Güncelleme Tarihi:
Ankara Koleji’nde okuyordum ve Cebeci’deki evimden okula yürüyerek gidiyordum. Yolum her gün o zamanlar Ankara’nın Atatürk döneminde kurulan ve tek olan Hukuk Fakültesi’nin önünden geçiyordu. Fakültenin caddeye doğru eğimli, çimler, çiçekler içinde bol ağaçlı bir bahçesi vardı. Hala da öyle… Öğrenciler çimlerin üzerinde, ağaçların altında ders çalışırlardı. Onları imrenerek gözler, bir gün ben de bu bahçede oturabilmeyi hayal ederdim. Bu isteğimi birkaç kere de aileme söyledim. Zamanla Hukuk Fakültesi benim okulum olmuştu. Ama orada ne okuyacağım ne olacağım konusunda pek bir fikrim yoktu. Sadece o okulda okursam, hakim, savcı, avukat gibi iyi bir meslek sahibi olabileceğimi biliyordum o kadar.
Bu istek lise döneminde daha da netleşti ve bilinçlendi. Artık hukuk okumak istediğimi biliyordum. Kendimi bu eğitime hazırlamak için o zamanlar fen ve edebiyat olarak ayrılan lise eğitiminde edebiyat bölümünü seçtim. Her fakülte öğrenci seçme sınavını kendi yapıyordu. Bu sınavdaki soruları bulup cevaplamaya çalışıyordum. En son olarak Hukuk Fakültesi’nde okuyan bir tanıdık vasıtası ile fakülteye gidip amfileri, sınıfları gördüm, hiçbir şey anlamadığım bir dersi dinledim. Nasıl bir binada nerelerde ders göreceğimi anlamaya çalıştım. Bu benim için bir şanstı. Okumak istediğim okul ile ailem aynı şehirde bulunuyordu ve benim okula gidip görmem, edindiğim kanaate göre karar verebilmem kolaydı.
Karar vermek ne kadar zordu
Evet ben Hukuk Fakültesi’nde okuyacaktım. Ne var ki o tarihlerde İngilizce eğitim yapan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) yeni kurulmuştu. Orada da sosyal bilimlerde eğitim veren bölümler vardı. Üstelik ben yıllarca İngilizce eğitim almıştım. Türkçe eğitim veren Hukuk Fakültesi’nde yabancı dilim de körelecekti. Acaba fikrimi değiştirmeli miydim? Doğrusu ailem de tereddüt içindeydi. Babam yine o yıl kurulan Eczacılık Fakültesi’ne gitmemi öneriyor, “Sana eczane açarım temiz temiz çalışırsın” diyordu.
Karar vermek ne kadar zordu ama ben yıllardır hukukçu olmayı tasarlamıştım. O güzel bahçede oturup hukuk çalışacaktım. Giriş sınavını kazandığım ilan edildiği gün diğer fakültelerin sınav sonuçlarını beklemeden kaydımı yaptırdım. Zaman zaman bu kararlılığımdan dolayı kendimi kutlarım. Çünkü artık istediğiniz mesleği seçmekte benim kadar kararlı olunamıyor. Gençler, nereyi kazanırsam oraya gideceğim gibi iç burkan bir tercih yapmak zorunda kalıyor
İnsanlar için toplu halde yaşamak kaçınılmaz bir zorunluluktur. Ancak bu topluluğun düzen içinde yaşayabilmesi için herkesin uyması gerekli ve zorunlu kuralların olması şart. Eski çağlardan beri kabul görmüş, saygı duyulmuş, tarihe adını yazdırmış kavimler, devletler ve yöneticiler, yaşadıkları dönemin hukuk kurallarını koyup uygulayabilenlerdir. Hukuk kuralları uygulandıkları zamanın yaşam biçimine, değer ölçülerine göre değişebildiğinden, dünün kuralları bugün bize ters gelse de, o tarihte, yaşanan toplum içinde düzen ve güveni sağlamak amacına yönelik olduklarını unutmamak gerekir.
Kuşkusuz din ve ahlak kuralları da toplumu şekillendirir. Ancak bunlara uymak isteğe bağlı olduğundan, uyulması zorunlu ve bir biçimde fiili yaptırımı olan hukuk kuralları toplum yapısında yer alan ilişkilerde daha etkindir.
Ne var ki hukuk kuralları insanlara yöneliktir. Bu nedenle kişilerin o kuralları nasıl algılayıp, anladığı önem kazanır. Hukukun temeli hak ve adalet esasına dayanır. Bu kavramları özümseyemeyen kişiler ya da toplumlar en güzel hukuki düzenlemelerden bile olumlu sonuçlar çıkartamaz İnsanların kafa yapısı, hak ve adalet anlayışı hukukun şekillenmesinde önem kazanır…
Kanunun ne yazdığı değil kişinin bundan ne anladığı, hukuku biçimlendirir. Bu noktada kanun yapma tekniğine önem verilmeli, kanun yapıcı aklına geleni aklına geldiği gibi yazmaktan kaçınmalı, düzenlemeden neyin amaçlandığı açıkça anlaşılır olmalıdır. Kanımca hukuk reformu çocuğa neyin hakkı olduğunu neyin hakkı olmadığını öğretmekle başlar. Böylece hukuk düzenini algılamak kişiler için kolaylaşır…
Öncelikle insanı sevmelisiniz
Yukarıda değindiğim gibi hukuk, birlikte toplumu oluşturan insanların ilişkilerini düzenler. Bu bakımdan hukukçuların öncelikle insanı sevmesi, insana has özellikleri az çok bilmesi, sevgi, şefkat, hoşgörü ve sabırla yaklaşabilmesi, empati kurabilmesi gerekir. Her uyuşmazlıkta tarafların kendini haklı sandığı bir gerekçe vardır. Kişinin ileri sürdüğü gerekçeyi sabırla değerlendirmek, haklılık iddiasının boyutunu ve mevcut hukuka ne ölçüde uyduğunu saptamak gereklidir. Bunu yapabilmek için de hukukçunun değindiğim niteliklere sahip olması ya da sahip olmak için kendini eğitmesi gerekir. Bunlar bir hakimin bakış açısı gibi gözükse de sadece hakimin değil savcının avukatın, yöneticinin, danışmanın velhasıl tüm hukukçuların sahip olması zorunlu niteliklerdir. Aksi takdirde hukukçu olursunuz ama iyi hukukçu olamazsınız.
Hukukçunun Türkçe’si çok iyi olmalı. İster hukuki düzenleme yapsın ister düzenlenmiş kuralları yorumlasın kullanılan dilin, kelimelerin anlamlarını, cümle içinde ne ifade edilmek istendiğini doğru olarak yorumlayabilmelidir. Hukuk kitapları dışında da edebi değeri olan kitaplar okuyarak kelimelerin, deyimlerin değişik kullanılma biçimlerine dikkat edilmeli.
Bu konuda size bir anımı anlatmak isterim. Ceza Kanunu hangi fiillerin suç sayılacağını belirttikten sonra verilecek cezaları ,cezanın alt ve üst sınırını gösterir . Fakültede öğrenciyiz. Arkadaşım ceza hukuku çalışıyormuş. Kanun suçun alt ve üst cezalarını belirttikten sonra, ancak ceza herhalde şu kadardan aşağı olamaz diyormuş. Arkadaşım telaşla geldi.” Yahu kanun bile ne kadar ceza verileceğini bilmiyor, herhalde diyor, ben nereden bileyim” dedi. Buna çok güldük ve herhalde sözcüğünün tereddüt anlamında olmadığını, hangi koşulda, hangi şartta olursa olsun anlamında yazıldığını anlattık, çok utandı. Öğrencilikte neyse ama hukuk fakültesi bitirmiş bir kişinin böyle bir hataya düşmesi kabul edilemez.
Dil konusuna değinmişken yabancı dil bilgisinin de önemini vurgulamak isterim. Her ne kadar milli hukukumuzdan bahsedilse de hukuk artık evrenselleşmiş durumda. Birçok uluslararası denetleme ya da yargı kuruluşlarıyla işbirliği yapmak, uluslararası anlaşmaları uygulamak durumundayız. Kuşkusuz bu konularda iyi çeviriler olmakla beraber düzenlemeleri, emsal kararları kendimizin okuyup değerledirebilmesi çok daha sağlıklıdır.
Birçok uluslararası sorunun, çözümünü bilmediğimizden değil, anlatamadığımızdan kaynaklandığını düşünüyorum. Çoğunluğun zannettiği gibi yasaları, maddeleri ezbere bilmek iyi bir hukukçu olmak için gerekli değil. Bu çoğunluk düşüncesi gözünüzü korkutmasın. Hukukun evrensel ilkelerini bir de hangi yasada ne arayabileceğinizi bilmek yeterli… Yoksa bütün yasalar, kararlar, anlaşmalar önümüzde açıktır. Hele bu internet çağında istediğiniz bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken... Yeter ki siz ne aradığınızı bilin.
Hukuk mezunlarının çalışma alanları oldukça geniş. Sadece hakim, savcı, avukat değil kaymakam, vali, müfettiş, denetçi, müşavir, hariciyeci, raportör gibi işlere girebileceğiniz gibi, aklıma gelmeyen daha bir çok işlerde de çalışmak mümkün.Yeter ki başarıyı daha okul sıralarında yakalayın.
Velhasıl iyi hukukçu olmak çok çaba isteyen zor iştir. Ama bunu yapabildiğiniz zaman, iyi ki hukukçuyum diyeceğinize inanıyorum.