Güncelleme Tarihi:
Afetler insan yaşamının doğal bir parçasıdır. Afetlerin, birey, toplum, çevre ve ekonomi üzerinde pek çok farklı etkileri söz konusudur. Afetler jeolojik, meteorolojik, hidrolojik, biyolojik ve teknolojik kökenli olabilir. Jeolojik afetler; deprem, volkanik aktivite, heyelan, yüzey çökmeleri ve çamur akışları gibi jeofiziksel süreçleri içerir (United Nations International Strategy for Disaster Reduction Terminology [UNISDR], 2009). İnsanlık tarihi boyunca, dünya genelinde en fazla can ve mal kaybına yol açan jeolojik afet ise depremdir.
Yakın geçmişte meydana gelen bazı depremler incelendiğinde; Bam (İran) depreminde (2003) 26 bin insan, (Bouchon vd., 2006), Hint Okyanusu depreminde (2004) 283 bin insan (Spence, 2007), Haiti depreminde (2010) 316 bin insan (Daniell vd., 2013), Tohoku (Japonya) depreminde 15 bin 894 insan (National Police Agency, 2018). Alp orojenik dağ kuşağında yer alan Türkiye, aktif tektoniğiyle, deprem sıklığı ve hasar riski yüksek ülkelerden biridir. Türkiye’de 2000 yılında 3032 deprem meydana gelirken, 2022 yılında 20288 deprem meydana gelmiştir (Kandilli Rasathanesi, 2023). AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) tarafından yayınlanan istatistiklere göre 2022 yılında 21.054 deprem meydana gelmiştir (AFAD., 2023).
TÜRKİYE’DEKİ EN BÜYÜK 3 DEPREM
Ülkemizin 20. yy’ da yaşadığı, büyük can ve mal kayıplarına neden olan en büyük üç deprem; 7.2 büyüklüğündeki Erzincan depremi (1939), 7.4 büyüklüğündeki Marmara depremi (1999) ve 7.7 büyüklüğündeki Kahramanmaraş (2023) depremidir. Erzincan depreminde 32 bin 962, Marmara depreminde 17 bin 408 ve Kahramanmaraş depreminde 50 bin 783 can kaybı yaşanmıştır.
Araştırma sonuçlarından da görüleceği üzere ülkemizde yaşanan depremlerin sayısında ve şiddetinde son yıllarda önemli bir artış söz konusudur. Bu hayati bilgi bize depreme hazırlıklı olmanın, özellikle doğal afetlerin en büyük mağdur grubunu oluşturan çocukların deprem konusunda eğitilmesinin hayati bir mesele olduğunu göstermektedir. Depremi engellemek mümkün değil ama depremin yol açacağı olası olumsuzlukları azaltmak mümkündür. Dolayısıyla depremle mücadele sürecinde en büyük fayda, henüz depremler meydana gelmeden önceki hazırlık safhasında elde edilebilir.
DEPREMLERİN KÜÇÜK MAĞDURLARI: ÇOCUKLAR
Afetler, bireysel ve toplumsal etkileri bulunan travmatik olaylar şeklinde tanımlanır. (McFarlane ve Norris, 2006). Çocuklar, afetlerden en fazla etkilenen grupların başında gelir. Afetler, çocukları hem duygusal ve hem de psikolojik olarak etkiler. (Osofsky ve Reuther, 2013). Araştırma sonuçlarına göre, yaşanan afetlerin ardından çocuklarda; yaşam kalitesinin azalması, travma sonrası stres bozukluğu (Tian vd., 2013; Zhou vd., 2016), düşük vücut ağırlığına sahip olma (Pörtner, 2020), intihar düşüncesi eğilimi (Fujiwara vd., 2017), geri çekilme, saldırgan ve eyleme dönük olumsuz davranışlar (New South Wales Health, 2012) gibi olumsuzluklar gözlenir. Sapsağlam (2019) tarafından yapılan ve okul öncesi dönem çocuklarının doğal afetlere ilişkin bilgi ve farkındalık düzeylerinin incelendiği çalışmada; çocukların büyük çoğunluğunun depremin nedenleri hakkında ve deprem anında yapılması gereken doğru davranışların neler olduğuna dair yeterli düzeyde bilgi sahibi olmadıkları görüldü. Bununla birlikte yapılan araştırmalar, çocuklara nitelikli bir eğitim verilerek afetlerin olumsuz etkilerinin azaltılabileceğini (Ronan ve Johnston, 2001) ve okullarda verilecek eğitimle çocuklarda 'afetlere hazırlık kültürü' oluşturulabileceğini gösterir. (Shaw vd., 2004).
OKUL ÖNCESİNDEN YETİŞKİNLİĞE TOPLUMSAL AFET KÜLTÜRÜ
Doğal afetler, insan yaşamının doğal bir parçası ve yadsınamaz hakikatidir. Bunu kabul etmek ve bilinçli bir mücadele ortaya koymak gerekir. Doğal afetler sonrasında ortaya çıkan acı tablo insana neyi yanlış veya eksik yaptığı konusunda önemli mesajlar verir. Mesela yoğun bir yağışın ardından yaşanan sel felaketi bize altyapının iyileştirilmesi gerektiğini söyler. Orta ölçekli bir depremin ardından yaşanan büyük yıkımlar ise binaların daha sağlam ve özenli yapılması gerektiğini kanıtlar. Tabi ki doğal afetleri engellemek mümkün değil ama bu süreç daha az hasarla atlatılabilir. Deprem henüz gerçekleşmeden önce depreme yönelik eğitim, lojistik ve alt yapı çalışmalarının yapılması, deprem sonrası olası can ve mal kayıplarını azaltırken diğer yandan kamu kurumlarına daha ekonomik, insancıl ve etkili bir müdahale ve mücadele imkânı tanır.
Bir toplumda depreme hazırlık kültürünün çocuklar yoluyla nesilden nesile aktarılması tartışmasız en etkili afetle mücadele yöntemidir. Depremle kalıcı bir mücadele için, okul öncesinden üniversiteye kadar tüm öğrenim kademelerini kapsayacak ve her öğrenim düzeyi için farklılaştırılacak bir ulusal afet eğitimi programı hazırlanmalı ve bir an önce okullarda uygulanmaya başlanmalı. Bu tarz eğitimlerin dünyada uygulanan örnekleri bulunmaktadır. Afet eğitimine yönelik önemli çalışmalardan biri olan Hyogo Eylem Planı (HFA), Ocak 2005’te Birleşmiş Milletlere üye 168 devlet tarafından Dünya Afet Azaltma Konferansı’nda kabul edilmiş ve afet riskini azaltmayı amaçlayan on yıllık bir plan. Plan beş önemli boyuttan oluşur. Bunlar;
1) Yönetişim; organizasyonel, yasal ve politika çerçeveleri;
2) Risk belirleme, değerlendirme, izleme ve erken uyarı;
3) Bilgi yönetimi ve eğitim;
4) Afet risk faktörlerinin azaltılması;
5) Etkili müdahale ve iyileştirme için hazırlık. Türkiye’de, ilgili eylem planının uygulandığı ülkelerden biridir.
ÜLKELER NASIL EĞİTİM VERİYOR?
Afet eğitimine yönelik farklı uygulamalar söz konusudur. Afet eğitimi bazı ülkelerde (Çek Cumhuriyeti, İran, Nepal, Rusya, Makedonya, Filipinler, Türkiye, ABD) farklı eğitim kademelerindeki mevcut öğretim programlarına entegre edilerek; bazı ülkelerde (Yeni Zelanda, İngiltere, Japonya) posterler, tatbikatlar, seminerler, saha gezileri ve müze ziyaretleri gibi müfredat içi ve müfredat dışı etkinlikler yoluyla; bazı ülkelerde ise (Hindistan, Japonya, Fransa) afetlerle ilgili farkındalığı artırmak için daha kapsamlı bilgi vermeyi amaçlayan özel kurslar şeklinde (Örneğin: Hindistan’da; “Sürdürülebilir Çevre ve Ekolojik Kalkınma”/Japonya’da; “Çevre ve Afet Yönetimi Kursu”/Fransa’da; “Önleme-İlk Yardım Kursu) yürütülmektedir (Yılmaz, 2014).
Afet eğitimi sürecinde aileler önemli bir role sahiptir. Bu mücadelenin okuldan önce evde başlaması gerekir. Anne babalar çocuklarına doğal afetler hakkında basit bilgiler (afetlerin neler olduğu, nedenleri ve korunma yolları), afet durumlarından hayat kurtaracak bazı basit ve pratik beceriler (örneğin çök, kapan, tutun gibi) ve afetle mücadeleye yönelik yaşam alışkanlıkları (deprem çantası hazırlama vb.) kazandırabilirler. Çünkü bazı çocukların böyle bir eğitimi okulda almak için fırsatı olmayacak ve henüz daha okula başlamadan afet ve deprem gerçeğiyle tanışmış olacaklar.
Afet ve depremle mücadele sürecinde bir diğer yöntemde, teknolojinin aktif biçimde kullanılmasıdır. Özellikle çocuklara yönelik teknoloji tabanlı eğitim içerikleri, oyunlar ve uygulamalar geliştirilerek çocukların bilgilendirilmesi ve farkındalıklarının artırılması sağlanabilir. Çünkü çocuklar zamanlarının önemli bir kısmını çevrimiçi ortamlarda geçiriyorlar. Bu sayede eğitim içeriklerinin çok daha geniş kitlelere ulaşması mümkün olabilecektir.
Yaşamımızdaki zorlukların içerisinde aynı zamanda gelişme ve öğrenme fırsatları gizlidir. Mesela Japonya’nın tüm dünyada örnek alınan deprem mücadelesi, yaşadığı sayısız deprem felaketinin bir sonucudur. Çünkü insan denen varlık, deneyimler ve yaşantılar yoluyla öğrenir. Allah, insana akıl, irade ve sorumluluk vermiştir. Yaşadığımız afetlerin ardından gerekli dersleri çıkarmalı ve doğru politikalarla afetlere hazırlık yapmalıyız. Bir kez daha ve ehemmiyetle söylemek isterim ki bugün yapılması gereken temel şey, okul öncesi, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite hatta öğrenim çağı dışındaki bireyleri de kapsayacak; aile ve toplum katılımını içeren, “Türkiye Ulusal Afet Eğitim Programının” hazırlanması, tüm örgün/yaygın eğitim kurumlarında uygulanması ve yaşam boyu sürecek bir “Afetle Mücadele Kültürü” inşa edilmesidir.
DOÇ. DR. ÖZKAN SAPSAĞLAM KİMDİR?
Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanmış makaleleri, yayınlanmış kitapları, kitap bölümleri, ulusal ve uluslararası kongrelerde sunulmuş bildirileri ve bilim kurulu üyelikleri bulunuyor. Avrupa Birliği, TÜBİTAK, Üniversiteler ve Kalkınma Ajansları tarafından desteklenmiş çok sayıda projede yürütücü, araştırmacı, akademik danışman ve eğitmen olarak görev aldı. Ulusal ve uluslararası etkinliklerde konuşmacı ve panelist olarak görev almış, ulusal televizyon kanallarında programlara katılmış ve çeşitli röportajları yayınlandı. Yurt dışındaki çeşitli üniversitelerde misafir öğretim üyesi olarak ders verdi. Bazı ulusal gazetelerde ve dergilerde köşe yazıları, şiirleri ve röportajları yayınlandı.