Charles Darwin

Güncelleme Tarihi:

Charles Darwin
Oluşturulma Tarihi: Haziran 27, 2007 23:23

Bilim tarihinin en önemli biyologlarından biri olan Darwin, bilimadamlarının gözünde türlerin evriminin gerçek olduğunu ilk defa kanıtlayan bilgindir; halkın gözündeyse "insan maymundan türemiştir" kuramının babası olmaya devam ediyor.

Haberin Devamı

CHARLES DARWIN FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN

 

Charles Darwin’in kuramı felsefi alanda büyük bir yankı uyandırdı, çünkü bu kuram insanın evrendeki yeriyle ilgili görüşü tamamen değiştirdi. Daha doğrusu Darwin, Kopernik’in üç yüzyıl önce başlattığı, insanın kozmostaki üstün konumuna son veren, onu "tahtından indiren" hareketin tamamlanmasını sağlamış oldu. (XVI. yy’da Polonyalı astronom, Güneş’in Dünya çevresinde değil, Dünya’nın Güneş çevresinde döndüğünü söyleyerek, insanoğlunun yaşadığı toprağın evrenin merkezi olduğu yolundaki, genel kabul gören görüşü sorgulamıştı.) XIX. yy’da, Darwin’le birlikte, bu defa insanoğlunun dünyadaki yeri sorgulanıyordu: Ingiliz doğabilimciye göre insanoğlu da yeryüzüne diğer hayvan türlerinin tabi olduğu mekanizmaya göre gelmişti.

 

Haberin Devamı

KEŞİF YOLCULUĞU

 

Charles Darwin 1809’da Shrewsbury’de (Birmingham’ın batısı), hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu olarak doğdu (babası hekimdi). 16 yaşında tıp öğrenimi görmesi için Edinburgh Üniversitesi’ne gönderildi. Ancak bu konu ilgisini çekmediği için babası ona rahip olmasını ve bu amaçla Cambridge Üniversitesi’nde öğrenim görmesini önerdi. Bununla birlikte, Darwin’i en çok ilgilendiren konu doğa tarihiydi. Çocukken koleksiyon yapmaktan (kınkanatlılar, mineraller) ve kırda gezinirken kuşları gözlemekten çok hoşlanırdı, daha sonra Edinburgh’da deniz kabukları koleksiyonu yaptı. Kuş avlamayı ve sonra onları tahnit etmeyi öğrendi. Bu çalışmalar onu yerel doğa tarihi dernekleriyle ilişki kurmaya (kısa süre sonra söz konusu kurumların yayımlarında, topladığı hayvan örnekleri üzerine kısa incelemeleri yayımladı) ve tecrübeli doğa, bilimcilerin arasına karışmaya yöneltti. Özellikle Cambridge’de botanik profesörü, saygın bir isim olan Joseph S. Henslow’la dost oldu; onun sayesinde, kraliyet deniz kuvvetlerine ait Beagle gemisinin Güney Amerika kıyılarında yapacağı resmi keşif gezisine katılmak olanağını buldu. Keşif yolculuklarının sayısı XVIII. yy’dan beri artmıştı. Egzotik bölgelerin coğrafyası, faunası ve bitki örtüsü üzerine şaşırtıcı bilgiler derleyen Kaptan Cook gibi káşifler, büyük bir ün kazanmışlar ve bilgilerin önemli ölçüde artmasını sağlamışlardı. Darwin Cambridge’deyken, büyük bir doğabilimci ve XIX. yy başlarının kaşiflerinden olan Alexander von Humboldt’un eserlerini ilgiyle okumuştu. Humboldt onda, bir keşif gezisine katılmak ve otobiyografisinde de belirteceği gibi, "doğabiliminin soylu yapısına bir katkıda bulunmak" isteği uyandırdı. Bu bağlamda Beagle’la yolculuğa çıkmak teklifi tam yerini bulmuş oluyordu. 27 Aralık 1831’de gemi beş yıl sürecek (2 Ekim 1836’ya kadar) ve Charles Darwin’in kaderini değiştirecek bir yolculuk için denize açıldı.

 

Haberin Devamı

1838’de Darwin, artık teorisinin temel noktalarını geliştirmişti. Fakat, Darwin çalışmalarının sonuçlarını yayımlamakta duraksadı ve 1858’ de A.R. Wallace’ın türlerin evrimi, var olma mücadelesi ve hayvanların üreme hızı ile ortalama sayılarının yiyecek miktarına bağlılığı konularını ele aldığı çalışması eline geçene kadar 20 yıl bekledi. Durum böyle olunca, dostları işi oldu bittiye getirip 1 Temmuz 1858’de Londra’daki LinnZ Derneği’nde Türlerin Çeşitlilik Eğilimi ve Doğal Ayıklanma Yoluyla Türlerin Çeşitliliğinin Devamı Üzerine ortak başlığıyla Darwin’in ve Wallace’ın bildirilerini okudular. Darwin, en önemli kitabı Türlerin Kökeni’ni ancak 1859’da yayımlayacaktı.

 

Haberin Devamı

EVRİMİN İTİCİ GÜCÜ: DOĞAL AYIKLANMA

 

Türlerin evrimi artık ortama uyum sağlama ile değil, ayıklanma kavramıyla açıklanmaktadır.

 

Canlı kavramı, ancak ortam kavramına bağlı olarak anlam kazanır. Lamarck’a göre ortam, organizmanın uymak zorunda olduğu "etkili koşullar" bütününü belirtirken, Darwin, canlının diğer canlılarla ilişkisini vurgular; canlı, başkalarıyla rekabet, yararlanma ve yok etme ilişkilerini sürdürür. Hem av, hem de avcı olduğu gerçek ortamı oluşturan da diğer canlılardır. Gücün sürekli egemen olduğu bu dünyada, bu yaşam kavgasında, bir bireyde meydana gelen yapısal değişimler, ya onun lehine ya da aleyhine rol oynayacaktır. En iyi silahlanmış bireylerin soyları daha kalabalık, diğerlerinin ise tersine sayıca daha az olacaktır. Demek ki doğa, avantaj niteliğindeki bazı değişimleri koruyup dezavantaj oluşturanları eleyen bir elek görevi görmektedir. Darwin, "bu elverişli değişimlerin korunup elverişsiz olanların atılmasına doğal ayıklanma adını veriyorum", diye yazmıştır. Darwin’e göre bu değişimler büyük boyutlu değildir, ama soylara göre küçük farklılıklar gösterirler. Sadece aşamalı olarak birikenler kayda değer değişimlere yol açar. Böylece, klasik formüle göre "doğa, sıçrama yapmaz" ve evrim, çeşitlilik üzerindeki doğal ayıklanmadan kaynaklanan türlerin, yavaş ve aşamalı değişiminden başka bir şey değildir. Burada söz konusu olan, yenilikçi ama olumsal, doğanın gizli düzenini ifşa etmekle hiçbir ilgisi bulunmayan ve her türlü kayırımcılığa karşı olan uzun ve kör bir süreçtir.

 

Haberin Devamı

Darwin’in teorisi genel bir kabul görmüştür. Ancak Lamarck’ın, edinilmiş özelliklerin kalıtımla aktarıldığı biçimindeki artık terk edilmiş anlayışını koruyan ve çeşitliliklerin kaynağına yeterince inmeyen bu teori, zorunlu olarak birçok kez yeniden gözden geçirilmiştir.

 

DARWİNCİLİĞE SALDIRILAR

 

Türlerin Kökeni’nin yayımlanmasından sonra Darwin, korktuğu gibi, felsefi-dini alanda şiddetli saldırılara uğradı (zaten kuramını yayımlamak için yirmi yıl beklemesinin sebeplerinden biri de buydu). Tartışmanın en can alıcı bölümlerinden biri, Ingiliz Bilimsel Ilerleme Derneği’nin 30 Haziran 1860’ta Oxford’da toplanan yıllık oturumunda meydana geldi. Anglikan Piskoposu Samuel Wilberforce bu toplantıda Darwin’in kuramının bütününe saldırdı, Wilberforce’a göre, doğanın hiçbir yerinde türlerin dönüşüme uğradığı görülmemişti, hele insanın bir maymun türünden gelmesi kesinlikle dünüşülemezdi. Darwin o oturumda bulunmadığı için onun yerine dostları, biyolog T. H. Huxley ve özellikle de J. Hooker cevap vererek, piskoposun öne sürdüğü bilimsel kanıtların zayıflığına dikkat çektiler. Kitabın yayımlanmasını takip eden yıllarda, bilim adamlarının çoğu Darwin’in kuramını benimsedi. Bunlardan, ancak ünlü biyolog Louis Agassiz gibi bazıları türlerin değişmezliğini ısrarla savunacaktı (Agassiz, art arda bir dizi yaratılış gerçekleştiğini, 1873’te ölünceye kadar savunmaya devam etti).

 

Haberin Devamı

Daha sonra, türlerin evrimini yadsıyanlar, yalnızca bilim adamı olmayanlardan da çıktı; bunlar Amerikan köktencileri gibi bütüncülük yandaşlarıydı, bunlar bugün de evrim kuramının ABD’deki okullarda öğretilmesine karşı çıkıyorlar. Bununla birlikte,Anglikan Kilisesi’nin tutumu zamanla yumuşadı ve Darwin 1882’de öldüğünde yüksek rütbeli din adamlarının övgüleri arasında Westminster’de Newton’un yanına gömüldü. Ancak Katolik Kilisesi evrim fikrini ancak 1950’de, Papa XII. Pius’un Humani Generis başlıklı genelgesiyle kabul etti.

 

Birçok bilim adamı türlerin evrimi fikrini kabul etmekle birlikte, doğal ayıklanma kavramına karşı çıktılar. Onlar hayvanların çevreye uyumunu açıklamak için, doğal ayıklanmadan çok, kazanılmış özelliklerin soyaçekimi ilkesine başvuruyorlardı (onlara göre, zürafa ağaçların yüksek kesimlerindeki yaprakları yemek için uzun bir boyuna sahipti ve bu özelliğini döllerine aktarmıştı). Bu anlayış Lamarck’ın eski kuramında da bulunduğundan, bu okula "Yeni-Lamarckçı" adı verildi (bu okulun Fransa’da pek çok yandaşı vardır; son büyük Yeni-LamarckçıZoolog Pierre Paul Grasse, 1985’te öldü). Bu araştırmacılardan çoğu, evrimin, doğal ayıklanma kuramının öne sürdüğü gibi rastlantı eseri gerçekleşmediğini ve en karmaşık canlı durumundaki insanın ortaya çıkışının zorunlu olduğunu, çünkü onun kozmik evrimin bütününe bir anlam kazandırdığını savunurlar. Bu tip kuramların Fransa’daki yandaşları arasında filozof Henri Bergson’u (Yaratıcı Tekamül, [l’Evolution Creatrice, 1907]), daha sonra da cizvit ve paleontolog Pierre Teilhard de Chardin’i ("Insan Olgusu" [le PhZnomen humain, 1955]) sayabiliriz.

 

EugenIk bIlImI ve sosyal DarwIncIlIk

 

Eugenism, doğal ayıklanma düşünçesinden kaynaklanmış olan girişimlerin en tehlikelisi olarak kabul edilir.

 

Eugenism, Darwin’in kuzeni olan Francis Galton’ın çalışmaları sonucunda ortaya çıktı. Galton, ırkların sınıflandırılması düşüncesini ve "en yetenekli" olanlarının gelişmesini desteklemek gerektiğini savundu. 1870’ten nazizmin yükselişine kadar olan ilk dönemde, özellikle bol miktarda Ingilizce ve Fransızca eser aracılığıyla bu düşünceler yayıldı. Burada amaç, özellikle sosyal yardımlarıen yetenekliler"e aktararak bunların çoğalmasını kolaylaştırmaktır. Bu düşünceleri sistemli bir şekilde uygulamaya koyan Hitler, işi "aşağı ırk"tan saydığı insanların elenmesine kadar vardıracaktı. Genetik alanındaki başarılar, örneğin bazı hastalıklarda etken olan "kötü genler"in ortaya çıkarılması veya ayıklanması şeklinde bilimsel bir seçimi mümkün kılmaktaydı. Eugenism uygulamaları kolaylıkla otoriter ve polisiye bir görünüm alırken, sosyal Darwincilik, insan davranışlarını, doğal dünyaya özgü yaşam mücadelesi modeline göre yorumlamakla yetinme niyetindeydi. Ilk temel biçimi, rekabet ve ayıklanma düşüncesinin toplumsal plana aktarılmasıydı; bu da, XIX. yy’da başarı kazanan ekonomik liberalizmdir. 1970’li yıllarda ortaya çıkan ve "hümanist" sosyobiyoloji diye adlandırılabilecek olan ikinci biçimi, insan davranışlarının tümünü genetik bir temele indirgemeye çalışır. Ahlaki planda tartışmaya bile gerek kalmadan, Eugenism ile sosyal Darwinciliğin birçok karışıklık üzerine kurulu olduğunu söylemek gerekir. Insan topluluklarının genetiği, ırk düşüncesinin ne kadar az güvenilir olduğunu göstermiştir. Her toplum, tek bir tipin varlığı ile değil, genetik çok biçimlilikle nitelik kazanır. Öte yandan, "Darwinci yetenek" ve doğal ayıklanma kavramları, kesinlikten yoksundur. Bu noktada ideolojik çabaları, bilimsel kavramlara bağlı olanlardan ayırt etmek gerekir.

 

DÜŞÜNCE KAYNAKLARI İÇİN TIKLAYIN

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!