda toplumdaki değişimler çok daha yavaş olduğundan ailelerin uyum sağlaması mümkün olabiliyordu. Oysa 21’inci yüzyılda değişimlerin hızına yetişmek mümkün değil. Gençler değişime çabuk ve kolay uyum sağlarken ebeveynler zorlanıyor ve kuşak çatışması daha belirgin hale geliyor.
Toplumsal yaşamdaki iletişim biçimleri ve değerler üst kuşaklarda daha yavaş değişime uğrarken, 21’inci yüzyılın getirdikleri, günlük yaşamı ve değerleri çok hızlı etkiliyor. Gençler bu yeni değerleri sorgulamadan benimsiyor, yetişkin/yaşlı kuşaklar sorgulama ve reddetme sürecine giriyor.
Anne-babalar, 20’nci yüzyıldaki ‘her şeyi bilen ve öğreten’ konumundan, 21’inci yüzyılda dijital dünyaya uyum sağlamakta zorlanan ‘göçmenler’ durumuna geçmekten rahatsızlar. Bu yeni ortamda kaçınılmaz olarak çocuklarından birçok şeyi öğrenmek zorunda kalmaları, onların ebeveyn olarak ‘otoriter benlik algıları’nı sarsıyor. Bu durumda da onlarla iletişim kurarken çatışmalar ortaya çıkabiliyor. Peki çocuk ve gençlerle iletişim kurarken nelere dikkat etmeliyiz? Bunun için birkaç öneriyi şöyle sıralayabiliriz:
BU ADIMLARA DİKKAT!
- Öncelikle ‘koşulsuz kabul, dürüstlük-içtenlik ve empati’ olarak ifade edilebilecek üç temel ilkeye sahip olmalıyız.
- Anne-babalar olarak, 20’nci yüzyıldan kalan ‘ebeveynlik’ paradigmalarımızı gözden geçirmeliyiz. İşe yarayanları ve yaramayanları bulmalıyız.
- Otoriter tutumlar yerine demokratik ve sorumluluğu paylaşan tutumları benimsemeliyiz.
- Onlardan öğrenmeli ve dijital dünyayı keşfetmekte bize yardımcı olmalarına izin vermeliyiz. Birlikte büyümeli ve gelişmeliyiz.
PROF. DR. BİNNUR YEŞİLYAPRAK KİMDİR?
Lisans eğitimini Gazi Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, meslek hayatına sınıf öğretmeni olarak başladı. Hacettepe Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında 1983’te yüksek lisans, 1988’de doktora yaptı. 1991-1992 eğitim öğretim yılında Amerika’da doktora sonrası çalışmalarını sürdürdü ve 1995 yılında doçent oldu.1980 yılından itibaren görev yaptığı Gazi Üniversitesi’nden 2002 yılında ayrılarak Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’ne profesör olarak geçti. Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı’ndaki görevini Eylül 2017 yılında, kendi isteğiyle erken emekli oluncaya kadar sürdürdü. 2010-2011 eğitim öğretim yılında Amerika’da Penn State Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak 12 ay bulunan Yeşilyaprak’ın uzmanlık alanında yazdığı tek ya da ortak yazarlı 14 kitabı, çeşitli bilimsel dergilerde yayımlanmış 100’ü aşkın makalesi bulunuyor. Prof. Dr. Yeşilyaprak, 35’i uluslararası olmak üzere 100’den fazla kongrede bildiri sundu ve bazılarında ‘çağrılı konuşmacı’ olarak yer aldı. İlgi alanları arasında gençlik sorunları, gelişimsel rehberlik, kariyer gelişimi ve mesleki rehberlik, mesleki etik, aile rehberliği/ana-baba eğitimleri gibi konular var. Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak ayrıca, 2002-2008 yılları arasında Türk PDR-DER’in genel başkanlığı görevini de yürüttü.