Çocuğa değer kazandırma sürecinde aile ve okulun rolü

Güncelleme Tarihi:

Çocuğa değer kazandırma sürecinde aile ve okulun rolü
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 05, 2024 10:38

Eğitim, bir değer kazandırma süreci olarak tanımlanabilir. Değer, insanın hem kendisi hem de çevresiyle ilişkilerinde düşünce, duygu ve davranışlarını biçimlendiren bir olgu. Bireylere şahsiyet, yani kişilik, karakter, kimlik kazandırdığı gibi toplumsal yapının da önemli belirleyicisi. Davranış bilimciler ve sosyal psikologlar değerlerin bir yandan bireysel tutum ve davranışları, bilişsel süreçleri etkilediğini, diğer yandan toplumun kültürel kalıplarıyla etkileşimde bulunduğunu ve onları yansıttığını belirttiler. Onun için değer, bir kişi ya da bir topluluğun ideal kabul ettiği var olma ya da hareket etme tarzıdır.

Haberin Devamı

En eski pedagoglardan günümüz eğitimcilerine kadar eğitimin öğretim boyutu olsa da değer kazandırma işlevi her zaman öncelikli tutuldu. Batılı eğitimcilerden Ellen Key (1849-1926) “bazen hiç eğitmemek eğitmekten daha evladır” derken eğitimin değer kazandırma özelliğine dikkat çekti. En eski Müslüman Türk eğitimcilerden Farabi de (870-950) ilk defa eğitim ve öğretim kavramlarını ayrı tanımlarken her öğretimin eğitim amacı taşıması ve eğitimin de birey ve topluluklarda ahlâkî nazariyeler oluşturması gerektiğini belirtti. Bunun da ancak davranışla kazanılabileceğini vurguladı.

DAVRANIŞA DÖNÜŞMEYEN DEĞER PROBLEM
Bugün Türk eğitim sisteminin en büyük çıkmazlarından biri, öğretimin bir dereceye kadar başarılabilmiş olmasına karşın eğitimin yapılamayışı, yani eğitim yoluyla bireylere istenilen değerlerin kazandırılıp davranışa dönüştürülememesi problemi. Oysa bugün yürürlükte olan 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nda Türk Millî Eğitiminin Genel Amaçlarından söz edilirken değerlere sık sık vurgu yapıldığı görülüyor. Bu değerler, kanunda “Türk Milletinin bütün fertlerini, millî, ahlâkî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren (md. 2); beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere sahip (mad.3) bireyler yetiştirmek” olarak belirtiliyor.

Haberin Devamı

Türk eğitim sisteminde değerlerin eksikliğini gören yöneticiler, 18. Millî Eğitim Şurası’nda değerlerin eğitimini gündemine almış ve okullarda ‘değerler eğitimi’ boyutunda eğitim etkinliklerine dikkat çekiyor. Millî Eğitim Bakanlığının 2010/53 nolu genelgesi ile 2010-2011 öğretim yılından itibaren okullarda ‘Değerler Eğitimi Projeleri’ uygulanmaya başlandı. Bu çerçevede yerel ve ulusal düzeyde değerler eğitimi tasarıları geliştirildi, ‘ayın değeri’ gibi uygulamalara gidilmiş ve çeşitli etkinlikler yapıldı. Ancak gelinen son noktada, bu şekilde değerlerin kazanımında istendik özelliklerin gerçekleşmediği, yani değerlerin içselleştirilip davranışa dönüştürülemediği görüldü. Bu gerçeklikten olsa gerek şu günlerde tartışılan ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ müfredat çalışmalarında ‘erdem-değer-eylem modeli’ ile değerlerin tüm müfredatla bütünleştirildiği ileri sürülüyor. Yeni müfredat çalışmalarında değerlerin geniş bir perspektifle sistemi bütünleyen anlamlı bir olgu ve programların ruhunda tabi bir şekilde yer aldığı belirtiliyor. Yani değerler, programın diğer öğelerinden, becerilerden ve alan içeriğinden ayrık bir şekilde değil de, programa kaynaşık olarak işlenecek.

Haberin Devamı

EĞİTİM AİLEDE BAŞLAR
Bu noktada durup, şöyle bir soru sorulabilir: Öğrencilere değerler eğitimi nasıl verilmeli? Çünkü değerler öğretilebilir ve öğrenilebilen olgulardır. Hayat boyu bireyin çabaları ve çevrenin etkisiyle oluşan değer eğitimi, ailede başlar, okul ile devam eder. Eğitimle ilişkisi bakımından ele alındığında değerler, hayatla doğrudan ilgili olması ve insanın insanca yaşama çabasına yardımcı olması bakımından her çağda eğitimin hem amacı hem de konusu ola gelmiştir. Bu eğitimin nasıl yapılacağına ilişkin farklı yaklaşımlar da ortaya çıkmıştır. En eski yaklaşımlardan biri, telkine dayalı olanıdır. Ancak bunun çok etkili olmadığı söylenir. Bir atasözümüz vardır: “Ele verir talkını kendi yutar salkımı”. Bu söz, başkalarına verdiği öğütleri kendisi uygulamayan kişiler için söylenir. Telkine dayalı değer eğitimi okullarımızda 1960’lara kadar devam etti. Bu yöntem eleştirilse de bilinçli veya bilinçsiz şekilde sıklıkla başvurulan bir yöntem olma özelliğini halen koruyor.

Haberin Devamı

7 FARKLI YAKLAŞIM
1960 ortalarında ABD’de Sidney, Simon ve arkadaşları tarafından geliştirilen değer açıklama yaklaşımı, 1970’lerin başında Kohlberg ve arkadaşları tarafından geliştirilen ve uygulanan adil topluluk okulları gibi yaklaşımlar ile telkine dayalı değer eğitim-öğretimine alternatif yollar geliştirildi. Günümüzde ise değer eğitimi ile ilgili literatür tarandığında değer eğitiminde 7 tür yaklaşımdan söz edilebilir. Bunlar; değer gerçekleştirme, değer açıklama, değer analizi, ahlâkî muhakeme, karakter eğitimi, vatandaşlık eğitimi, ahlakî eğitim şeklindeki yaklaşımlar. Bu yaklaşımların tek tek ne olduğunu açıklamak, bu yazının konusunu aşabilir. Ancak şunu belirtmekte fayda var: Değer eğitiminde en önemli ilke rol modeldir. Prof. Dr. Üstün Dökmen hocanın sıklıkla vurguladığı sözlerden biri de bu ilkeye işaret ediyor: “Nasıl bir çocuk yetiştireceğimiz bizim nasıl yaşadığımıza bağlı. Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın; zira zaten size benzeyeceklerdir. Kendinizi terbiye edin yeter…” Onun için evde, sosyal çevrede ve okulda çocuğa değer eğitiminde rol model olmak çok önemli.

Haberin Devamı

ÖNCE İÇSELLEŞTİRİLMELİ
Değer eğitiminde en önemli başka bir ilke ise, kazandırılacak değerin içselleştirilmesidir. Değerin bilişsel, duyuşsal, psikomotor ve sosyal yönü, öğrenenler tarafından mutlaka içselleştirilmelidir. Bu da ancak değerin bireyin kendi duygu, inanç ve önceliklerinin farkına varması, onurlu, eleştirel ve yaratıcı düşünmesi, iletişim ve sosyal becerilerinin geliştirilmesi ve sevgi ile mümkün. Değerle ilgili buyruklar, yasaklar veya dayatmalar etkili bir yöntem değil. Değerler bilgi olarak öğretilebilir ama, duygu ve davranış boyutu ihmal edilirse değer eğitimi tamamlanmaz. Neden? Çünkü, değerlerin kazanımında bilişsel özelliklerin kazanımından daha önemli olan duyuşsal özellikler ve kalıcılığı sağlayan davranışlar. Örneğin “yalan söylemek günahtır”, “hırsızlık yapmak suçtur” gibi bilişsel öğrenmeler, duyuşsal alanla ilişkilendirilmez ve davranışa dönüştürülmez ise, bu tür öğrenmelerin kıymeti yok. Bu noktada en çok üzerinde durulması gereken konu kalbî veya vicdani eğitim. Mevlâna der ki, “aklın yoksa yandın; ya kalbin yoksa, sen zaten yoksun ki” der. Onun için değerlerin eğitiminde bilgi, duygu, davranış bütünlüğü olmalı ve değerler, tüm öğretim alanlarının bir parçası olmak durumundadır. Bir matematik öğretmeni, iki çarpı ikinin dört ettiğini öğretirken bunu, hesabı doğru yapıp kimseyi aldatmaması gerektiğini de çocuğa hissettirmeli. Bir beden eğitimi veya jimnastik öğretmeni, çocuğun kaslarını kuvvetlendirirken çocuğun sahip olduğu kas kuvveti ile haksızlık yapmamasını, haksız olmamasını, haksızlığa sükût etmemesini de onun kalbine nakşetmeli.

Haberin Devamı

Değer eğitiminde ihmal edilmeyecek bir başka konu ise ailedir. Okul, örtük ve açık programlar üzerinden bir eğitim verirken aile ile işbirliği yapıp değerlerin yaşantıya dönüşmesini sağlama çabası içinde olmalı. Çünkü yaşantı söz konusu olduğunda aile merkezdedir. Okul ise, çocuklar için belli bir süre ve zaman dilimi ile sınırlıdır. Okul bu sınırlılığını aile içerisinde istendik yaşantıları destekleyerek aşabilir.

PROF. DR. SELÇUK UYGUN KİMDİR?
1970 Antalya doğumlu. 1993 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesi’ni bitirdikten sonra bir yıl sınıf öğretmeni olarak çalıştı. 1995 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne Araştırma Görevlisi olarak atandı. 1996 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Yüksek Lisansını tamamladı. 1997 yılında doktora programına devam etmek için Çanakkale’den Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’ne görevlendirildi. 2003 yılında Ankara üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Programları ve Öğretim Anabilim Dalı’nda ‘Eğitimin Sosyal ve Tarihi Temelleri’ doktora programını tamamlayarak eğitim doktoru (Phd) unvanını aldı. 2005 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Yardımcı Doçent, 2010 yılında Doçent oldu. 2011 yılında Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne Doçent öğretim üyesi olarak atandı. 2012-2014 yılları arasında Akdeniz üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü görevinde bulundu. Halen Akdeniz üniversitesinde çalışmalarını sürdürüyor. Lisans ve lisansüstü programlarda 'Eğitim Bilimine Giriş', 'Türk Eğitim Tarihi', 'Eğitimin Tarihsel Temelleri', 'Çağdaş Eğitim Akımları', 'Türk Eğitim Sisteminin Sorunları', 'Karşılaştırmalı Öğretmen Eğitimi Programları' vb. derslere giren Uygun, evli ve 2 çocuk babasıdır. 'Tanıkların Dilinden Bir Dönem Öğretmen Okulları', 'Türk Eğitim Sistemi Sorunları', 'Türkiye’de Eğitimde Millilik Yönelim ve Yaklaşımları', 'Köy Enstitülü Öğretmenler', 'Ah Şu Okullar Yok mu' gibi kitaplarının yanısıra ulusal ve uluslararası düzeyde birçok makale, bildiri ve kitap türünden çalışmaları bulunuyor.

BAKMADAN GEÇME!