Güncelleme Tarihi:
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri Sinan Özkahraman, Tolgahan Kayhan, Mert Özsoy ve Eren Güngör çocuk hukuku dersinde çocukları suça iten faktörleri araştırdı. Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Yard. Doç. Dr. Hasan Sınar danışmanlığında bir rapor hazırladılar. Buna göre, sevgi yoksulluğu, yanlış eğitim, baskıcı disiplin yöntemleri, çocuk istismarları, çocuğun küçük yaşta çalışmaya başlaması, kültür çatışmaları, gecekondulaşma gibi dış faktörler çocuğu suça yönlendiriyor.
Raporda çocukları suça iten en önemli nedenin, aile olduğu savunuldu. Diğer sebeplerin aslında aileden kaynaklandığı belirtilerek, “Aile çocuğun sosyalleşme sürecinin ilk basamağıdır ve ilk basamak çürük olursa diğer basamakları çıkmak zor olur. Çocuğun aile içinde başlayan sosyalleşme sürecinde, erken çocukluk döneminde anne-baba anlaşmazlıkları, ebeveyn ile çocuk arasındaki bağın zayıflığı, ailedeki çocuk sayısının fazla olması, erken yaşta anne-baba olunması çocuk suçluluğunu ortaya çıkaran etkenlerdir. Ebeveynlerin yetersiz kontrolleri, disiplinin sağlanamaması, çocukların başıboş büyümek, ailelerin yeterince çocuklarına sevgilerini göstermemeleri onları suça sürükler” denildi. Rapora göre, çocukları suça iten faktörler ise şöyle:
Kimlik bunalımı, kültürel yozlaşma ve yabancılaşma: Burada ilk akla gelen etken göç. Şehre göçte daha konforlu bir hayat sağlama, şehirlerin eğlence merkezi olması gibi faktörlerin yanı sıra asıl neden ekonomik sorunlar. Yer değiştiren çocuk, yeni hayata alışamıyor. Göç nedeniyle ortaya çıkan kültürel farklılıklar sonucunda aileler arasında gerginlik ve kavgalar yaşanıyor. Bu da çocukları çok rahat suça itebiliyor.
Gelir adaletsizliği, yoksulluk ve işsizlik: Maddi imkansızlıklar nedeniyle okula gidemeyen çocuklar, ekonomik yönden aileye katkı sağlamak zorunda kalıyor. Maddi imkansızlıklar arasında çok fazla çocuk sahibi olmak da var. Bu konuda acilen bilinçlendirilme yapılması gerekiyor. Çocuklar ayakkabı boyacılığı, simit satıcılığı gibi işler yapıyor. Daha fazla para kazanmak için dilencilik, torbacılık, uyuşturucu satıcılığına da başvurabiliyorlar. Diğer neden ise parası olmayan bir çocuk aç olduğu için yiyecek çalabiliyor.
Yetersiz ve kalitesiz eğitim: Okulların yeterli donanıma sahip olmaması, öğretmenin bilinçsiz olması, küçük sınıflarda kalabalık öğrenci nüfusu, öğretmen ve arkadaşları tarafından dışlanma, ailenin okul konusunda destek olmaması gibi nedenler çocuğun yeterli eğitim almasını engeller ve çocuk suça sürüklenebilir.
Bilgisayar oyunları ve televizyon: Araştırmalara göre şiddet içerikli oyunlar oynamak, film veya dizi izlemek çocukları daha şiddete yatkın hale getiriyor. Çocuklar bunlar yüzünden öfkelerini kontrol edemiyor. Bilgisayar ve televizyon oyunlarında, çocuklar suçu normal bir şey olarak görüyor. Büyüklerin suistimalleri: Çocuklar uyuşturucu satıcılığından, adam öldürmede, hırsızlıkta ve terör olaylarında kullanılıyor. Çünkü çocukların ceza alma ihtimali yetişkinlere göre daha az ya da hiç yok. Ayrıca çocuklar dilencilikte de kullanılıyor. Bu nedenle çocuklar büyükler tarafından çok rahat bir şekilde suça teşvik ediliyor.
Arkadaş ortamı: Çocuklar arkadaş gruplarına değer verdikleri için arkadaş grupları tarafından itilmek ya da dışlanmak onları mutsuz eder. Bir arkadaşın davranış modelini benimsemek, suçlu davranışların yapılanmasında en önemli etkenlerden biri. Bir diğer arkadaş ortamı ise çete denilen gruplardır. ‘Toplum tarafından kabul görmek ve hayatta kalmak için birlikte mücadele etmek’ amacıyla çeteler halinde biraraya gelen çocuklarda uyuşturucu kullanımı, gasp, hırsızlık, kapkaççılık gibi suç türleri görülüyor.
Koruyucu aile modeli geliştirilmeli
Suça itilen çocuk sayısının her geçen gün arttığına dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Hasan Sınar şunları söylüyor: “Her ne kadar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kuruluşlar koruyucu ve destekleyici tedbirleri hayata geçirmek için büyük bir çaba harcasalar da, bu çabalar bir noktadan sonra yetersiz kalıyor. Gerçekten, suça sürüklenen çocuk için kanunda sözü edilen danışmanlık, bakım, eğitim, sağlık ve barınma hizmetleri konusunda, Bakanlık bu hizmetleri sağlamak için elinden geleni yapıyor. Ama sözgelimi bakım hizmeti konusunda resmî ve özel yurtların kapasiteleri de, koşulları da, sunabilecekleri de bir yere kadar! Bunun için, kanunda bir de koruyucu aile modelinden söz ediliyor, yani suça sürüklenen çocuğu yanına alacak, onu kendi evladı gibi koruyacak, gözetecek, yetiştirecek bir aile! Kâğıt üzerinde fevkalade iyi düşünülmüş, her açıdan mükemmel bir proje. Ama uygulaması o kadar az ve yetersiz ki, neredeyse yok gibi! Oysa bu model daha etkili bir şekilde hayata geçirilse ve yaygınlaşsa, o çocukların hayatında gerçek anlamda bir dönüm noktası olabilir, onları pozitif anlamda hayata bağlayabilir. Bu noktada Bakanlığın, koruyucu ailelere yardım ve benzeri özendirici uygulamaları hayata geçirilebilir, sivil toplum kuruluşları tarafından aileleri koruyucu aile olmaya yönlendiren etkinlikler, tanıtım ve kampanyalar organize edilebilir.”
Çocuğu dilendirmek ‘kabahat’ olarak görülüyor
Raporda bir diğer problemin de dilendirilen çocuklar olduğu belirtiliyor. Türkiye’de çocuk dilendiriciliğinin Türk Ceza Kanunu’nda bir cezaya tabi olmadığı, Kabahâtler Kanunu kapsamında ele alındığı ifade ediliyor. Çocukları dilendiren aile ve yetişkinlerin bu davranışının ‘kabahat’ olarak kabul edilip, para cezası uygulandığı belirtilerek, bunun sonucunda para cezası ödeyen ailenin çocuğa şiddet uyguladığının altı çiziliyor. Rapora göre, diğer eksiklik ise takipsizlik. Erişkin çocuk dilendirmekten 3’üncü kez ceza alırsa ve sonrasında yakalınırsa çocuk aileden alınıp kuruma yerleştiriliyor. Bu 3 kez yakalanmanın da yaklaşık 4 yıl sürdüğü ifade edilerek, bu 4 yıllık süreçte çocuğun sokakta suç işlemeye devam ettiği vurgulanıyor.
Raporda ayrıca boşanmalar sonucunda anneye ödenen nafakanın yetersiz kalması, çocukların işlediği suçların kategorize edilmeden basit bir suç işleyen çocukla, ağır suç işleyenin aynı ortamda tutulması, sevgi saygı bağı olmayan üvey ebeveynler, cezaevlerinde uzmanların olmayışı, cezaevinden 18 yaşını doldurarak çıkan bir gencin devlet tarafından istihdam edilememesi gibi sorunlar sıralanıyor.