Çobanlıktan Fransa’da rektörlüğe uzanan hikaye

Güncelleme Tarihi:

Çobanlıktan Fransa’da rektörlüğe uzanan hikaye
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 15, 2013 12:15

Malatya’nın Hekimhan ilçesinde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen, küçükken ailesine ait hayvanları otlatan ve eğitimini zorluklarla tamamlayarak profesörlüğe yükselen Cafer Özkul, Fransa’daki Rouen Üniversitesi’nin rektörlüğünü yapıyor.

Haberin Devamı

Fransa’da bulunan Rouen Üniversitesi Rektörlüğü görevini 2007 yılından bu yana Cafer yürüten Özkul, 1951 yılında Malatya’nın Hekimhan ilçesine bağlı Kocaözü köyünde doğdu. Çocukluğunun yokluk içinde geçtiğini dile getiren Özkul, “O zaman köyün şartlarında en iyileri olmamıza rağmen kıt imkanlardan dolayı babam ‘Biz 50-60 sene bu topraklara emek verdik. Bir yere varamadık. Sen oku, gidebildiğin yere kadar git’ demişti. Babam, ‘bu çocuk başarılı ama benim tarlada iş gücüne de ihtiyacım var’ demedi” diye konuştu. İlkokul 4’üncü sınıfa kadar köyünde okuduğunu belirten Özkul, 4 ve 5’inci sınıfları da Malatya merkezde tamamladığını söyledi. İlkokulu bitirince parasız yatılılık sınavını kazandığını anlatan Özkul, ortaokulu ve liseyi Gaziantep’te okuduğunu belirtti. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğrenciyken Etibank’ın yurtdışı bursunu kazandığını anlatan Özkul, 1970 yılında gittiği Fransa’da Bouches Du Rhone şehrindeki üniversiteye bağlı özel statüdeki bir kuruluşta Fransızca hazırlık eğitimi aldığını dile getirdi.

Sözleşmeli çalışmaya başladığı üniversitenin rektörü oldu

Daha sonra, iki yıl mühendislik okullarında temel bilimler eğitimi aldığını ifade eden Özkul, ardından girdiği sınavda başarılı olarak elektrik mühendisliği okumaya başladığını anlattı.
“Fransa’da mühendislik okulları iki çeşit. Birincisi, üniversitelerin bünyesindeki yüksekokullar, ikincisi de üniversitelerden bağımsız okullar. Ben o zaman üniversiteden bağımsız bir yerde okulu bitirdim” diye konuştu. Özkul, Rouen Üniversitesinde doktora yaptığını aynı okuldan gelen bir iş teklifini kabul ettiğini ve çalışmaya başladığını dile getirerek, şunları söyledi:

“O dönemde Türk veya yabancı asıllı insanlar kadrolu doçent doktor veya profesör olamıyordu. O nedenle ben 8 yıl sözleşmeli olarak çalıştım. Bu sürenin sonunda bir kanun değişikliğiyle yabancılara araştırma merkezinde veya üniversitelerde çalışma olanağı tanındı ve ondan sonra doçentlik sınavına girdim ve onu kazandıktan sonra kadrolu doçent olarak çalışmaya başladım.”

Rektörlüğe ilk seçildiğinde, dönemin edebiyat fakültesi dekanının “Biz artık Türk, yabancı asıllı birisini rektör seçebilecek kadar demokratik olgunluğa erişmişiz ve bundan gurur duyuyorum” dediğini aktaran Özkul, Fransa’daki rektörlük seçiminde uygulanan sisteme değinerek, şöyle konuştu:
“Bir seçiciler kurulu oluşturuyor. Benim ilk seçildiğim zaman 140 seçici kurulu üyesi vardı. Bunun yarısı öğretim görevlilerinden, doçentlerden, profesörlerden oluşuyor. Geri kalanların 33’ü öğrencilerden, 22’si sivil toplumdan, 15’i idari ve teknik kadrodan seçiliyor. Her fakülte, her bilim dalı kendi temsilcilerini gönderiyor. 171 veya üstünde oy alan herkes rektör olabiliyor. Ben bunu başardım. Salt çoğunluğun bir fazlasını alabildiğim için rektör olarak seçildim. Belki ilk seçilme bir olay ama ikincisi daha önemliydi çünkü insanlar yaptığınız işleri beğeniyorsa, size güveniyorsa ve o güveni koruyorsa sizi tekrar görev başında görmek istiyor ve ikinci kez seçiyorlar. 6 senedir rektörlük yapıyorum. İkinci dönemin yarısına yaklaşmış vaziyetteyim.”

Haberin Devamı

Babasının tavsiyeleriyle motive olduğunu ifade eden Cafer Özkul, bu motivasyon sayesinde önemli bir göreve yükseldiğini söyledi.
Küçükken çobanlık yaptığını belirten Özkul, “Birkaç koyun ve keçimiz vardı. Her çocuk gibi yaz tatillerinde meraya götürüp onları otlatırdım. Annem yanıma kumanya verirdi. O zamanlar bunlara katlanmak bana zor geliyordu ama şimdi o günleri çok tatlı hatıralar olarak görüyorum” dedi.

Çocukluğunun geçtiği Kocaözü köyünden en çok aklında kalan hatıralarının, kışın tahta bavul üzerinde karda kaymak ve soğuk okulu ısıtmak için odun taşımak olduğunu dile getiren Özkul, “Sınıflarda itişerek, kalkışarak sobanın başına üşüşmemiz çok güzel hatıralar olarak kaldı. Bunlar bugün mutlu bir çocukluk hatırası gibi geliyor” diye konuştu.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!