Bırakın çocuklar merak etsin, soru sorsun

Güncelleme Tarihi:

Bırakın çocuklar merak etsin, soru sorsun
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 13, 2018 11:00

Erken çocukluk döneminde çocuklar merak duygularının tetikleyici etkisiyle, her yeri ve her şeyi karıştıran, kurcalayan davranışlarda bulunmaya başlıyorlar. Bundan rahatsız olup çocuğuna kızan ebeveyn olmak yerine merak ettiği nesneleri tanıtarak uyaran zenginliği olan ortam yaratan anne baba olmak gerekiyor.

Haberin Devamı

Duygularımız biyokimyasal enerjiyi açığa çıkaran olağanüstü bir güçtür. Kaygılı bir öğrencinin avuç içlerinden akan damlalarda, çok güzel bir haber alan kişinin sevinçten havalara sıçradığında bu enerji salınımının en yoğun halini görmek mümkün. Bazı duygularımız vardır bizleri saldırgan davranışlara yöneltir. Öfke, nefret, kıskançlık gibi.  Bazı duygularımız, bizleri savunucu davranışlara yöneltir. Korku, sıkıntı, üzüntü, keder, bıkkınlık gibi. Bazı duygularsa, keyif alınan davranışlara yöneltir ‘merak’ gibi.

Evet, merak bizleri keyif alınan davranışlara yönelten doğal bir duygu. Üstelik, keyif veren bir davranışla sonuçlandığında gelişen doğal duygularımızdan. 7-8 aylık bir bebeğin önündeki sevdiği ve ilgi duyduğu oyuncağının üzerini bir örtüyle kapattığınızda, onu çekip atmasını sağlayan bir duygudur merak. Bebeğin o nesneyi görmediği, dokunmadığı veya duymadığında bile o nesnenin varlığının devamlılığını anlaması için gereken ortamı yaratır. Bilişsel gelişim uzmanı Piaget, bebeğin bu hareketini hafızanın en erken belirtisi olarak tanımlıyor. Bu bilişsel işlevle duygu, düşünce ve davranışlarımızın yarattığı gelişimsel bütünlük ön plana çıkıyor. Bir bebeğin ne bulursa ağzına götürmesi dünyayı tanıma ve algılama için ilk hamleleriyken, bu hamleleri sırasında bazı risklerle de karşılaşıyor olması ebeveynini tedirgin ediyor ve bu doğal hamlelerini engelleyici tedbirler almaya yöneltiyor. Oysa, alınması gereken tedbir bu hareketlerin sınırlanması değil, risklerin ortadan kaldırılması olmalı. Bunun içindir ki, her ilaç kutusunun üzerine ebeveyn için, “çocukların erişemeyeceği yerlerde saklayın” uyarısı yazılıyor. İşte bu gibi risklerden dolayı merak, ne yazık ki olumsuz bir duygu olarak etiketleniyor.

Haberin Devamı

BULAŞICI BİR DUYGU
Çocukların uygun ortam bulduklarında doğal donanımlarının edinimsel kazanımlara nasıl dönüştüğünü gözlemek kadar keyifli anlar ya da merak duygularının nasıl söndüğüne tanık olmak kadar üzücü anlar vardır. Buna şöyle bir örnek verebiliriz. Çocuk, oyun alanında bulunduğu bir ortamda 4 yaşındaki bir çocuk yap-bozlardan farklı farklı objeler inşa edip anne-babasına göstermeye çalışıyor. Anne ve baba her birinin elinde bir cep telefonu, ekrana bakıp birbirlerine gösteriyor ve çocuk her yanlarına geldiğinde ilgisiz bir yüz ifadesiyle üstelik de bir gözleri ekranda ona, “evet çok güzel, sen oynamaya devam et” deyip, onun bir an evvel yanlarından uzaklaşmasını ister gibi bir tepki veriyorlar. Diğer yandan bir başka anne, yap-bozların bulunduğu masada çocuğunun yanında oturmuş, onun merakla sorduğu sorularına cevap vermeye ya da inşa ettiği objelerle ilgili ona sorular sormaya çalışıyor. Hem orada bulunuyor hem de gerektiğinde onunla etkileşime geçerek gelişimini desteklemeye çalışıyor. Bunu merak ederek ve merakı tetikleyerek yapıyor. Belki de ‘merak’ın bulaşıcı bir duygu olduğunu bilerek yapıyor. Yetişkinlerin, böyle ortamlar yaratarak merakın gelişim üzerindeki tetikleyici rolünden yararlanmayı bilmesi önemli. Bununla birlikte bizler aşırı müdahaleci ya da koruyucu tutumlarımızla çocuklarımızın doğal merak duygularıyla yarattıkları edinimsel kazanımlarına engel olmamaya özen göstermeliyiz. Unutmamalıyız ki, böylesi bir deneyim sıklığı ileride çocuğun kilitlendiği hedef için azimle çaba sarf etmesi için temel bir alışkanlık edinmesine katkı sağlayacak. 

Haberin Devamı

CEP TELEFONUYLA DAHA ÇOK İLGİLENEN EBEVEYNLER
Yetişkinler, çocuklardaki merak duygusunun doğal enerjisinden yararlanarak onun dikkatteki devamlılık (sustained attention) performansını ve odaklanma süresini arttırması için doğal ortam yaratacaktır. Sosyal ortamlardaki bebek veya çocuk davranışlarını gözlemlediğimizde, bazı bebeklerin merak içinde ortamdaki insanların yüzünü sırayla izlediği, iletişim kurmak için onlara sesler çıkararak veya beden diliyle mesaj vermeye çalıştığını, ortamdaki nesnelere uzanmaya çalıştıklarını, en küçük bir hareketi fark edip, takip etmeye başladıklarını görüyoruz. Diğer yandan bazı bebeklerin, çocukların donuk gözlerle bir noktaya baktığına, ortamdaki ilgi çekici uyaranları fark etmediklerine, üstelik yanında bulunan ebeveynin onunla sözel ya da beden diliyle etkileşime geçmediğine, sorularına onların meraklarını giderecek şekilde cevap vermek yerine geçiştirmeye çalıştıklarına hatta bu ebeveynlerin ellerindeki cep telefonuyla bebeklerinden daha fazla ilgilendiklerine, bebeklerine merakla bakmak yerine bir ekrana çok daha merakla baktıklarına tanık oluyoruz.

Haberin Devamı

Çocukların, öğrencilerimizin merak duygusunu harekete geçirmek istiyorsak öncelikle onları farklı uyaranlarla karşılaştırmak zorundayız. Merak, dokunduğunda cız demek yerine, onu tanıması için fırsat verdiğimizde, sorularına, “ne çok soru soruyorsun” yerine ilgiyle cevap verdiğimizde, onunla çevreyi inceleyip keşfetmeye çalıştığımızda daha fazla harekete geçecektir ya da o her yanımıza geldiğinde “git televizyon izle ya da bilgisayarda oyun oyna” dediğimizde bu ilgi tek yönlü olmaya ve ardından “bizim çocuğumuz oyuncaklarla oynamayı sevmiyor, bir oyuncakla uzun süre oynayamıyor” ya da okul çağı geldiğinde “neden bizim çocuğumuz akranları gibi bir şeyleri merak etmiyor, ilgilenmiyor” demeye başlıyor olabiliyoruz.

Haberin Devamı

ÖĞRENME PROBLEMİNE DÖNÜŞEBİLİR
Özellikle erken çocukluk döneminde çocuklar merak duygularının tetikleyici etkisiyle, her yeri ve her şeyi karıştıran, kurcalayan davranışlarda bulunmaya başlıyorlar. Bundan rahatsız olup çocuğuna kızan, hatta çekmeceleri bağlayan, kilitleyen ebeveyn olmak yerine çocuğun merak ettiği bu çekmecelerin içindeki nesneleri tanıtarak uyaran zenginliği olan ortam yaratan hatta bir iki çekmeceyi boşaltıp çocuğunun kullanımı için teşvik eden ebeveyn olmak ya da varsa evdeki kütüphanenin çocuğun erişebileceği bir rafını ona tahsis etmek gerekiyor. Böylesi tutumlar hem bilişsel uyaran ortamı yaratmada hem de sınırların algılanmasında destekleyici olacaktır. Aksi takdirde günümüzde uyaran eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkan bir öğrenme problemine (Garden Variety) dahi dönüşebilir.

Haberin Devamı

4-5 YAŞLARINDA SORU SORMA YOĞUNLUĞU ARTIYOR
4-5 yaş civarlarındaysa, merak duygusunun yoğunluğunu çocuğun soru sorma sıklığında görmek mümkün. Hem soru sorma sıklığında belirgin bir artış olur hem de soruların içeriğindeki kalitede değişimler görülür. 4 yaş civarındaki bir çocuğun çeşme başında ellerini yıkayan annesine sorduğu soru bu durum için harika bir örnek. Çocuk annesine, “Anne bu sabun pembe köpüğü neden pembe değil?” diye soruyor. Çocuğun etrafındaki yetişkinlerden birinin tepkisi, “Çok soru sorma da ellerini çabuk yıka, yemeğe geç kalıyorsun” iken bir diğeri ise; su ve havanın girdiği kimyasal tepkime sonucunda renk veren maddenin ayrışımını dile getirdiği bir açıklamayla çocuğun düzeyine uygun olmayan ve kafa karıştırıcı açıklamalarda bulunmaya çalışıyor. Çocuk bu açıklama sırasında kurulan her cümleye yeni bir soruyla karşılık vermeye başlayınca ortam geriliyor.

Oysa böyle bir durumda çocuğun merak duygusunun devamı yaşına uygun ve tatmin edici açıklamalar duymasına bağlı. Bu karmaşık duruma son vermeyi bir kimya öğretmeni sahip olduğu psiko-pedagojik içerikli bilgiyle başarıyor. Öğretmen önce çocuğa sıkı sıkı sarılıyor ardından da bu yaptığının ne olduğunu soruyor. Çocuk, “beni çok sevdiğin için bana sıkı sıkı sarılıyorsun” cevabını veriyor. Ardından kimya öğretmeni de, “İşte benim seni severken sıkı sıkı sarılmam gibi, bu sabunun içinde de suyu çok seven maddeler var. Onlar sen elini yıkarken suya sıkı sıkı sarılıp suyla giderken bazıları da yağ ya da boya gibi diğer şeyleri seviyor ve ona sıkı sıkı sarılıp gidiyorlar” demiş. Bu açıklamayı yapan kimya öğretmeninin de alanında ne kadar meraklı ve araştırmacı biri olduğunu anlamak hiç de zor değil. Merak aynı zamanda çevreye de bulaşan bulaşıcı bir duygu. Bu açıklamayla çocuğun kafasında somutlaşan bilgiler keyifli bir paylaşım ortamına dönüştüğünde bu ortamın büyülü atmosferinden yararlanarak ben de çocuğa, “Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun?” diye sordum. Aldığım cevap gerçekten çok hoştu “Tabii ki, öğretmen!”

İLGİ, YETENEK VE DEĞER KAVRAMLARIYLA DA İLİŞKİLİ
Bilgilerin somutlaşması ortaokul öğrencisi için de gerekli. Bunun içinse, Finlandiya’daki bir gözlemimi sizinle paylaşmak istiyorum. Sabah ilk ders saatinde tahta parçalarından prizmalar yaparak güne başlayan 7’nci sınıf öğrencileri günün ilerleyen saatlerinde ellerindeki bu kendi oluşturdukları prizma kutulara önce seri bağlama, paralel bağlamayla devreler kurdular, öğleden sonra ise ellerindeki prizma kutuların yüzey alanlarını farklı renklerle boyayarak reklam panolarına dönüştürdüler. Her aşamasında yoğun deneyim yaşayan öğrenciler (ben de dahil) bir sonraki derste bu kutularla neler yapacaklarını merak ederek öğretmenlerini izlediler. Eğitim-öğretim ortamında merakın bu bulaşıcı özelliğinden yararlanmayı bilmek oldukça önemli. Öyle olmasaydı atom kadın Madam Curie, kendisini zihninde binbir soruyla dolaşan meraklı bir kadın olarak tanıtmazdı. Aynı şekilde Albert Einstein kendisini tutkulu bir meraklı olarak tanımlamazdı.

Merak, öğrenme ortamında yüksek motivasyon ve ilgiyle çalışmaya teşvik eder. Çalıştığı projeye uzun süre zaman ayıran bir öğrenci öğretmeninin övgü dolu sözlerinden keyif almış hatta öğretmeninin; “Bu proje konusu sanırım çok ilgi ve merak duyduğun bir konuydu, bu projeyi yaparken çok yorulmuş olmalısın!” sözlerine “evet çok yoruldum ama ilgi ve merakla çalıştığım bu konuda yorulmak çok güzeldi” diye cevap vermiş. Ortaya çıkan ürün onun için çok değerli ve bunun için yorulmak da anlamlı.

Bu noktada merak duygusunun; ilgi, yetenek ve değer gibi kavramlarla ilişkisinden de söz etmek gerekiyor. İlgiler yetenekle birleştiğinde keyifli ve kolaylıkla yapılan çalışmalara dönüşüyor. Aksi takdirde ilgi duyulan alan yetenekle birleşmediğinde kişiyi zorlayan, zorladıkça da uzak durulan, uzak duruldukça da daha fazla zorlayan bir kısır döngü oluşturacaktır. İlgi, yetenekle birleştiğindeyse kolaylıkla yapılabilen, yapıldıkça gelişen geliştikçe daha kolay yapılabilen ürünlere dönüşecektir. Bu özgün ürünlerin çocuk için anlamı da elbette ki paha biçilmez olacaktır. Unutmayalım merak; ilgi, yetenek ve değerle biraraya geldiğinde olağanüstü bir öğrenme enerjisine dönüşebiliyor.

DR. TAMER ERGİN KİMDİR?
Doktora derecesini 2004 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden alan Dr. Tamer Ergin, halen İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Erken Çocukluk Eğitimi, Öğrenme ve Öğrenme Problemlerine Yönelik PASS Teorisi temelli Bilişsel Müdahale Programları, Düşünme Becerileri Eğitim Programları, Üstünlerde Öğrenme Güçlüğü ve Eşgüdümsüzlüğün Giderilmesine Yönelik Bilişsel Müdahale Programları (GLD), Özel Öğrenme Güçlükleri vb. gibi konularda çalışmalarda bulundu. Özellikle; Öğrenme Üzerine Nöropsikolojik Yaklaşımlar ve PASS Teorisi ile ilgili programlama çalışmaları ve söz konusu bu teoriye dayalı ‘Bilişsel Değerlendirme Sistemi – CAS’ çalışmaları yürüttü.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!