Güncelleme Tarihi:
Ülkemizde gelişimsel özellikleri veya yetenekleri açısından akranlarından anlamlı şekilde yüksek olan çocuklar belirli bir değerlendirme sürecinin ardından Bilim ve Sanat Merkezlerinde (BİLSEM) destek eğitimine yönlendirilirler.Çocuğun özel yetenekli olması bir açıdan bakıldığında çocuğun “normalden farklı” olduğu ve özel bir eğitimle desteklenmesinin gerekli olduğu anlamına da geliyor.
BİLSEM ETİKET DEĞİL, İHTİYAÇ
Özel yetenekli öğrencileri desteklemek için çalışan Bilim Sanat Merkezlerinin (BİLSEM) özellikle son yıllarda velilerin giderek artan şekilde gözdesi olduğu gözleniyor. Öyle ki gittikçe daha çok anne-baba çocuklarının gerçek gelişimsel özelliklerini ya da yeteneklerinin gerçek durumunu dikkate almadan, bu merkezlerde eğitim almalarını ister görünüyorlar.Bu tespit, başvuru sayılarından ve gelen taleplerdeki artışlardan kolaylıkla anlaşılıyor. Anne babalar çocuklarının BİLSEM’de eğitim almaları için yüksek bir motivasyonlahareket ediyorlar. Özel yetenekli olup akranlarından anlamlı şekilde farklı olmak belli ki bir cazibe unsuru, bir etiket gibi algılanıyor. Ancak durumun gerçekliği bundan çok çok farklı.Çocuklar BİLSEM’e gittiklerin özel yetenekli olmuyorlar; özel yetenekli oldukları (tanılandıkları) için BİLSEM’e gidiyorlar.
BİLSEM’E GÖNDERMEK YARIŞA DÖNÜŞTÜ
Ebeveynlerin bahsedilen beklentilerinin yansıdığı tablolardan biri de kendilerini BİLSEM hazırlık kursu olarak isimlendiren,çoğunlukla internet ortamında açılan kurs şeklindeki oluşumlar. Bunların da sayıları gittikçe artıyor. İlkokul 1, 2 ve 3’üncü sınıflarda okuyan öğrencilerden bazıları, özel kurslarda ya da çeşitli mekanlarda öğretmenlerce yoğun tempoda çalıştırılıp(!) BİLSEM değerlendirme sürecine hazırlanmaya çalışılıyor. Açıkçası, bilimsel anlamda hiçbir geçerliliği olmayan bu hazırlık ve kurslar velilerin BİLSEM’lere yönelik bu teveccühünden faydalanıyor görünüyor. Zira temel bir eğitim ve psikoloji bilgisine sahip olanlar bilir ki yetenekler doğumla gelir; sonradan eğitimle kazandırılmaz; yeteneklere ekleme veya çıkarma yapılamaz. Yeteneklerin tespitinde kullanılan testlerin içerdiği maddelere yönelik bir eğitiminin verildiği de gözleniyor. Değerlendirme testlerinin maddelerine uygun eğitim veren kurslar vasıtasıyla bir tür kandırmaca oluşuyor. Bu durumun bilimsel olmayışını bir yana bırakın ahlaki de değil. Olmayan bir özelliğin varmış gibi gösterilmesine, gelişimsel gerçekliğin gizlenmesine, çarpıtılmasına ve çocuğun durumuna uygun eğitim alamamasına sebep olacağı açık. Dahası da var. Son günlerde veliler arasında çocuğunu BİLSEM’e göndermek bir yarışa dönüşmüş gibi de görünüyor. Çocuklar değil de anne-babaların yarışı gibi. 21 Aralık - 23 Şubat tarihleri arasında yapılacak ön değerlendirme öncesinde ilkokulda okuyan çocuğunu özel derslerle BİLSEM değerlendirme sürecine hazırlayan veliler de var, hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan BİLSEM kurslarına gönderenler de. Sorun da tam burada başlıyor. Çünkü BİLSEM’ler herkese açık ama herkes içineğitim veren kurumlar değiller, özel yetenekli olanlara yönelikler. Özel öğrenciler için oluşturulmuş bir programa gerçekte özel yetenekli olmayan çocuklar gayrı meşru hatta gayrı ahlaki şekilde teste hazırlayarak değerlendirme sürecini geçmeleri temin edilse bile, bir zaman sonra bu öğrencilergerçekten özel yetenekli öğrencilerin arasında kendilerini geride kalmış hissediyorlar. Bu da özgüven sorununa ve olumsuz benlik algısına sürüklüyor onları. Bu kursları açanlar da pekâlâ tüm bunları bilir. Anne-babaların bu hususta çok çoközenli ve dikkatli olmaları şart. Zira bahsedilen tablo velilerin BİLSEM konusunda ilgilerinin birilerinin kazancına aracılık edecek şekilde istismar konusu yapılmış gibi görünüyor.
BİLSEM OKUL TÜRÜ DEĞİL
Öte yandan bilinmelidir ki “BİLSEM’ler bir “okul türü” de değil; özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilere destek hizmeti sunulan kurumlar. BİLSEM’li öğrencilerimizin zaten devam ettikleri okulları var ve eğitim alıyorlar. BİLSEM’ler onlara akranlarından tanılanmış farklarına uygun destek eğitimi veriyorlar. BİLSEM’ler öğrenciler için bir etiketleme aracı da değil, özel gereksinimlerine yönelik destek eğitimi verilenmerkezler. Yani BİLSEM’li olmak bir marifet değil. Bahsedilen güya hazırlık kurslarının çoğunun reklamlarında belirttiklerinin aksine BİLSEM’lere sınavla girilmez. BİLSEM sınavı diye bir sınav yok. Bu insanların yarışma ve rekabet duygularını kışkırtan bir aldatmaca. Dolayısı ile bu sınavlarda başarılı olmak diye bir şey de yok. Yeteneğin akranlarından yüksek olması bir başarı değil; çabaya, çalışmaya veya eğitime bağlı değil. Genetik, kalıtsal... BİLSEM’ler, özel testler ve tanılama süreçleri ile öğrencileri belirler. Bu kursları açanlar bunları da biliyor kesinlikle.Reklamcılık tekniklerinin anne-babaları ikna edebilmekamacıyla hangi profesyonellik düzeyinde kullanıldığına dair gözlemlerimizi de saklı tutarım.
BİLSEM’ler, özel yetenekli öğrencilerin bireysel yeteneklerinin bilinçli biçimde farkında olmaları amacıyla açılmış, proje tabanlı ve bağımsız destek eğitim kurumları olarak tanımlanır. Bu merkezlerde öğrencilere ders dışı saatlerde atölye adı verilen mekanlarda ilgi alanları ve okul müfredatları göz önünde bulundurularak güzel sanatlar, yaratıcı yazarlık, drama, yapay zeka, yabancı dil, arkeoloji, şehir kültürü, kodlama, programlama dilleri ve benzeri pek çok alanda eğitim programları uygulanıyor.
3 AŞAMALI DEĞERLENDİRME YAPILIYOR
BİLSEM öğrenci tanılama ve değerlendirme süreci hakkında velilerimizin bilgilenmesi gerekli. Öğrenciler BİLSEM’de eğitim alması beklenen öğrencileri belirlemek için 3 aşamalı değerlendirme sürecinden geçiyor. İlk olarak birinci sınıf itibariyle öğretmenler tarafından genel yetenek, resim ve müzik alanlarında yetenekleri akranlarından yüksek olduğu fark edilen öğrenciler gözlemleniyor. Bu konuda eğitimli ve deneyimli olan öğretmenler, adaylarla ilgili gözlem formlarını dolduruyor ve değerlendirme için oluşturulmuş komisyona öneri olarak sunuyorlar. Ardından ön elemeyi geçen öğrenciler, önceden ilan edilen takvime uygun olarak il milli eğitim müdürlükleri tarafından oluşturulan komisyoncadüzenlenen tablet temelli bir değerlendirme sürecine alınıyor. Buradaki en önemli noktalardan biri adayların sözel olmayan, dile dayalı olmayan testlerle değerlendirilmesi. Bu durumda konuşma ve dil, değerlendirme sürecinde bir bariyer olarak karşımıza çıkmıyor; sadece çocuğun yeteneği değerlendiriliyor. Bu değerlendirmenin ardından da üçüncü aşamaya yani bireysel değerlendirme aşamasına geçiliyor. Bu değerlendirme MEB’in belirlediği özel merkezlerde (RAM gibi) uluslararası geçerliliği olan yüksek kalitede bilimselliğe sahip olduğu ispatlanmış standart ölçme araçları uygulanıyor. Müzik ve resim alanlarında da uzmanlar ve akademisyenlerce oluşturulmuş çoklu kriterlere göre değerlendirme yapılıyor. Örneğin çocuğun iyi resim yapması kadar perspektif gözlemine de bakılıyor. Şartları taşıyan ve nesnel şekilde tanılanan öğrenciler 2’nci sınıf itibariyle BİLSEM’de eğitim almaya başlıyorlar. Lise sona kadar eğer devamsızlık yapmazlarsa çalışmalarını sürdürebiliyorlar.
ÇOCUĞUN ÖZEL YETENEKLİ OLMASI HER ŞEYİN MÜKEMMEL OLDUĞU ANLAMINA GELMİYOR
Anne-babaların bazıları “özel yeteneklilik olgusu” konusunda yanılıyor. Özel yetenek alanında özel eğitim olarak adlandırdığımız tanı gurupları için BİLSEM’lerin amacı çocuğun var olan duruma özgü ihtiyacına cevap vermek. Bu durum ihmal edilmemesi ve diğer çocuklara uymaya zorlanmaması gereken bir durum. Onu farklı olduğu alanlarda desteklemek amaçlanıyor. Oysa bazılarınca çocuğun özel yetenekli olması mükemmel bir şeymiş gibi algılanıyor. Bazı anne-babaları da sosyal beğeni elde etme duyguları etkiliyor. ‘Çocuğum BİLSEM’de okuyor’ diyor mesela. Hâlbuki “çocuk özel yetenekli ise okulda kesin başarılıdır”; “BİLSEM kademelerarası geçiş sınavlarına hazırlıkta çocuğa yardımcı olur”; “çocuk özel yetenekli ise akademik olarak kolay ilerlerve iyi bir meslek sahibi olur” gibi algıların tamamı genellenebilirlikten yoksundur. Mesela zeka düzeyi (IQ) ile akademik başarı arasında doğrudan veya birebir bağ olduğunu söyleyen tek bir araştırma bile yok. Ancak özel yetenekli olmak yüksek bir statü, bir ideal durum gibi algılandığı için çocuklar çok iyi bir akademik hayata, mesleğe ya da hayatagidiyor gibi algılanıyor. Bu çocukların birçoğunun oldukça zor bir yaşamları, problemli ilişkileri, davranış problemleri, içsel çatışmaları, hem kendileriyle hem çevreleriyle yaşayabilecekleri potansiyel uyum sorunları, yoğun yalnızlık duyguları gibi kendilerine özgü sorunları olabiliyor. Pek çok anne-babanın düşündüğünün tersine özel yetenekliler ve aileleri için her şey harika demek değil, zordur. Bu sebeple BİLSEM’lerde akademik olarak değil çocuğun sağlıklı kişilik gelişimi için durumlarına özgü psikolojik destek çalışmalarıda yapılıyor.
ÖZEL YETENEKLİ OLMAK CAZİP GÖSTERİLİYOR
Cazip gösterilen “özel yetenekli olma etiketi” çocuğun gerçeğinin önüne geçip BİLSEM’e yönlendirilmesine ondan bu yönde beklentilere sebep olabiliyor. Son zamanlarda artan özel dersler veya internet mecrasında türeyen kurs görünümlü oluşumlar, insanların bu yöndeki umutlarını sömürüyor görünüyorlar. Hiç biri sağlıklı gelişim vurgusu falan yapmıyor, yapsa da asıl amacı maskeliyor görünüyor bu; sıklıkla “BİLSEM sınavında başarı” diye reklam yapıyorlar. BİLSEM “sınavı”na hazırlık kursu olarak adlandırıyorlar kendilerini. Oysa belirtildiği gibi BİLSEM’lerbir sınav yaparak öğrenci almamaktadır. Özel yeteneklilik bir özel eğitim alanı. Bu bir farklılıktır; çocuğun diğerlerinden daha “üstün” olduğu anlamına gelmiyor. Özel yeteneği üstünlük gibi ya da bir üstünlük aracı gibi gösterip cazip bir şey gibi sunmak da gerçekçi değil. Aileler bu konudaki beklentilerinin körüklenip maniple edilmesi gibi ahlaki olmayan reklamlar karşısında dikkatli olmalı. Eğitim veya kursla normallik grubunda olan bir çocuk özel yetenekli bir çocuk durumuna getirilemez. Cevap anahtarı ezberlettirilen bir çocuğun girdiği sınavda yüksek puan almasının onun başarılı olduğu yorumuna bizi götüremeyeceği gibi. Bu kursların BİLSEM markasını kullanmasının da telif hakları yasası gereği suç olduğunu da belirtelim. Hem akademik, hem ahlaki hem de hukuki bağlamda, çocuklarımızın yüksek menfaatlerini korumak için bu oluşumlarla hukuki yollarla mücadele ediliyor.
DEVLETE DE ZARAR VERİYORLAR
Bu oluşumların öğrencilere test maddelerine yönelik eğitim vermeleri, tanılayıcı testlere çalıştırılmaları devlet kaynaklarının verimli kullanılmasına da engel teşkil ediyor. Tanılamada kullanılacak alternatif testlere yönelik verdikleri eğitimler bir testin ölçücülük ve ayırt edicilik özelliklerini yitirmesine sebep olduğundan çok ciddi mali kayıplara da sebep oluyor. Yani neresinden baksanız gerçekliğe aykırılık ve haksızlık…
Anne-babaların yazımızda belirtilen hususlarda dikkatli olmaları, çocuklarını BİLSEM için yönlendirmeden önce mutlaka okullarındaki rehber öğretmen/psikolojik danışmanla görüşmeleri öneriliyor.
DOÇ. DR. MUSTAFA OTRAR KİMDİR?
Doç. Dr. Mustafa OTRAR, 1971 yılında Eskişehir’de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Eskişehir’de tamamladı. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Psikolojik Danışma ve Rehberlik Lisans Programı’ndan 1993’te mezun oldu. Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen olarak Bingöl ve İstanbul’da görev yaptı. 1995 yılında Araştırma Görevlisi olarak Marmara Üniversitesi’nde göreve başladı. 1997 yılında Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitimde Psikolojik Hizmetler alanında yüksek lisansını tamamladı. 1998-2000 yılları arasında yedek subay olarak askerlik hizmetini gerçekleştirdi. 2000-2005 yılları arasında Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Rehberlik ve Psikolojik Danışma alanında doktora eğitimini tamamladı.
2011 yılına kadar öğretim görevlisi olarak İstatistik, Eğitim İstatistiği, Eğitim Psikolojisi, Öğrenme Psikolojisi ve Rehberlik gibi dersleri vermeyi sürdürdü. 2011 yılında, Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme Anabilim Dalında Yardımcı Doçent oldu. 2017 yılına kadar bu görevini sürdürdü. 2018’de Eğitim Psikolojisi alanında Doçent unvanını aldı. 2017 yılında T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’na kurul üyesi olarak atandı. 2021-2022 yılları arasında da kurul başkan yardımcılığı görevinde de bulunan Sayın OTRAR, bu süre içinde 20’nci Millî Eğitim Şûrası Genel Sekreterliği görevini de icra etti. 2022-2023 yılları arasında Kırklareli Üniversitesinde Öğretim Üyesi olarak görev yaptı. MEB, TÜBİTAK, UNESCO, AB, Marmara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Kalkınma Ajansları ve bazı yerel kamu kuruluşlarıyla yürütülen çok sayıda projede yürütücü ve danışman olarak görev yaptı. İspanya (University of Córdoba, Faculty of Education) ve Danimarka’da (University College Capital UCC) Erasmus öğretim üyesi hareketliliği programı bağlamında görevler aldı. Yine çeşitli üniversitelerde birçok yüksek lisans ve doktora tezinde danışmanlık hizmeti sundu. 2023 yılında T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü görevi verildi.