Güncelleme Tarihi:
İnsanoğlu, bu dünya üzerindeki varoluşuyla birlikte yaşadığı doğa olaylarını anlamlandırmaya çalışıyor. Doğa olaylarına verdiği anlam, bu olaylardan etkilenme biçimine göre şekilleniyor. Eğer kendini tehlikede hissettiyse, korktuysa, canı acıdıysa yaşadığı olayları kötü, korkunç ve felaket olarak tanımlanıyor. Bu felaketlerden korunmak ve bu felaketleri engellemek insanoğlunun en büyük çabalarından biri oldu. Hatta günümüz bilim ve teknolojilerindeki gelişmelerin arkasında bu motivasyonun önemli bir rolü olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte binlerce yıllık insanlık tarihinde depremler, kasırgalar, hortumlar, yıldırım düşmesi ve sel baskınları hala bu doğa olaylarının insan açısından en kontrol edilemeyenleri olmaya devam ediyor. Zira bu olaylar, can kaybı başta olmak üzere, ciddi yaralanma, sakatlık, mal kaybı, ürün kaybı ve psikolojik sorunlar yaratıyor. Etkileri de uzun yıllara kadar sürebilme potansiyeline sahip.
ZİHİN BULANIKLIĞI DEVAM EDER
İşte 6 Şubat 2023 tarihinde ülkemizde bu felaketlerden birini bir kez daha yaşadık. Günler sonra arama kurtarma çalışmaları hala devam ederken, göçük altından çıkan her can bir umut olmaya devam ediyor. Gerek depremi yaşayan gerekse televizyonları başında olayları izleyen kiminle konuşsam yediden yetmişe herkesin olan biteni anlamlandırma çabası içinde olduğunu görüyorum. Depremi yaşayan kişiler depremin üzerinden günler geçmesine rağmen hala zihin bulanıklığı yaşamaya devam ediyor. Özellikle bundan en fazla etkilenen grubun da çocuklar olduğunu biliyoruz.
Her travmatik deneyim, insan için kaygı verici bir durumdur. Kişinin yaşamında kısa ya da uzun süreli bozulmalara yol açabilir. Eğer kişi bununla sağlıklı bir şekilde baş edebilirse, yeterli destek alırsa kişinin psikolojik olarak daha da güçlenmesine ve daha dayanıklı hale gelmesine de yardımcı olabilir. “Beni öldürmeyen şey beni daha da güçlendirir” deyişi bu duruma işaret eder.
Çocuklar, gelişimsel özellikleri nedeniyle travmalara karşı yetişkinlere kıyasla daha kırılgan yapıdadır. Dikkat, algı, muhakeme ve soyutlama gibi becerileri henüz yeterince gelişmediği için olayları algılama ve tepki verme biçimleri de yetişkinlerden farklılık gösterebilir. Aynı zamanda çocuğun mizacı, yetiştiriliş biçimi, içinde bulunduğu ortam ve çevresindeki kişilerin travmatik olaylara tepki verme biçimleri de çocuğun vereceği tepkilerde belirleyici olabilir. Örneğin kimi çocuk, yaşanan travma karşısında içe dönüp sessiz kalmayı, konuşmamayı tercih ederken; kimi çocuk ağlamayı, kimi çocuk ise oyun oynayıp eğlenmeyi tercih edebilir. Peki anne-babalar ya da yetişkinler olarak çocuklarımızın bu travma sürecini en az hasarla atlatmaları için neler yapabiliriz?
1- Öncelikle çocuğun güvenliği sağlanmalı, kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
Depremden sonra en önemli ihtiyaç barınma ve güvenlik ihtiyacıdır. Artçı sarsıntılar devam ederken ya da başka bir şehre bile gitmiş olsa çocuk deprem anında yaşananları tekrar yaşayacakmış korkusuyla her an tetikte olabilir. Bu nedenle çocuğun maddi manevi güvende olduğunu hissedeceği bir yerde kalması büyük önem arz eder. Çocuğun yanında mutlaka güvendiği kişi ya da kişiler olmalı. Yalnız bırakılmamalı ve ihtiyaçları olabildiğince hızlı karşılanmalı.
2- Çocukların depremle ilgili konuşmaları ve duygularını ifade etmeleri engellenmemelidir.
Çocuklar da yetişkinlere benzer şekilde depremle ilgili yaşadıklarını zihinlerinde tekrar tekrar yaşarlar. Depremin oluş anı, uykudan uyandığında yaşadığı korku, kaçma ya da saklanma çabası vs. zihinde durmadan tekrarlanır. Bu tekrarlar olayı anlamlandırma süreciyle birlikte olduğu için zorlayıcı ve dayanılmaz bir hale dönüşebilir. Bu nedenle içe atılmamalı, duyguların ifade edilmesi desteklenmeli, ağlamasına müsaade edilmeli. Çocuğa “ağlama, üzülme” gibi bir yaklaşımda bulunulmamalı. Ağlamasına, üzüntüsünü ve korkusunu ifade etmesine izin verilmeli. Yaşadıklarını tekrar tekrar anlatabilir. Sabırla dinlemek, yargılamadan duygularını kabul etmek başlangıç aşamasında en önemli destektir.
3- Çocukların depremle ilgili sordukları sorulara onların yaşına ve zihinsel gelişimlerine uygun doğru cevaplar vermeliyiz.
Çocuklar, depremi ve yaşananları anlamlandırma sürecinde depremle ilgili çok sayıda soru sorabilirler. Eğer bu sorulara nasıl cevap vereceğimizi bilmiyorsak, çocuk gelişim uzmanlarından ve psikologlardan yardım alabiliriz. Vereceğimiz cevaplar olabildiğince basit, anlaşılır ve doğru olmalıdır. Örneğin, ‘neden bu deprem oldu?’ sorusuna, resim çizerek ya da tahta, plastik gibi nesneleri kullanarak canlandırmalar yapmak suretiyle ‘yaşadığımız yerin altında uzanan büyük kayalar (biz bunlara fay hattı diyoruz) kırıldığı için bu deprem oldu’ şeklinde bir cevap verebiliriz. “Evimiz neden yıkıldı?” diyen bir çocuğa “evimiz yeterince sağlam yapılmadığı için” gibi bir cevap verebiliriz. Bu tür sorulara verilen cevaplar kadar cevap verirken takındığımız tutum da en az cevap kadar önemlidir. Çünkü tutumlarımız çocukların ileride bu tür durumlara karşı takınacakları tutumları belirleyecektir. Depremde yıkılan evimizin sorumluluğunu onu yanlış yapan kişilere değil de Allah’a yüklememiz çocuğumuzun da ileride “nasıl olsa sorumlusu Allah” deyip sorumluluktan kaçmasına neden olabilir.
4- Depremle ilgili olayları oyunlarında canlandırmalarına müsaade edilmelidir.
Çocuklar için oyun adeta bir tedavi sürecidir. Bu nedenle depremi oyunlarında canlandırmak isteyebilirler. Legolardan, küplerden, bloklardan evler yapıp onları devirerek depremi canlandırabilirler. Bu bizleri endişelendirmemelidir. Hatta bu oyunlar çocukla konuşmak ve doğruyu öğretmek için bir fırsat olarak görülmelidir. “Hadi birlikte yıkılmayacak kadar sağlam evler yapalım”, “ne yaparsan bu evler bir daha yıkılmaz?” gibi çocuğu geleceğe hazırlayan bir yaklaşım içinde olunmalı.
5- Depremle ilgili resim çizmek, hikâye yazmak çocukların duygularını ifade etmesi ve anlamlandırma sürecine katkı sağlayacaktır.
Çocuklar yaşlarına ve becerilerine göre depremle ilgili resimler çizebilirler, hikâyeler yazıp anlatabilirler, olayları dramatize edebilirler. Tüm bunlar sağlıklı ve olması gereken tepkilerdir. Çocuğun süreci daha kolay atlatmasına yardımcı olur.
Eğer çocuğumuz depremle ilgili hiç konuşmuyorsa, içe kapandıysa, altını ıslatıyorsa, davranım problemleri başladıysa, uyuyamıyorsa ya da kâbuslarla uyanıyorsa ne yapmalıyız?
Yukarıda sayılan bu durumlardan biri ya da birkaçı görülmeye başladıysa mutlaka bir çocuk psikiyatristine başvurmamız gerekir. Çocuk psikiyatristi gerekli gördüğü takdirde ilaç tedavisine de başlayabilir. “Çocuktur nasıl olsa atlatır” gibi bir yaklaşımda bulunulmamalı. Çocuklarımız başta olmak üzere tüm halkımızın bu zorlu süreci en sağlıklı biçimde atlatması dileğiyle. Tekrar milletimize geçmiş olsun, başımız sağolsun.
OSMAN TOLGA ARICAK KİMDİR?
Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak 1993 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını Marmara Üniversitesi’nde tamamladı. 1994-1999 yılları arasında Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitimde Psikolojik Hizmetler programında araştırma görevlisi olarak çalışan Arıcak, 1999 yılında aynı programda yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. 2006-2007 yılları arasında Indiana Üniversitesi Bloomington Psikolojik Danışma ve Eğitim Psikolojisi Bölümü’nde konuk araştırmacı, 2007-2008 yılları arasında ise Tulane Üniversitesi New Orleans Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 2008 yılında Trakya Üniversitesi’ne döndü ve 2010 yılında Eğitim Psikolojisi alanında doçent oldu. 2013-2014 akademik yılında Harvard Üniversitesi Berkman Center Gençlik ve Medya Laboratuvarında araştırmacı olarak çalıştı. 2014-2023 yılları arasında Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Halen Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde görevine devam ediyor.