Güncelleme Tarihi:
Geçtiğimiz günlerde Fransa’da ilk ve ortaokullarda öğrencilerin cep telefonlarını kullanmalarının Eylül 2018’den itibaren yasaklanacağı haberi yayınlandı. Tabii ki, okula getirmeleri yasak olmayacak ama derste kullanmalarının yasaklanacağı belirtildi. Buna benzer bir uygulama aslında İngiltere’de de birçok ilkokul ve lisede zaten görülüyor. Çocuklar okula girişte telefonlarını resepsiyonda, kendi sınıflarına ait bir kutuya koyup, çıkışta geri alıyorlar. Bu kural bazı okullarda öğretmenler ve diğer çalışanlar için de geçerli. Öğretmenler, telefonlarını kendi dolaplarına kilitleyip, sadece öğlen yemeği arasında ve gün sonunda kullanabiliyor.
2016 yılında RM Education firması tarafından yapılan bir ankete göre, Birleşik Kırallık’ta liselerin sadece yüzde 29’u ‘kendi cihazını getir’ yöntemini kullanıyor. Yani öğrencilere “çıkarın laptop’ları ders başlıyor” denilmiş oluyor. İlkokullarda bu rakam sadece yüzde 9. Tabii bunda lise öğrencilerinin daha bağımsız olarak projeleri tamamlayabilmeleri ve cihazlarındaki hatalara da çözüm üretebilmeleri etkili olmuş olabilir. ‘Kendi cihazını getir’ yaklaşımı Avrupa’da ucuz Android cihazların kullanılması nedeniyle daha yaygın. European Schoolnet ile 20 ülkenin eğitim bakanlıkları Cisco tarafından 2014 yılında BYOD alanında yapılan ortak araştırmaya göre ankete katılan okullardan, öğretmenlerin kendi cihazlarını okula getirip kullanmalarına yönelik yönerge değişikliği yapan lider ülkeler Danimarka, Portekiz, İsveç, İspanya, Romanya ve Estonya oldu. Ancak BYOD uygulaması için gerekli teknik olanakları sunan ülkeler sadece Danimarka, Portekiz ve İsveç olarak tanımlanıyor.
YÖNTEMİN UYGULANMA ORANI ARTTI
Amerika’da ise 2016 yılında Consortium for school Networking, COSN tarafından yapılan K-12 IT Leadership surveyine göre okulların sadece yüzde 11’i öğrencilerin kişisel cihazlarını derse getirmesini yasaklamış. Ama bu rapor US okullarının sadece yüzde 25’inin BYOD ile öğrenme için gerekli olan teknik kapasiteye, özellikle gerekli düzeyde internet bağlantısına sahip olduklarını belirtiyor. 2017 COSN anketine göre, BYOD alanı önemini kaybetmiş ve 2013 yılında ilk sıradayken, 2017’de öncelikli alanlar listesinde dokuzuncu sırada yer aldı. Bu rapora göre, ‘kendi cihazını getir’ yöntemini kullanan okullar geçen yıl yüzde 16 iken, bu yıl yüzde 24’e çıktı.
Avustralya’da birçok okul bu sistemi hem derin öğrenme hem de öğrenci merkezli öğrenmeye olanak vermek için kullanmaya başlattı ve bazı bölgelerde, örneğin Viktorya’da ailelere çocukları için tablet veya laptop almaları söylendi. Ancak bu ekonomik durumu iyi olmayan öğrenciler için dijital bir eşitsizlik oluşturur, çünkü herkesin alım gücü aynı düzeyde değil. Okullar bunu aşmak için kendi cihazını alamayan öğrenciler için laptop ödünç almak gibi yöntemler kullanmaya başladılar.
OKULLAR İÇİN EKONOMİK
Bu yöntemle öğrenmenin faydalarını şöyle sıralayabiliriz:
- Bu, okulların teknolojiyi derslere entegre etmeleri için daha ekonomik bir yöntem olarak görülebilir. Çünkü okullar sürekli en son teknolojilere yatırım yapmak zorunda kalmazlar.
- Öğrenciler kendi cihazlarını bildikleri için daha rahat ve etkili bir şekilde kullanabilirler. Bu aynı zamanda onların cihazı kullanmayı öğrenmek yerine öğrenmeye odaklanmalarına yardımcı olabilir.
- Evde kendi cihazlarını kullanarak derslerini tamamlamak ve ödevlerini yapmak için kullanmaya devam edebilirler.
- Öğrencilerin sınırsız bir bilgi ve kaynaklara ihtiyaç duydukları an ulaşmalarına olanak sağlayabilir.
- Öğretmenler bilgisayar labına gitmeden veya dizüstü bilgisayarları sınıfa taşımadan, zaman kaybı olmadan bu cihazları direk kullanabilirler.
LİSELERDE DAHA YAYGIN
Elbette bazı sorunlar da yaratabilir. Bunlar ise şu şekilde:
- BYOD ilkokullardan ziyade liselerde daha yaygın. Bunun bir sebebi ilkokul öğretmenlerinin kontrolü kaybetmekten çekinmeleri olabilir. Çünkü her an öğrencilerin internette ne yaptıklarını izlemek zor.
- Öğretmenler, öğrencilerinin kendi cihazlarını dersler yerine farklı uygun olmayan amaçlar için kullanacaklarını düşündüklerinden sınıflarında istemeyebilir.
- Öğrencilerin internetteki güvenliğini kendi cihazlarını kullandıkları zaman sağlamak zor olabilir.
- Okula, öğrencilerin kendi cihazlarını getirip götürmeleri hırsızlık olaylarını artırabilir. Ben ICT koordinatörü olarak çalışırken bazı öğrenciler okuldaki iPad’leri bile çaldılar.
- Öğrenciler cihaz modellerini kıyaslayıp, bunu statü sembolü olarak görebilir bu da, sınıfta tartışmalara ve gruplaşmalara neden olabilir.
- Öğrenciler kendi cihazlarıyla okul sistemine virüs getirebilirler.
- Bazı öğrencilerin bu cihazları almaya ekonomik güçleri yetmeyebilir.
Kaliforniya Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmada tıp bölümünde okuyan öğrencilere iPad verilmiş ve test sonuçlarının geçen yıla göre yüzde 23 oranda daha yüksek olduğu gözlenmiş. Ancak London School of Economics’den Louis-Philippe Beland and Richard Murphy’nin bir araştırmasına göre de 16 yaşındaki öğrencilerin okula akıllı telefon getirmeleri yasaklandıktan sonra test sonuçlarının yüzde 6.4 düzeyinde arttığı belirtilmiş. Sonuçta, okulların ‘kendi cihazını getir’ yaklaşımını kullanmaya karar vermeden önce göz önünde bulundurmaları gereken birçok etken var. Faydaları kadar, bu yöntemin beraberinde getirebileceği sorunlar da etraflıca düşünülmeli ve bu konuda yapılan araştırmalar incelenip kıyaslanmalı.
TÜRKİYE NE YAPABİLİR?
Türkiye açısından baktığımızda özellikle devlet okullarında teknoloji altyapısı konusunda eksikler görülüyor. Bazı okullarda bilgisayar laboratuvarı varken, bazılarında eğitim ve öğretim için kullanılabilecek hiçbir teknolojik araç yok. Kendi cihazını getir yöntemiyle, okuldaki teknolojik araç yetersizliğine rağmen, öğrencilerin teknolojiyi öğrenme aracı olarak sınıflarında kullanmalarına olanak verilebilir. Aynı zamanda haftada bir kere bilgisayar labında verilecek teknoloji dersini beklemek yerine, teknolojiyi birçok derste disiplinlerarası bir anlayışla kullanmak öğrencilerin motivasyonlarını da olumlu olarak etkileyebilir. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta her öğrencinin kendi cihazı olmayabilir ve olsa da aynı teknolojiyi içermeyebilir. Bu da öğretmenlerin herkesin yararlanabileceği bir etkinlik oluşturmasını zorlaştırabilir.
Her zaman dediğim gibi, eğitim teknolojisi çok hızla değişen bir alan. Bu alandaki gelişimlerin sürekli incelenip okulun eğitim filozofisine ve öğrencilerin ihtiyacına göre öğrenme-öğretme anlayışlarının benimsenmesi ve araçların seçilmesi en mantıklı olanı. Öğretmenlerin öncelikle bu yaklaşımın fayda ve zorluklarını anlamaları da çok önemli. O yüzden ben her okulda bir eğitim teknolojisi koordinatörü olmasını hep savunmuşumdur. Bu İngiltere’de her okulda var olan bir pozisyondur ve öğretmenlerin eğitim teknolojisi konusunda sürekli olarak kendilerini geliştirmeleri bu yöntemle başarılıyor.
YASEMİN ALLSOP KİMDİR?
10 yılı aşkın süre Londra’da ilkokullarda sınıf öğretmeni ve eğitim teknolojisinden sorumlu yönetici olarak çalıştı. 2014’te öğretim görevlisi olarak Manchester Metropolitan Üniversitesi’nde çalışmaya devam etti. Ayrıca aynı üniversitenin sürekli eğitim merkezinde bilgisayar konulu dersler verdi. Allsop, çalışmalarına dünyanın önde gelen üniversitelerinden Unıversity College London'da devam ediyor. Yasemin Allsop, ‘ICT in Practice’ (www.ictinpractice.com) adlı eğitim teknolojisi dergisinin kurucusu ve Avrupa Birliği Kodlama haftasının Birleşik Krallık temsilcisidir. 2014 yılında, NAACE (Bilgisayar Eğitimi Geliştirme Ulusal Organizasyonu) tarafından ilkokullarda teknoloji eğitimi konusunda yaptığı çalışmalardan dolayı finalist listesinde yer aldı. 2015 Ekim’de Ben Sedman ile birlikte öğretmen ve öğretmen adaylarına bilgisayar eğitimi konusunda yardımcı olmak amacıyla yazdıkları ‘Primary Computing in Action’ adlı kitabı yayınlandı.