Güncelleme Tarihi:
Bebeklikte veya çocukluk çağının başlarında yaşanan beyin hasarıyla ortaya çıkan ve vücut hareketleriyle kas koordinasyonunu kalıcı şekilde etkileyen bir hastalık olan serabral palsi ile dünyaya gözlerini açan Senem Arıcı, ailesinin de desteğiyle karşısına çıkan bütün engelleri aşmayı başardı. İlkokula başlayacağı yıl, okul yönetiminin "Ben bir sakatın sorumluluğunu alamam" sözleriyle okula kaydettirmek istemediği Arıcı, henüz 8 yaşındayken gördüğü bu muamele karşısında "Daha iyisi olacağım" diyerek öğretmen olmaya karar verdi. Yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen öğretmenlik hayalini gerçekleştirmek için çalışan Arıcı, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Bu süreçte iki kitap da yazan Senem Arıcı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ağustos ayındaki özür grubu atamalarıyla edebiyat öğretmeni olarak Nuri Pakdil Anadolu Lisesi’nde göreve başladı.
ATANDIĞIM GÜN MUTLULUKTAN AĞLADIM
Engelliliğin kimsenin tercih etmeyeceği bir durum olduğuna dikkati çeken Öğretmen Senem Arıcı, duygularını ve öğretmen olma hikayesini şöyle anlattı:
"Kimse 'Ben keşke engelli olsam.' demez elbette ama çok samimi bir şekilde söylüyorum, birileri çıkıp bana 'Hocam, herkes gibi walker (yürümeye yardımcı alet) olmadan koşarak merdiven çıkacaksınız. Asansörlü bir bina aramak zorunda kalmayacaksınız ama öğrencileriniz olmayacak' dese hiç düşünmeden reddederim. Çünkü bu çocuklar benim en büyük servetim. İlkokul birinci sınıfa pedagogların önerisiyle 8 yaşında başladım. İlkokula kaydolabilmek için annemle üç ay boyunca her gün, günde belki iki kere gidip geldik o kapıya. Bize okul yönetiminin söylediği tek bir şey vardı, 'Bir sakatın sorumluluğunu alamam.' Ben o zaman neden böyle bir şey dediklerini bir türlü anlayamamıştım. Çünkü annem beni her zaman 'Bu ne hastalık ne de kusur, sadece bir yaşam biçimi. Sarışın ya da esmer, siyah ya da mavi gözlü olmak gibi bir şey' diyerek yetiştirdi. O yüzden anlayamamıştım. Bir yerde 'Engelliler giremez' diye bir ibare de yoktu ama beni almıyorlardı. 8 yaşında bir çocuktum ve 'Bu insan eğitimci olmuşsa ben daha iyisi neden olmayayım' dedim. O gün karar verdim. Sonraki eğitim döneminde de birçok olumsuz olay yaşadım. Şu an görev yaptığım meslektaşlarımı tenzih ederek söylüyorum, ne yazık ki benim öğretmenlerim bir gün bile 'İyi ki buradayım' dememe sebep olacak şeyler yapmadı. Tam zıtlarını yaşadım. Yaşadıklarımı yaşamış biri eğitim kapısının yanına yaklaşmazdı fakat ben 'Tam da bu yüzden öğretmen olmalıyım' dedim"
Öğretmen olarak atandığım gün hayatımda daha önce hiç olmadığı kadar çok mutluluktan ağladım. En büyük hedefim öğrencilerime ‘engelli-engelsiz insan’ ayrımı yapmama anlayışını kazandırmak. Tüm engellilere hayallerini gerçekleştirmekten korkmamalarını öneriyorum.