Güncelleme Tarihi:
Hafta sonu yapılan üniversiteye giriş sınavı 2021 YKS’den geriye matematik tartışması kaldı. YKS ve liseye giriş sınavı LGS’nin ortak özelliği, matematik sorularının zor olmasıydı. Sınava katılan öğrencilerin çoğunluğu matematik sorularını çözerken zorlandı.
Eğitim uzmanı Salim Ünsal soruları şöyle yorumladı: “YKS ve LGS’de matematiğin zor olduğu yıllar oldu. Ancak bu yılki kadar zor olmadı. Pandemi sürecinde uzaktan eğitim alan öğrenciler için soruların bu kadar zor olmasını ve matematiğin ağırlığını, pedagojik olarak da sınav yerleştirmeler açından da adil ve uygun bulmuyorum. Bu yıl öğrenciler sınavda daha az soru yaptı. Geçen yıl ortalamalar 2 soru artmıştı. Bu yıl tam tersi olacak ve ortalama soru sayısı matematik için 5-6 civarında olacak. Yani öğrenciler daha az netle daha iyi sıralama elde edebilecek. Geçen sene 300 puanla ilk 60 bine giren öğrenciler bu yıl ilk 40 bine girebilir. Sonuçlar, 2018 yılındaki ortalamalara yakın olacak diye öngörüyorum.”
Matematiğin belirleyici olmasının nedenini “Üniversite sınavı YKS’ye dönüşmeden önce ilk yapılan açıklamada, işin TYT ayağının Türkçe ve matematik sorularındaki başarıyı baz alarak tamamlayacaklarını belirtmişlerdi” sözleriyle anlatan Ünsal, şunları kaydetti:
“Ancak eğitim sistemimiz sınavlara bağlı olduğu için, fen ve sosyal derslerine bakmazlar düşüncesiyle, sınava 20’şer soruyla bu branşlar da dahil oldu. Yani sınavın ilk kurgusu matematiksel kavramları ortaya koyarak, problem çözme becerisini ölçmek ve Türkçe’yi iyi kullanmak üzerineydi. ÖSYM diğer branşlar etkili olsa da sıralamaları bu iki ders üzerinden yapıyor. Ancak öğrencilerin daha çok matematikle terbiye edildiğini görüyoruz.
3-5 SORUYU YAPAN MUTLU OLUYOR
LGS’de de matematiksel beceriler ölçülerek sıralama yapılıyor. PISA gibi sınavlarda ülkenin matematik okuma becerilerinin düşük olmasından etkilenerek, ölçme değerlerindirme açısından bir ölçü olabilir bu yöntem. Ancak bu sınavlar, ülkenin eğitimini ölçme ve değerlendirme amacını pek taşımıyor. Daha çok öğrencileri akademik bilgi ve beceriler dahilinde nesnel ve somut olarak sıralıyor. Ancak burada tüm yükü matematiğe yüklemek vasat bir ölçme ve değerlendirme. Zaten matematikle ilgili problemi olan bir ülkeyiz. Öğrenciler 3-5 soru yapınca mutlu oluyorlar. Bu tarz sınavlar, bu süreçleri anlamsız bir duruma sokuyor. Yapabilen öğrenci de yapamadığı için sıralama bile karışıyor. Bu da düzgün bir sıralamayı engelliyor ve çocukları matematikten soğutuyor.
DİĞER DERSLERLE DENGELİ OLMALI
Bir de öğrenci bütün yoğunluğunu matematiğe verdiği için diğer derslere de yeterince vakit ayıramıyor. Üstelik emeğinin karşılığını alamıyor. Zorluk-kolaylık dengesi tüm testlerde eşit olmalı ve tek bir dersten ölçme değerlendirme yapmamak gerekiyor. Çünkü öğrenciyi felsefe ya da fizik sorusuyla da eleyebilirsiniz. Ancak bütün zorluğun matematikte olması, öğrencileri öğrenilmiş çaresizlik durumuna götürüyor. Bu durumu dönüştürmek gerekli.”
PROF. DR. ALİ NESİN: SORUN SINAVIN VARLIĞI
Bilgi Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Matematik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Nesin “Sınav sorularına bakmadım, sadece o meşhur vazo sorusuna baktım. O da gayet güzel bir soruydu” diyerek şöyle devam etti: “Milyonlara yapılan bir sınav illa ki haksızlıklara yol açacaktır. Kimine zor, kimine kolay gelecektir. Hiçbir sınav öğrenciyi değerince değerlendiremez. Asıl sorun, sınavın zorluğu ya da kolaylığı değil, merkezî bir sınavın varlığıdır. Türkiye gibi yüksek nüfuslu ve hiç homojen olmayan bir toplumda, merkezî eğitim sistemi ancak kötü sonuçlara yol açabilir, nitekim olan da o. Türkiye gibi bir ülkede merkezî bir eğitim sistemiyle doğru sonuç almak mümkün değildir. Sınavın kalitesine odaklanmak yerine, merkezî eğitim sisteminin yanlışlığına odaklanırsak sorunları daha temelden çözme imkânı buluruz.”
MATEMATİK KAYGISI OLANLAR BİLSE DE ZORLANIR
Pamukkale Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Vesile Alkan, “Matematik kaygısı olan herkes için sınavlar zaten zorlayıcı bir konu” diyor: “Matematikle ilgili travması, kaygısı olan ya da stres yaşayan bir öğrencinin matematiği öğrenme süreci de zor olur. Mesela kaygılı ve kaygısız öğrencinin matematik bilgisi aynıdır ancak sınavda yapabildikleri soru sayısı farklıdır. Gerçek şu ki matematik ister istemez hayatımızda olması gereken önemli bir konu. Dolayısıyla bir şekilde artık öğrencilerle matematik öğrenme sürecini yeniden revize etmeliyiz. Öğrencilerin kafasında zaten kalıplar var, dolayısıyla baskılayıcı yöntemler kaygı ve travmaları daha çok arttıracaktır. Hatta öğrencinin daha çok hata yapmasına neden olur. Matematik hayatımızın içinde hep olmalı; her şey matematikle alakalı çünkü. Doğal olarak matematiği çocuklara sevdirmeliyiz, kalıplaşmış yollardan çıkmalıyız. Sınavlarda baskıcıyız, belirli standartlarımız var. Ancak soruyu hazırlayan kişiler de bunların hepsi okulda öğretildiğini düşünüyorlar. Fakat öğretmenlerin programı yetiştirme yükü bireysel olarak öğrencilerin ne düzeyde olduğuna yetişmesine engel oluyor. Aile, okul ve öğretmen işbirliği de çok önemli. Bir de COVID-19 süreci sınava giren öğrencilerin ortalamasını düşürdü. Sadece matematik branşını değil, uzaktan eğitim bütün süreçleri etkiledi. Dolayısıyla bu süreç zaten varolan kaygıları da arttırdı. Dolayısıyla artık kalıplaşmış yolların dışına çıkmak şart oldu.”